PİYASA DOLANDIRICILIĞI – MANİPÜLASYON SUÇUNA UYGULANACAK İDARİ TEDBİRLER
PİYASA DOLANDIRICILIĞI (MANİPÜLASYON) SUÇUNA UYGULANACAK İDARİ TEDBİRLER
Etkin bir sermaye piyasasının oluşumunun temelinde güven ve fırsat eşitliği ilkeleri yer almaktadır. Ancak zaman zaman piyasalarda bu ilkelere ters düşen Piyasa Dolandırıcılığı (Manipülasyon) gibi işlem ve davranışlar gözlemlenmektedir. Bu yazımızdan Piyasa Dolandırıcılığı (Manipülasyon) suçuna şirketler ve gerçek kişilere uygulanacak idari tedbirler incelenecektir.
Piyasa Dolandırıcılığı (Manipülasyon) Nedir?
Manipülasyon yapay olarak, sermaye piyasası araçlarının, arz ve talebini etkilemek, aktif bir piyasanın varlığı izlenimini uyandırmak, fiyatlarını aynı seviyede tutmak, arttırmak veya azaltmak amacıyla alım ve satımını yapmak ve sermaye piyasası araçlarının değerini etkileyebilecek, yalan, yanlış, yanıltıcı, mesnetsiz bilgi vermek, haber yaymak, yorum yapmak ya da açıklamakla yükümlü olunan bilgileri açıklamamak olarak tanımlanmaktadır. Sermaye Piyasası Kanununda hangi eylemlerin manipülasyon olarak nitelendirildiğini belirlemez. Manipülasyon değerlendirmesi somut olay bazında yapılmaktadır.
Sermaye Piyasası Kanununda Piyasa Dolandırıcılığı (Manipülasyon) İki Farklı Şekilde Düzenlenmiştir:
- İşlem Bazlı Piyasa Dolandırıcılığı (6362 sayılı SPKn md. 107/1) İşleme dayalı manipülasyon piyasanın doğal işleyiş görüntüsü içinde, ekonomik temeli olmayan, salt başkalarını yanıltma amacı taşıyan işlemler yapılarak fiyat oluşturulması ve kamunun fiyata olan güveninin kötüye kullanılması sonucunu doğuran manipülasyon türüdür.
- Bilgi Bazlı Piyasa Dolandırıcılığı (6362 sayılı SPKn md. 107/2) Bilgiye dayalı manipülasyon, kamuya yalan, yanlış, veya eksik bilgi akışı ya da açıklanması gerekirken bilginin açıklanmaması yüzünden, kamuyu aydınlatma sistemine olan güvenin bozulmasına yol açan ve bilginin fiyata yansımasını engelleyen manipülasyon türüdür.
Sermaye Piyasası Kanununda Piyasa Dolandırıcılığı (Manipülasyon) Fiillerini İşleyen Şirketler Ve Kişilere Uygulanan İdari Tedbirler Nelerdir?
İşleme ve bilgiye dayalı manipülasyon suçları için SPKn md 107’de öngörülen hürriyeti bağlayıcı hapis ve adli para cezaları gibi cezai yaptırımların yanı sıra SPKn md 101’de bazı idari tedbirler öngörülmüştür.
Kanunda öngörülen tedbirler:
- Borsalarda geçici veya sürekli olarak işlem yapılmasının yasaklanması,
- Takas yöntemlerinin değiştirilmesi,
- Kredili alım, açığa satış, ödünç alma ve verme işlemlerine ilişkin sınırlamalar getirilmesi
- Teminat yükümlülüğü getirilmesi veya yükümlülüğün değiştirilmesi,
- Farklı pazar veya piyasalarda işlem görmesi veya farklı işlem esaslarının belirlenmesi,
- Piyasa verilerinin dağıtım kapsamının sınırlanması,
- İşlem veya pozisyon limiti getirilmesidir.
Sermaye Piyasası Kurulunca gerekli görüldüğü durumlarda piyasanın etkin ve sağlıklı işleyişinin sağlanması için yukarıda sayılanlar dışında tedbirler alınabileceği öngörülmüştür.
Tedbirlerin Uygulanması İçin Aranan Koşullar Nelerdir?
Yukarıda belirtilen tedbirlerin uygulanması için işlem ve bilgi bazlı piyasa dolandırıcılığı fiillerini işlediğine dair makul şüphenin bulunması yeterli olmaktadır.
Tedbirler Kimlere Uygulanabilir? Şirket Yetkilileri Tedbirlerden Etkilenir Mi?
Piyasa dolandırıcılığı (manipülasyon) suçunu işlediğine dair makul şüphe bulunan gerçek kişilere, şirketlere ve şirket yetkililerine Sermaye Piyasası kurulunca idari tedbirler uygulanabilmektedir.
Şirketlere Sıklıkla Uygulanan Bir Tedbir Olan Geçici İşlem Yapma Yasağı Ne Kadar Süre Uygulanabilir?
+Söz konusu suçun işlendiği konusunda makul şüphe bulunmakta ise Sermaye Piyasası Kurulunca 6 ay boyunca geçici işlem yapma yasağı uygulanabilir. Söz konusu süre kurul tarafından 6 ay daha uzatılabilmektedir.
Söz konusu suç ile ilgili kurul tarafından Cumhuriyet Başsavcılığına suç duyurusunda bulunulduğu takdirde geçici işlem yapma yasağı süresi 2 yıl olarak uygulanmaktadır. Suç duyurusundan önce uygulanan geçici işlem yapma yasağı süresi ise 2 yıldan indirilmektedir.
Sürekli İşlem Yapma Yasağı Nedir?
Sürekli işlem yapma yasağı geçici işlem yapma yasağı almış bir kişinin işlem yapma yasağı süresi içinde başka kişilerin hesaplarını kullanarak söz konusu suçu işlemesi halinde uygulanabilmektedir. Söz konusu tedbirin uygulanması için Kurul tarafından Cumhuriyet başsavcılığına suç duyurusunda bulunulmasına karar verilmesi gerekmektedir. Bu durumda kişi hakkında 5 yıllık sürekli işlem yapma yasağı kararı verilebilmektedir.
İşlem Yapma Yasağı Ne Zaman Kalkar?
İşlem yapma yasağı süresinin bitmesiyle birlikte yasak kalkmaktadır. Fakat yasak kalkmadan önce kişi hakkında suç duyurusunda bulunulmuşsa savcılık tarafından takipsizlik kararının veya mahkeme tarafından verilen beraat kararının Kurula tebliğ edilmesiyle Kurul tarafından kaldırılmaktadır.
Piyasa Dolandırıcılığı (Manipülasyon) Sebebiyle İdari Para Cezası Verilebilir Mi?
İşleme ve bilgiye dayalı manipülasyon suçları için öngörülen hürriyeti bağlayıcı hapis ve adli para cezaları gibi cezai yaptırımların yanı sıra, bu iki suç için ekonomik suçlarda ekonomik ceza ilkesi ve AB muktesebatına uyum kapsamında 2003/6/EC Direktifi’nin de etkisi ile idari tedbirler de getirilmiştir. Nitekim çoğu Avrupa ülkesinde manipülasyon için hem idari hem de cezai yaptırımlar benimsenmiştir.[1] Teoride bir kısım tarafından manipülasyon suçu için idari yaptırım öngörülemeyeceği savunulmaktadır. Çünkü idari yaptırımlar bakımından genel kanun niteliğinde olan Kabahatlar Kanununa göre bir fiil hem kabahat hem de suç olarak tanımlanmış ise sadece suçtan dolayı yaptırım uygulanabileceğini söylemektedir. Bu sebeple hem cezai hem de idari yaptırımın uygulanamayacağını savunmaktadırlar.
Uygulamada ise Sermaye Piyasası Kurulu tarafınca SPKn md. 103 ve devamındaki hükümler uyarınca idari para cezası uygulanmaktadır.
Kurul Tarafından Verilen İdari Para Cezasına Karşı Şirketler Ne Yapılabilir?
SPKn md 105/4’de kurul tarafından verilen idari para cezasına karşı idari yargı yoluna başvurulabileceğine hükmedilmiştir. Bu kapsamda idari para cezasının kaldırılması için açılacak dava iptal davasıdır.
Görevli ve Yetkili Mahkeme Neresidir?
Söz konusu davada görevli mahkemeler, idare mahkemeleridir. Kişiler ve Şirketler idari işlemi yapan kurulun bulunduğu yerdeki idare mahkemesinde yani Ankara’da söz konusu davayı açabilirler.
Dava Zamanaşımı Süresi Nedir?
Söz konusu yaptırıma uğrayan şirketler idari para tebliğinin yapıldığı günü izleyen günden itibaren 60 gün içinde söz konusu davayı açabilirler.
Yukarıdaki kısa açıklamalar aydınlatma amacı taşımakta olup, somut hukuki durumlara çözüm teşkil etmemektedir. Karşılaşacağınız hukuki sorunlar için bir avukata danışmanızı tavsiye ederiz.
Kılıç Hukuk Bürosu
[1] Manipülasyon; Piyasa Dolandırıcılığı Suçu Uygulanacak Tedbirler ve Yaptırımlar, Deniz ŞENSOY
- Published in TAZMİNAT HUKUKU, TİCARET HUKUKU
COVİD-19 PANDEMİ DÖNEMİNİN SÖZLEŞMELERE ETKİSİ
COVİD-19 PANDEMİ DÖNEMİNİN SÖZLEŞMELERE ETKİSİ
Türk hukukunda sözleşmelerin ifasında aslolan ahde vefa ilkesidir. Yani sözleşmelerin tarafların anlaştığı gibi yerine getirilmesidir. Fakat Türk Borçlar Kanununda (TBK) tarafların öngöremedikleri ve engellemeyecekleri durumlarda sözleşmelerin değişen şartlara uyarlanabileceği veya imkânsız hale gelen ifa borcunun ortadan kalkabileceği öngörülmüştür.COVID-19 pandemi sürecinde birçok sözleşme ifa edilemez hale gelmiştir. Bu yazımızda ifa imkansızlığı(özel okul ücretleri, servis/taşımacılık sözleşmeleri, kaparolar) geçici ifa imkansızlığı(uçak biletleri) ve aşırı ifa güçlüğü(AVM kiraları, inşaat sözleşmeleri, kat karşılığı inşaat sözleşmeleri) hallerinde akdedilen sözleşmelerin durumundan ve hukuki haklardan bahsedilecektir.
1)Mücbir Sebep Nedir?
Mücbir Sebep, gerçekleşme tarzı ve şiddeti (yoğunluğu) itibariyle olayların normal akışına göre beklenmedik halleri açık bir şekilde aşan, kaynağını sorumlunun işletme ve faaliyet alanı dışında bulan her olay olarak tanımlanmaktadır[1]. Bu ifadeden de anlaşılacağı üzere bir olayın mücbir sebep olarak sayılması için bazı şartlar bulunmaktadır. Bunlar:
- İlk olarak sözleşmenin yapıldığı sırada taraflarca öngörülmeyen ve öngörülmesi beklenmeyen bir durum ortaya çıkmalıdır.
- İkinci olarak ise bu durumun borçludan kaynaklanmaması gerekmektedir.
Mücbir sebebe örnek olarak deprem, sel, yangın, salgın hastalık gibi doğal afetler verilebilir. Fakat söz konusu durumlar her zaman mücbir sebep olarak kabul edilmeyebilir. Örneğin deprem bölgesinde bulunan ve gerekli önlemleri alınmayan bir evin yıkılması, mücbir sebep sayılmayabilirken; deprem bölgesinde olmayan bir evin yıkılması mücbir sebep olarak sayılabilmektedir.
2)COVID-19 Mücbir Sebep Olarak Kabul Edilebilir Mi?
İlk olarak Çin’in Vuhan Eyaletinde 2020 yılı aralık ayının sonlarında ortaya çıkan ve hızla dünyaya yayılan yeni koronavirüs (COVID-19) Ülkemizde ilk olarak 10 Mart 2020 tarihinde görülmüştür. Virüsün ülkemizde görülmeye başlamasıyla birlikte Devletimiz tarafından birçok önlemler alınmıştır. Bu önlemler kapsamında alışveriş merkezleri (AVM), kafeler, oyun salonları gibi birçok işyeri geçici olarak kapatılmak zorunda kalmıştır. Salgın ve salgının yayılması ihtimali, alınan tedbirlerle birlikte mevcut sözleşmelerin taraflarını yükümlülüklerini yerine getirmesini zorlaştırabilmekte hatta engel olabilmektedir. Tüm bunlar göze alındığında söz konusu salgın hastalık insandan insana bulaştığı, geniş bir coğrafi alana yayıldığı ve bu konuda alınan önlemler ticaret hayatında kısıtlamalar getirdiği için “mücbir sebep” sayılacağı konusunda şüphe bulunmamaktadır.[2]
3)Sözleşmelerde Salgın Hastalığın Mücbir Sebep Olarak Belirtilmemesi COVID-19’un Mücbir Sebep Olmasını Engeller Mi?
Hazırlanan kira,hizmet,ticari sözleşmelerin çoğunda mücbir sebepler belirtilmektedir. Bu sebepler genellikle savaş, deprem ve diğer doğal afetler olarak sayılmaktadır. Bu durum akıllara şu soruyu getirmektedir: Salgın hastalığın mücbir sebep olarak sayılmadığı sözleşmelerde COVID-19 salgın hastalık olarak öne sürülebilir mi?Sözleşmelerde yer alan mücbir sebeplerin tahdidi olarak sıralanmadığını örnek olarak sözleşmede yazdığını kabul etmek gerekir. Aksi takdirdi içerisinde öngörülemezlik şartı bulunan mücbir sebep kavramının özüne aykırılık teşkil edecektir.
I- İFA İMKANSIZLIĞI
4)COVID-19 Sebebiyle Sözleşmede Belirtilen Borç Sona Erer Mi?
İfa imkansızlığı TBK 136. maddede düzenlenmiştir. TBK 136/1’de “Borcun ifası borçlunun sorumlu tutulamayacağı sebeplerle imkânsızlaşırsa, borç sona erer.” denilmektedir.Söz konusu hüküm doğrudan mücbir sebeple ilgilidir. Madde hükmünde yer alan borçlunun sorumlu tutulamayacağı sebep ifadesi mücbir sebep anlamına gelmektedir. Buna göre mücbir sebep sonucunda borç yerine getirilemezse borç sona ermektedir.Söz konusu sona ermenin gerçekleşmesi için borçlunun mücbir sebebi bilmemesi veya bilmesinin mümkün olmaması gerekmektedir. Madde hükmüne göre COVID-19 sebebiyle imkânsız hale gelen borç sona erer.
5)COVID-19 Sebebiyle Borcun Sona Ermesinden Sonra Karşı Tarafa Ödenen Para/Kaparo Geri Alınabilir Mi?
TBK 136/2’de “Karşılıklı borç yükleyen sözleşmelerde imkânsızlık sebebiyle borçtan kurtulan borçlu, karşı taraftan almış olduğu edimi sebepsiz zenginleşme hükümleri uyarınca geri vermekle yükümlü olup, henüz kendisine ifa edilmemiş olan edimi isteme hakkını kaybeder. Kanun veya sözleşmeyle borcun ifasından önce doğan hasarın alacaklıya yükletilmiş olduğu durumlar, bu hükmün dışındadır.”denilmektedir. Söz konusu hükme göre mücbir sebep nedeniyle sona eren bir sözleşmede taraflardan biri mücbir sebep gerçekleşmeden bir edim gerçekleştirdiyse söz konusu edimi geri alabileceği belirtilmiştir. Edimden bahis genellikle para olmaktadır.
- Düğün Salonlarına Ödenen Kaparonun Durumu
Örneğin düğün salonu için anlaşan iki taraftan salon sahibi, düğün sahiplerinden kaparo almış olduğunu varsayalım. Pandemi sürecinde düğün etkinlikleri 01.07.2020 tarihine kadar yasaklanmıştır. Yapılacak olan düğünün erteleme imkanı bulunmamakta ise düğün etkinliğinin anlaşılan tarihte gerçekleşmesi imkansız hale gelmektedir. Bu sebeple TBK 136/2 maddesine dayanılarak düğün salonu için ödenen kaparonun iadesi istenebilmektedir.
- Özel Okullara Ödenen Yıllık Ücretlerin Durumu
Pandemi sürecinde 23/03/2020 tarihinden itibaren ilk ve orta dereceli okullar uzaktan eğitime başlamıştır. Bu süreç içerisinde bazı özel okullar kendi sistemlerinden uzaktan eğitim verirken bazı özel okullar ise MEB’in sunmuş olduğu uzaktan eğitimlerle yetinmişlerdir. İfasını mücbir sebep nedeniyle yerine getiremeyen özel okullarda borç sona ermektedir. Bu durumda veliler ifanın yerine getirilemediği dönem için ödemiş oldukları okul ücretlerini TBK 136/2 maddesine dayanılarak özel okuldan isteyebilmektedir.
MEB Özel Öğretim Kurumları Genel Müdürlüğü “Korona Virüs Tatili ve Özel Kurumların Ücretleri” başlıklı 07.04.2020 tarih ve 6215860 Esas sayılı Görüş yazısına göre: “…Çeşitli olağanüstü sebeplerle verilemeyen hizmetlerin ileri bir tarihte telafisinin yapılması, telafisinin yapılamayacak olması halinde ise …Yönetmeliğin 56. madde(si) gereği ücret iadesi yapılması gerektiği değerlendirilmiştir.” Söz konusu bu görüş dikkate alındığında pandemi sürecinde uzaktan eğitimine kendi sistemleri üzerinden devam etmiş ve eksik kalınan noktalarda bakanlıkça izin verilen tarihlerde telafi eğitimi yapacak olan özel okullardan önceden ödenmiş olan okul ücretinin istenemeyeceği görüşündeyiz.
- Veliler Açısından Okul Servislerinin Durumu – Öğrenci Taşıma Sözleşmesi
Pandemi sürecinde okulların uzaktan eğitime geçmesiyle birlikte okul servisleri de öğrencileri okullara taşıyamamıştır. Servis Şirketleri sözleşmede belirtilen hizmet ifasını mücbir bir sebepten gerçekleştirmeleri imkansız hale gelmiştir. Bu sebeple Servis Şirketlerinin velilerle yapmış olduğu sözleşmedeki borcu sona ermektedir. Servis şirketine 23/03/2020 sonrası için ödenen ödemeler TBK 136/2 maddesine dayanılarak servis şirketinden istenilebilmektedir. Fakat önceki tarihler için ödenen ücretler taraflarca hizmet gerçekleştirildiğinden istenemeyecektir.
- Servis Şirketleri Açıcından Okul Servislerinin Durumu – Öğrenci Taşıma İşi Çerçeve Sözleşmesi
Öte yandan servis şirketleri pandemi sürecinde mağduriyet yaşamaktadırlar. Uygulamada okullar yılda bir açtıkları ihalelerle okulda servis hizmetini yürütecek şirketi belirlemektedir. COVID-19 pandemi sürecinde okulların uzaktan eğitime geçmesiyle birlikte servis şirketleri taşıma sözleşmesinde belirtilen borcu ifa edememiştir. Beklenmeyen bir sebeple borç imkânsız hale geldiği için mücbir sebep nedeniyle borç sona ermektedir. Okul tarafından servis şirketlerine ödemeler aylık ve yıllık yapılmaktadır. Aylık ödemelerin yapıldığı bir sözleşmede servis şirketleri mücbir sebep dolayısıyla çalışamadığı döneme ilişkin ödeme talep edemeyecek; ödeme yıllık yapıldı ise hak edilmeyen ödemeler TBK 136/2 sebepsiz zenginleşme hükümleri kapsamında iade edilecektir. Öte yandan bazı durumlarda okullar, servis şirketlerinden öğrenci taşıma işi çerçeve sözleşmesi kapsamında banka teminat mektupları talep etmektedirler. Mücbir sebep dolayısıyla artık okulların ellerinde bulunan bank teminat mektupları TBK 136/2 sebepsiz zenginleşme hükümleri kapsamında iade edilecektir.
- Okullar Açısından Okul Servislerinin Durumu – Öğrenci Taşıma İşi Çerçeve Sözleşmesi
Okullar açmış oldukları ihalelerle öğrencilerini taşıyacak servis şirketlerini belirlemektedirler. COVID-19 pandemi sürecinde okulların uzaktan eğitime geçişiyle servis şirketleri mücbir sebep gerekçesiyle borçlarını ifa edememişlerdir. Yukarıda da belirtildiği üzere mücbir sebep nedeniyle borç imkânsız hale geldiğinden borç sona ermektedir. Okulların yıllık olarak servis şirketlerine yapmış oldukları ödemelerin pandemi sürecine denk gelen kısımları sebepsiz zenginleşme hükümlerince servis şirketlerinden iadesi istenebilmektedir.
6)Borcun İmkânsız Hale Gelmesi Durumunda Cezai Şart Ödenmek Zorunda Mıdır?
Yapılan sözleşmelerde cezai şart öngörülmesi durumunda cezai şartın durumu TBK 182/2’de açıkça belirtilmiştir. Hükme göre asıl borç herhangi bir sebeple geçersizse veya aksi kararlaştırılmadıkça sonradan borçlunun sorumlu tutulamayacağı bir sebeple imkânsız hâle gelmişse, cezanın ifası istenememektedir. Yani taraflar cezai şartın imkânsızlık halinde dahi ödeneceğini sözleşmede belirtmemişler ise borçlu taraf cezai şartı ödeme zorunluluğu bulunmamaktadır.
II. GEÇİCİ İFA İMKANSIZLIĞI
7)Borcun Geçici Olarak İmkansızlaşması Nedir?
Pandemi döneminde İçişleri Bakanlığının yayınladığı genelgelerle birçok işyeri geçici olarak kapatılmak zorunda kalmıştır. Bu durum bazı geçici imkansızlıkları doğurabilmektedir. Geçici imkansızlıkta borçlu taraf sözleşmede kendi üzerine düşen borcu geçici bir mücbir sebep nedeniyle yerine getirememektedir. Fakat söz konusu mücbir sebep ortadan kalktıktan sonra borçlu ifa borcunu yerine getirebilmektedir. Borçlu borcunu mücbir sebep nedeniyle borcunu zamanında yerine getiremediğinden borçlu temerrüde düşmektedir. Bu durumda borçlunun temerrüde düşmesi sebebiyle gecikme faizi ödeyip ödemeyeceği akıllarda soru işaretleri yaratmaktadır. Doktrindeki hâkim görüşe göre, geçici imkânsızlık süresince, alacaklının temerrüde düşmüş borçludan, borcun aynen ifasını isteme hakkının bulunmadığı düşünülmektedir. Alacaklı söz konusu hakkınıimkânsızlık durumu bittiğinde kullanması gerekmektedir. Bu sebeple geçici imkânsızlık halinde borçlu borcunu geç ifa etmesinde kusur durumu bulunmadığından alacaklı borçludan gecikme tazminatı isteyememektedir.
- Diş Hekimliği Randevularının Durumu
Geçici imkansızlığa örnek olarak özel klinikleri bulunan diş hekimleri verilebilir. Pandemi sürecinde diş hekimliği klinikleri geçici olarak kapatılmıştır. Söz konusu sürede tedavileri süren hastalar randevularına gidememiştir. Randevular diş hekimliklerinin açıldığı 01.06.2020 tarihinden sonrasına ertelenmiştir. Randevuların ertelenmesinde diş hekimlerinin hiçbir kusuru bulunmamaktadır. Bu sebeple hastalarca gecikme tazminatı istenemez.
8)Hava Yolu Şirketlerinden Ertelenen/İptal Olan Uçuşlar İçin Ücret İadesi, Tazminat Alınabilir Mi?
Pandemi sürecinde alınan önlemlerle hava yolu şirketlerine ait yurt içi ve yurt dışı uçuş seferleri durdurulmuştur. Uçuşlar, 01.06.2020 tarihinden itibaren kademeli olarak başlatılmıştır. Fakat söz konusu tarihe kadar olan birçok uçuş iptal olduğundan biletini erken tarihte alan yolcular mağdur olmuşlardır. Yolcuların mağduriyetlerinde hava yolu şirketlerinin bir kusuru bulunmayıp ertelenmesindeki neden mücbir sebep olarak nitelendirilen pandemi sürecidir.
- Hava Yolu Şirketi Tarafından Verilen Biletin Yolcunun Kabul Etmesi Durumu
Bazı hava yolu şirketleri iptal olan uçuşlar için yolcularına sonraki tarihli biletler vermektedirler. Yolcular verilen biletleri kabul ettikleri takdirde söz konusu olayı geçici imkânsızlık olarak nitelendirmek gerekmektedir. Hava yolu şirketinin biletini kabul eden yolcu ücret iadesi alamayacağı gibi şirketin uçuşun ertelenmesinde kusuru olmaması sebebiyle gecikme tazminatı da alamayacaktır.
- Hava Yolu Şirketi Tarafından Verilen Biletin Yolcu Tarafından Geçerli Bir Nedenle Kabul Edilmemesi Durumu
Hava yolu şirketleri tarafından verilen biletlerin yolcular tarafından kabul edilmesi zorunlu değildir. Yolcu kendilerine verilen biletlerdeki tarihte uçuş yapamayacaklarını geçerli bir neden bildirmesi durumunda ifa imkansızlığı söz konusu olacaktır. Yukarıda ayrıntıyla anlatıldığı üzere ifa imkansızlığı durumunda borç sona ermektedir. Karşılıklı borç doğuran sözleşmelerde ifa öncesi edim/para alan taraf sebepsiz zenginleşme hükümlerince almış olduğu edimi iade etmek zorundadır. Hava yolu şirketi yolcu taşıma edimini ifa imkansızlığı sebebiyle yerine getirememiştir. Bu durumda yolcudan almış olduğu bilet ücretini iade etmek zorundadır.
III. AŞIRI İFA GÜÇLÜĞÜ
9)Aşırı İfa Güçlüğü Nedir?
Aşırı ifa güçlüğü TBK 138’de düzenlenmiştir. Aşırı ifa güçlüğünde imkânsızlık hallerinden farklı olarak edimin ifasında imkânsızlık söz konusu değildir. Edim yerine getirilmesi mümkündür fakat ifa edilmesi borçlu için oldukça güç bir durum oluşmaktadır.
10)Aşırı İfa Güçlüğünün Şartları Nelerdir?
- Sözleşmenin yapıldığı esnada taraflarca öngörülmeyen ve öngörülmesi beklenmeyen bir durum olması gerekmektedir.
- Söz konusu durumun borçludan kaynaklanmaması gerekmektedir.
- Beklenmeyen durum sözleşmenin yapıldığı esnadaki olgular ile borçludan borcun ifa edilmesinin istenmesi dürüstlük kurallarına aykırı olması gerekmektedir.
- Borçlu, borcunu henüz ifa etmemiş veya ifanın aşırı ölçüde güçleşmesinden doğan haklarını saklı tutarak ifa etmiş olması gerekmektedir.
11)Aşırı İfa Güçlüğü Durumunda Ne Yapılabilir?
Aşırı ifa güçlüğünün bulunması halinde TBK 138. Maddesi borçluya iki imkân sağlamıştır. Bunlar:
- İlk olarak borçlu açılacak uyarlama davası ile hâkimden sözleşmenin değişen şartlara uyarlanma hakkı,
- İkinci olarak ise sözleşmenin uyarlanması mümkün değilse borçlu sözleşmeden dönme hakkı.
Belirtilmesi gerekir ki ahde vefa ilkesi gereği hakimin uyarlama davasında yapacağı ilk şey sözleşmenin uyarlanmaya uygun olup olmadığını tespit etmek olacaktır. Bu sebeple borçlunun dönme hakkını kullanmadan önce uyarlama için mahkemeye başvurması gerektiği görüşündeyiz.
12)Aşırı İfa Güçlüğü Bulunan ve Uyarlanması Mümkün Olmayan Tüm Sözleşmelerden Dönülebilir Mi?
TBK 138. Maddesinde uyarlamanın mümkün olmadığı takdirde sözleşmeden dönülebileceğini öngörmüştür. Dönmede sözleşme geçmişe etkili olarak sona ermektedir. Yani sözleşme yapılmadan önceki haline dönmektedir.
Maddenin devamında ise sürekli edimli sözleşmelerde kural olarak dönmenin değil fesih hakkının kullanılacağından bahsedilmiştir. Kanun maddesinde geçen sürekli edimli sözleşmelerde borç bir seferde ifa edilerek yerine getirilmez. İfa, fiili ve hukuki yönden bütünlük oluşturacak şekilde uzun süre içerisinde yerine getirilmektedir. Sürekli edimli sözleşmelere kira sözleşmeleri, hizmet sözleşmeleri örnek olarak verilebilmektedir. Fesih durumunda bu sözleşmelerin önceden ifa edilmiş olan kısmı fesihten etkilenmez bu sebeple fesihten önce doğan alacaklar devam etmektedir. Fakat fesih sonrasında ifa edilmemiş alacaklar sonra ermektedir.
13)Aşırı İfa Güçlüğü Durumunda Açılacak Uyarlama Davasının Kira Sözleşmelerine Etkisi
İçişleri Bakanlığının yayınlamış olduğu genelgeler ile pandemi sürecinde kafeler, spor salonları, tiyatrolar, sinemalar, Alışveriş Merkezinde (AVM) yer alan mağazalar, oyu salonları gibi birçok işyeri geçici olarak kapatılmıştır. Ticari hayatın durma noktasına geldiği pandemi sürecinde işyerleri kapatılmış, kapanmamış olsa bile müşteri yoğunluğunda gözle görülür azalışlar meydana gelmektedir. Süreç içerisinde işyerleri için bir gelir durumu söz konusu olmasa bile kira alacağı gibi giderler bulunmaktadır. Bu durum kira ödemek zorunda kalan işyerleri açısından aşırı ifa güçlüğüne neden olmaktadır.
Pandemi sürecinde kira sözleşmesinin taraflarından olan ticari işletmeler açısından kira ödemesinin zorlaştığı ve çekilmez bir hale geldiği görülmektedir. Bu durum akıllara kira sözleşmelerinde olağanüstü fesih durumunu düzenleyen TBK 331. Maddesini getirmektedir. Maddeye göre taraflardan her biri sözleşmeye devam etmenin kendisi açısından çekilmez bir hale getiren önemli sebeplerin varlığı durumunda, sözleşmeyi yasal fesih bildirim süresine uyarak her zaman feshedebilmektedir. COVID-19 ve bu kapsamda alınan tedbirlerin önemli bir sebep olarak nitelendirilmesi gerekmektedir. Fakat söz konusu maddenin yürürlülüğü ticari ilişkiler kapsamında 01/07/2020 tarihine ertelenmiştir. Bu sebeple söz konusu fesihler ve önemli sebepler 01/07/2020 sonrasında gözükmesi gerekmektedir.
Bu sebeple söz konusu ticari kira ilişkileri için TBK 138 kapsamında Sulh Hukuk Mahkemelerinde uyarlama davası açılması gerektiği görüşündeyiz.
- Alışveriş Merkezlerinin (AVM) Durumu
Alışveriş Merkezleri (AVMler) pandemi sürecinde geçici süreyle kapatılmış 11.05.2020 tarihinden itibaren ise kademeli olarak açılmıştır. Söz konusu dönemde iş yapmayan, açıldıktan sonra ise müşteri azalması yaşayan Alışveriş Merkezlerinde (AVMlerde) kiracı olarak bulunan tacirler kira ödemelerinde aşırı ifa güçlüğü ile karşı karşıya kalmaktadırlar. Söz konusu dönemde kiracıların TBK 138 kapsamında Sulh Hukuk Mahkemesinden uyarlama talep etme durumu bulunmaktadır. Uyarlama davasında kiracılar, bedel indirimi talebinde bulunabileceği gibi kira sözleşmesinin şartlarının değiştirilmesi, süresinin uzatılması, kısaltılması veya sözleşmenin sona erdirilmesi gibi taleplerde de bulunabilmektedir.
AVM’de yer alan işyeri kiralarında pek fazla karşılaşılmamakla birlikte kira bedeli peşin ödendiyse uyarlama yapılabilir mi sorusuna TBK Md.138’in lafzi yorumu olumsuz cevap vermeyi gerekmektedir. Ancak ortaya çıkan sonuçlar, salgının ülkemizi ve dünyayı bu denli etkilemesi karşısında, kanunun ruhu gözetilerek peşin ödenmiş olsa bile bu sürece yönelik kira bedelinde uyarlama yapılabilmesi gerekmektedir. Aslında TBK Md.138 ani edimli sözleşmeler esas alınarak düzenlemiştir. Kira sözleşmeleri sürekli edimli sözleşmelerdir ve sürekli edimli sözleşmelerde peşin ödemenin varlığı halinde uyarlama yapılabilmesi hususunun daha esnek değerlendirilmesi, özellikle yaşadığımız bu olağanüstü durumda önem kazanmaktadır.[3]
14)Kira Bedellerinin Ödenmemesi Kira Sözleşmesinin Yapılmaması Kira Sözleşmesinin Feshine Ve Tahliyesine Neden Olur Mu?
26/03/2020 tarihinde yürürlüğe giren 7226 sayılı Kanunun geçici 2. Maddesiyle getirilen hüküm gereğince 01/03/2020 tarihi ile 30/06/2020 tarihine kadar işleyecek işyeri kira bedelinin ödenmemesinin kira sözleşmesinin feshine ve tahliyesine sebep olmamaktadır. Söz konusu hüküm yalnızca kira sözleşmesinin feshi ve tahliye durumunu düzenlemektedir. Bu sebeple kiraya veren söz konusu kira borcunu ve gecikme faizini kiracıdan isteyebilmektedir.
15)Uyarlama Davasının Eser Sözleşmelerine Etkisi
TBK 480. Maddede uyarlama davası eser sözleşmeleri bakımından özel olarak düzenlenmiştir.
TBK 480: “Bedel götürü olarak belirlenmişse yüklenici, eseri o bedelle meydana getirmekle yükümlüdür. Eser, öngörülenden fazla emek ve masrafı gerektirmiş olsa bile yüklenici, belirlenen bedelin artırılmasını isteyemez.
Ancak, başlangıçta öngörülemeyen veya öngörülebilip de taraflarca göz önünde tutulmayan durumlar, taraflarca belirlenen götürü bedel ile eserin yapılmasına engel olur veya son derece güçleştirirse yüklenici, hâkimden sözleşmenin yeni koşullara uyarlanmasını isteme, bu mümkün olmadığı veya karşı taraftan beklenemediği takdirde sözleşmeden dönme hakkına sahiptir. Dürüstlük kurallarının gerektirdiği durumlarda yüklenici, ancak fesih hakkını kullanabilir.
Eser, öngörülenden az emek ve masrafı gerektirmiş olsa bile işsahibi, belirlenen bedelin tamamını ödemekle yükümlüdür.”
Maddenin 2. Fıkrasında görüldüğü üzere aşırı ifa güçlüğü yaşayan yüklenici tarafında öngörülemeyen veya öngörülüp de taraflarca göz önünde tutulmayan durumlarda sözleşmenin uyarlanabileceği düzenlenmiştir. Maddenin lafzında yer almamakla birlikte kanun maddesinin yorumundan meydana gelecek olan durumların olağanüstü nitelik teşkil etmesi gerektiği anlaşılmaktadır. Söz konusu hüküm masrafların artmasıyla ilgili olup masraflar dışındaki durumlarda TBK 138’in uygulanması gerekmektedir.
- İnşaat Sözleşmelerinin Durumu
Pandemi sürecinde yurtdışına sınırların kapalı olmasıyla birlikte birçok ticari faaliyetlerde aksamalar meydana gelmiştir. Meydana gelen bu aksamalar ürünlerin Türkiye pazarındaki değerlerinde artışa neden olmuştur. Bu artışın görüldüğü alanlardan birisi de inşaat faaliyetleridir. Pandemi dönemiyle inşaatlarda kullanılacak malzemelerin fiyatlarında artışlar görülmüştür. Uygulamada özellikle kat karşılığı inşaat sözleşmelerinde inşaat ile ilgili giderleri müteahhitler karşılamaktadır. Fiyat artışlarının bu derece ciddi olacağı taraflarca öngörülemeyecek ve öngörülmesi beklenemeyecek bir hal olduğundan müteahhitler aşırı ifa güçlüğüyle karşı karşıya kalmaktadırlar. Söz konusu durumda müteahhitlerin yaşamakta olduğu ifa güçlüğü eserin bedeliyle ilgili olduğundan TBK Md. 480’da yer alan hükümlere göre sözleşmenin uyarlanması istenebilecektir.
Kat karşılığı inşaat sözleşmeleri ve diğer inşaat sözleşmelerinde yaşanabilecek aşırı ifa güçlüğü yalnızca bedelle ilgili olmayabilmektedir. Özellikle inşaatların yapılma süreleri bakımından aşırı ifa güçlüğü yaşanabilmektedir. Çünkü pandemi süreci boyunca yapılan tüm tavsiye kararlarda çalışanların 1.5 metre mesafeler ile çalışması tavsiye edilmiştir. Çalışanlarının ve toplum sağlığını düşünmek zorunda olan işverenlerin 1.5 metre mesafeyle işçi çalıştırması durumunda inşaatta aynı anda çalışan kişiler bakımından azalmalar görülmektedir. Bu durum inşaatların yavaşlamasına neden olmaktadır. Mücbir sebep nedeniyle inşaatları zamanında ifa etmesi müteahhitler açısından aşırı ifa güçlüğüne neden olmaktadır. İnşaat sözleşmeleri özü bakımında eser sözleşmesi olmasına rağmen söz konusu olayda ifa güçlüğüne neden olan olay bedelle ilgili olmadığından TBK 138. Madde kapsamında uyarlama davası açmak gerekecektir.
SONUÇ
Türk hukukunda aslolan sözleşmelerin tarafların anlaştığı gibi yerine getirilmesidir. Fakat tarafların öngöremedikleri ve engelleyemeyecekleri sebepler ile borcun yerine getirilmesi imkansızlaşabilir, gecikebilir veya zorlaşabilmektedir. Tarafların öngöremeyecekleri sebeplere Mücbir Sebepler adı verilmektedir. Ülkemizin ve tüm dünyanın yaşamış olduğu COVID-19 pandemi sürecinin de mücbir sebep olarak sayılması gerekmektedir.
Mücbir Sebep dolayısıyla bazen sözleşmelerde belirtilen ifanın yerine getirilmesi imkansız hale gelmektedir. Bu durum ifa imkansızlığı olarak adlandırılmaktadır. İfa imkansızlığıyla birlikte borç mücbir sebep nedeniyle sona ermektedir. Karşılıklı borç ilişkisi doğuran sözleşmelerde imkansızlık sebebiyle borçtan kurtulan borçlu, karşı taraftan almış olduğu edimi sebepsiz zenginleşme hükümleri uyarınca geri vermekle yükümlülüğü bulunmaktadır. Yani karşı taraftan kaparo alan düğün salonu işletmeleri söz konusu kaparoları iade etmeleri gerekmektedir. Aynı şekilde dönem başında okul ücretlerini peşin alan özel okullar telafi dersleri yapmadılar ise pandemi dönemine denk gelen ücretleri iade etmeleri gerekmektedir.
Mücbir sebep dolayısıyla sözleşmelerin ifa edilmesi bazen geçici olarak imkansız hale gelmektedir. Bu durum geçici ifa imkansızlığı olarak adlandırılmaktadır. Geçici ifa imkansızlığında mücbir sebebin sona erdiği tarihte ifa yerine getirilebilmektedir. Geçici ifa imkansızlığında ifa geç yerine getirildiğinden aslında bir temerrüt hali olarak nitelendirilmesi gerekmektedir. Temerrüt halinde borcunu zamanında ifa edemeyen borçlu alacaklısına gecikme tazminatı ödemektedir. Fakat doktrindeki hakim görüşe göre mücbir sebep nedeniyle borcunu zamanında yerine getiremeyen borçlunun bir kusuru bulunmamaktadır. Bu sebep borçlu geçici ifa imkansızlığı nedeniyle gecikme tazminatı ödeme yükümlülüğü bulunmamaktadır.
Mücbir sebep dolayısıyla borçların ifası yalnızca geçici veya sürekli olarak imkânsız hale gelmemektedir. Bazı durumlarda borç sözleşmede belirtildiği gibi ifa edilebilmektedir. Fakat bu ifa borçlu açısından güç bir durum olup dürüstlük kuralınca bu şekilde ifa edilmesi beklenememektedir. Bu durum aşırı ifa güçlüğü olarak adlandırılmaktadır. Aşırı ifa güçlüğünde borçluya iki imkân tanınmıştır. İlk olarak borçlu açılacak uyarlama davası ile hâkimden sözleşmenin değişen şartlara uyarlanma hakkı tanınmıştır. İkinci olarak ise sözleşmenin uyarlanması mümkün değilse borçlu sözleşmeden dönme hakkına sahip olmaktadır. COVID-19 pandemi döneminde özellikle AVM kira sözleşmelerinde aşırı ifa güçlüğü yaşandığı görülmektedir. Söz konusu kira sözleşmelerinin borçluları TBK 138 kapsamında Sulh Hukuk Mahkemesinden sözleşmelerin uyarlanmasını isteme imkanları bulunmaktadır.
Yukarıdaki kısa açıklamalar aydınlatma amacı taşımakta olup, somut hukuki durumlara çözüm teşkil etmemektedir. Karşılaşacağınız hukuki sorunlar için bir avukata danışmanızı tavsiye ederiz.
Kılıç Hukuk Bürosu
[1] Prof. Dr. Fikret EREN,Borçlar Hukuku, Genel Hükümler, Ankara 2018
[2] Av. Prof. Dr. Arzu OĞUZ, COVID 19, Mücbir Sebep ve Sözleşmelere Etkisi
[3] Doç. Dr. Ayşe ARAT, İstanbul Ticaret Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi Covid-19 Hukuk Özel Sayısı Yıl:19 Sayı:38 Yaz 2020/2 (Covid-19 Özel Ek) s.104-119
- Published in TAZMİNAT HUKUKU, TİCARET HUKUKU
SERMAYE PİYASASINDA MANİPÜLASYON MAĞDURLARININ TAZMİNAT HAKKI
SERMAYE PİYASASINDA MANİPÜLASYON MAĞDURLARININ TAZMİNAT HAKKI
Etkin bir sermaye piyasasının oluşumunun temelinde güven ve fırsat eşitliği ilkeleri yer almaktadır. Ancak zaman zaman piyasalarda bu ilkelere ters düşen Piyasa Dolandırıcılığı (Manipülasyon) gibi işlem ve davranışlar gözlemlenmektedir. Bu yazımızdan Piyasa Dolandırıcılığı (Manipülasyon) sebebiyle zarara uğrayan yatırımcıların tazminat hakkı konu alınacaktır.
Piyasa Dolandırıcılığı (Manipülasyon) Nedir?
Manipülasyon yapay olarak, sermaye piyasası araçlarının, arz ve talebini etkilemek, aktif bir piyasanın varlığı izlenimini uyandırmak, fiyatlarını aynı seviyede tutmak, arttırmak veya azaltmak amacıyla alım ve satımını yapmak ve sermaye piyasası araçlarının değerini etkileyebilecek, yalan, yanlış, yanıltıcı, mesnetsiz bilgi vermek, haber yaymak, yorum yapmak ya da açıklamakla yükümlü olunan bilgileri açıklamamak olarak tanımlanmaktadır. Sermaye Piyasası Kanununda hangi eylemlerin manipülasyon olarak nitelendirildiğini belirlemez. Manipülasyon değerlendirmesi somut olay bazında yapılmaktadır.
Sermaye Piyasası Kanununda Piyasa Dolandırıcılığı (Manipülasyon) İki Farklı Şekilde Düzenlenmiştir:
- İşlem Bazlı Piyasa Dolandırıcılığı (6362 sayılı SPK md. 107/1)
İşleme dayalı manipülasyon piyasanın doğal işleyiş görüntüsü içinde, ekonomik temeli olmayan, salt başkalarını yanıltma amacı taşıyan işlemler yapılarak fiyat oluşturulması ve kamunun fiyata olan güveninin kötüye kullanılması sonucunu doğuran manipülasyon türüdür.
- Bilgi Bazlı Piyasa Dolandırıcılığı (6362 sayılı SPK md. 107/2)
Bilgiye dayalı manipülasyon, kamuya yalan, yanlış, veya eksik bilgi akışı ya da açıklanması gerekirken bilginin açıklanmaması yüzünden, kamuyu aydınlatma sistemine olan güvenin bozulmasına yol açan ve bilginin fiyata yansımasını engelleyen manipülasyon türüdür.
Manipülasyon Sonucunda Zarara Uğrayan Kişi Tazminat Hakkına Sahip Midir?
SPK’da piyasa dolandırıcılığı suç olarak düzenlenmiş olmasına rağmen gerek TTK’de gerekse SPK’da manipülasyon sonucunda zarar gören yatırımcılar için tazminat hakkı öngörülmemiştir. Fakat TBK genel kanun olup 49. Maddesinde yer alan hüküm sayesinde manipülatif fiiller gerçekleştiğinde tazminat hakkı doğmaktadır. TBK 49 “Kusurlu ve hukuka aykırı bir fiille başkasına zarar veren, bu zararı gidermekle yükümlüdür” demek suretiyle haksız fiil gerçekleştiğinde bu fiil neticesinde ortaya çıkan zararların tazmin sorumluğunun koşullarını belirlemiştir.
Tazmin Sorumluluğunun Koşulları Nelerdir?
- Hukuka Aykırılık
TBK 49 yapılan eylemin haksız fiil olması için eylemin hukuka aykırı olmasını aramaktadır. Söz konusu durumda manipülatif fiilin hukuka aykırı olması gerekmektedir. Bu bağlamda Sermaye Piyasası Kanunu’nun 107. Maddesine aykırılık teşkil eden eylemler hukuka aykırı sayılır.
- Zarar
TBK 49 yapılan eylemin haksız fiil olması için eylem sonucunda zararın ortaya çıkmasını aramaktadır. Zararın belirlenmesi için zarar görenin malvarlığında, haksız fiilden önceki durum ile haksız fiilin vuku bulmasından sonraki durum arasında bir kıyas yapılması gerekmektedir. Burada ise manipülasyon fiilini yapmadan önce yatırımcının mal varlığının arz ettiği durum ile fiil yapıldıktan sonra oluşan durum arasındaki fark, manipülasyon nedeniyle oluşan zararı ifade etmektedir. Ancak burada,
manipülasyondan sonraki malvarlığını değerlendirirken, manipülasyonun etkisinin ortadan kalkması beklenmesi gerekmektedir.
- Nedensellik Bağı
Haksız fiilin koşullarından olan nedensellik bağı yapılan eylem sonucunda zararın meydana gelmesidir. Yani manipülatif eylem sonucunda yatırımcının zarar görmesi gerekmektedir.
Zararın Hesaplanmasında Hangi Zaman Dikkate Alınır?
Yukarıda da belirtildiği üzere ise manipülasyon fiilini yapmadan önce yatırımcının mal varlığının arz ettiği durum ile fiil yapıldıktan sonra oluşan durum arasındaki fark, manipülasyon nedeniyle oluşan zararı ifade etmektedir. Ancak burada manipülasyondan sonraki malvarlığını değerlendirirken, manipülasyonun etkisinin ortadan kalkması beklenmesi gerekmektedir. Manipülasyonun etkisinin ortadan kalkması, manipülasyon yapıldığının kamuya duyurulması ile doğrudan alakalıdır. Burada esas görev, sermaye piyasası aracının işlem gördüğü borsaya ve SPK’ya düşmektedir. İşte bu duyurma işlemi ile manipülasyonun etkileri ortadan kaldırılmış olur. Gelinen bu aşamadan sonra sermaye piyasası aracının oluşan değerini, zararın tespiti açısından göz önünde bulundurmak gerekmektedir.[1]
Manipülasyon fiili, kullanılan yöntemin özelliğine veya suçla mücadelenin yetersizliğine göre bazen anında tespit edilemeyebilir. Bu durumda manipülasyonun etkisinin geçmesi, fiyatın doğal seyrine oturması için belli bir sürenin geçmesi gerekmektedir. Kesin olarak bu anın belirlenmesi mümkün olmasa da, fiyatın borsanın endekslerine paralel bir eksene oturması ile manipülasyonun etkisinin ortadan kalktığı kabul edilebilir.[2]
Manipülasyon, sermaye piyasasında, yatırımcıları işlem yapmaya sevk edebileceği gibi bazen de yatırım kararı almış yatırımcıların bu kararından vazgeçmesine de neden olabilmektedir. Bu yatırımcıların, manipülasyon olmasaydı, yatırım yapacak olduklarını ispat etmesi gerekmektedir.[3]
Tazminat Talep Edebilecek Kişiler Kimlerdir?
Tazminat talep edecek kişiler ise manipülatif fiil neticesinde işlem gerçekleştiren veya manipülatif etki altındaki piyasa durumunu göz önünde bulundurarak yatırım yapma kararından vazgeçen kişilerdir.
Tazminat Talep Edilebilecek Kişiler Kimlerdir?
Menkul kıymetin fiyatını arz ve talep dengesini yanıltıcı bir görünüme kavuşturmak suretiyle değiştiren ve değiştirenlere yardım edenler fiili asıl işleyen kişilerdir. TBK 61’de yer alan hükme göre haksız fiili birlikte işleyenler doğan zarardan müteselsil mesuliyet esaslarına göre sorumlu olmaktadır.
Görevli ve Yetkili Mahkeme Neresidir?
Söz konusu davada görevli mahkemeler, asliye ticaret mahkemeleridir. Kişiler yerleşim yerlerindeki veya davalının yerleşim yeri mahkemesinde bu davayı açabilecekleri gibi manipülasyon işleminin olduğu yerde de bu davayı açabilirler.
Arabuluculuğa Başvurmak Zorunlu Mudur?
01/01/2019 tarihi itibariyle ticari uyuşmazlıklar bakımından dava şartı olarak arabuluculuk getirilmiştir. Söz konusu davada görevli mahkeme asliye ticaret mahkemeleri olduğundan arabuluculuğa başvurulmak zorunludur.
Dava Zamanaşımı Süresi Nedir?
Zarar görenler tazminat istemini zararı ve tazminat yükümlüsünü öğrendiği tarihten başlayarak iki yıl içinde ve herhâlde fiilin işlendiği tarihten başlayarak on yıl içinde yapabilirler.
Yukarıdaki kısa açıklamalar aydınlatma amacı taşımakta olup, somut hukuki durumlara çözüm teşkil etmemektedir. Karşılaşacağınız hukuki sorunlar için bir avukata danışmanızı tavsiye ederiz.
Kılıç Hukuk Bürosu
[1] Halil İbrahim Kütük, Sermaye Piyasasında Manipülasyon, Cezai ve Hukuki Sonuçları, S.162-163
[2] MANAVGAT, Sermaye Piyasasında İşleme Dayalı, s. 219.
[3] MANAVGAT, Sermaye Piyasasında İşleme Dayalı, s. 221.
- Published in TAZMİNAT HUKUKU, TİCARET HUKUKU
KORONA VİRÜSÜ SEBEBİYLE ERTELENMEYEN FUARLARDA KATILIMCILARIN ZARARININ TAZMİNİ
KORONA VİRÜSÜ SEBEBİYLE ERTELENMEYEN FUARLARDA KATILIMCILARIN ZARARININ TAZMİNİ
İlk olarak Çin’in Vuhan Eyaletinde 2020 yılı aralık ayının sonlarında ortaya çıkan ve hızla dünyaya yayılan yeni koronavirüs (COVID-19) Ülkemizde ilk olarak 10 Mart 2020 tarihinde görülmüştür. İlk vakanın görüldüğü tarih öncesinde gerek devlet tarafından gerekse vatandaşlar tarafından kişisel tedbirler alınmıştır. Devlet tarafından yurtdışından gelen kişilerin 14 gün boyunca raporlu sayılması gibi birçok tedbir alınmıştır. Tedbirler dışında Sağlık Bakanlığı tarafından hazırlanan 02/03/2020 tarihli yeni tip korona virüs (Kovid-19) bilgilendirme broşüründe kalabalık yerlere girilmemesi ve insanlar ile el sıkışması gibi yakınlıklara girilmemesi yönünde uyarılar yapılmıştır. Bu tedbirler ve uyarılar kapsamından insanların zaruri olmadıkça evden çıkmamaya başlamışlardır. 10/03/2020 tarihinde ilk vakanın görülmesinin ardından 11/03/2020 tarihinde Dünya Sağlık Örgütünün yeni koronavirüs (COVID-19)’u pandemi (Bir kıta, hatta tüm dünya yüzeyi gibi çok geniş bir alanda yayılan ve etkisini gösteren salgın hastalıklar için kullanılan addır.) olarak nitelendirilebileceğini duyurmasıyla bu tedirginlik hali artmıştır. Özellikle 10/03/2020 tarihinde ülkemizde ilk vakanın görülmesiyle birlikte sosyal izolasyon yaygınlaşmaya başlamış ve insanlar zorunlu olmadıkça evlerinden dışarı çıkmamaya başlamıştır. 12/03/2020 tarihinden itibaren devlet tarafından alınan tedbirlerin artması da sosyal izolasyonun yaygınlaşmasına yardımcı olmuştur.
Tüm bu sebepler altında birçok fuar ve etkinlik, ziyaretçi sayısının azlığını öngörerek etkinlik tarihlerini iptal etmiş veya ertelemiştir. Fakat ertelenmeyen fuarlarda katılımcı sayısının azaldığı ve bu sebeple katılımcıların satış yapamayarak zarara uğradığı gözlenmiştir. Bu yazımızda zarara uğrayan bu katılımcıların zararının tazmini yolları anlatılacaktır.
1)Katılımcının Zararı Nedir?
Katılımcılar çok sayıda ziyaretçi ile bir araya gelerek eserlerini/ürünlerini satmayı amaçlamaktadır. Fakat yukarıda belirtildiği üzere yeni korona virüs (COVID-19) sebebiyle alınan tedbirlerle birlikte sosyal izolasyon yaygınlaşmıştır. Bu sebeple yapılan fuarlar ve etkinliklere katılımın azaldığı gözlemlenmiştir. Fuarlara gelen ziyaretçi sayılarında düşüşler, katılımcıların hedefledikleri satış miktarına veya bağlantı imkanlarına ulaşamadıklarını göstermiştir. Söz konusu durumda katılımcıların zararı, normal koşullarda fuarda kazanılan veya fuar sebebi ile kazanılacak kazançtan mahrum kalınan değerdir.
2)Organizasyon Şirketlerinden Zararın Tazmini İstenebilir Mi?
Yeni Koronavirüs (COVID-19) ile birlikte insanlarda tedirginlik hali artış göstermiş ve virüsün 10/03/2020 tarihinde ülkemizde görülmesiyle birlikte vatandaşlarımız zaruri olmadıkça evden çıkmamaya başlamışlardır. Bu sebeple fuarlardaki ziyaretçi sayısında azalış görüleceği basiretli bir tüccar tarafından öngörülebilir bir durum olup salgın hastalık mücbir (zorunlu) sebep olarak gösterilerek fuarların ertelenmesi gerekmektedir. Korona virüsü sebep gösterilerek ertelenen birçok etkinlik yurtdışında ve ülkemizde görülmüştür. Örneğin 13/02/2020 tarihinde İspanya’nın Barselona kentinde yapmayı planladığı Mobil Dünya Kongresi’nin iptal edildiği duyurulmuştur. 17/02/2020 tarihinde İsviçre’nin Cenevre kentinde her yıl düzenlenen ve kendi alanının en büyük organizasyonu olan Uluslararası Buluşlar Fuarının 6 ay ertelendiği duyurulmuştur. Ülkemizde ise 04/03/2020 tarihinde 12-15 Mart tarihleri arasında yapılması planlanan Ortadoğu İnşaat Fuarı, korona virüsü salgını nedeni ile Eylül ayına ertelendiği duyurulmuştur. 05/03/2020 tarihinde ise Antalya’da yapılması planlanan Akdeniz İçin Birlik Parlamenter Asamblesi (AİBPA) Genel Kurul toplantısının ve 12-15 Mart tarihleri arasında yapılması planlanan Win Eurasia Fuarı’nın yeni koronavirüs (Kovid-19) sebebiyle ertelendiği duyurulmuştur. 11/03/2020 tarihinde ise TOGG’un 12 Mart’ta Gemlik’te düzenleyeceğini duyurduğu geniş katılımlı Yeniliğe Yolculuk-Gemlik Buluşmasını ileri bir tarihte yapmak üzere ertelemeye karar verdiği duyurulmuştur.
Bu sebeple katılımcıların zararlarının tazminini talep etmekle sorumlu olacak kişiler, basiretli bir tacir gibi fuarı ertelemesi gerekirken ertelemeyen kişilerdir. Fuarın yerini ve tarihini değiştirebilme yetkisine sahip kişiler Fuar Katılım Sözleşmelerinde belirtilmesi gerekli olup bu kişiler genellikle fuarın organizasyonundan sorumlu şirketlerdir.
3)Katılımcılar Hakkın Kötüye Kullanılması Yasağını Sebep Göstererek Zararlarının Tazminini İsteyebilir Mi?
Genellikle fuarın ertelenmesi yetkisine sahip olan organizasyon şirketleri katılımcılardan stant kira bedellerini etkinlik tarihinden önce almaktadırlar. Bu sebeple fuarlara gelen ziyaretçi sayılarının organizasyon şirketlerinin kazancında bir etkisi bulunmamaktadır. Fakat söz konusu ziyaretçilerin sayısı ürünlerini, projelerini, eserlerini satmak için fuara katılan katılımcılar açısından önem arz etmektedir. Fuarı ertelemeyen organizasyon şirketleri, fuarın ertelenmemesinden hiçbir zarar görmemiş veya çok az bir zarar ile karşılaşırken, fuara stant kiralayarak katılan kişi ve/veya kuruluşlar zarar görmüş veya zarar görme tehlikesi ile karşı karşıya kalmışlardır. Söz konusu bu durum hakkın kötüye kullanılması yasağına aykırılık teşkil etmektedir. Çünkü hak sahibinin hiçbir menfaat sağlamamış veya çok az bir menfaat sağlarken başkalarının zarar görmüş veya zarar görme tehlikesi ile karşı karşıya bulunmuş olması TMK 2/2’ye aykırılık teşkil etmektedir[1]. Başka bir deyişle birçok seçeneği olan kişinin kendi için fark etmeyeceği halde başkasının zararına yol açacak bir seçenekte ısrar etmesi hakkın kötüye kullanılmasına neden olacaktır. Bu sebeple katılımcıların TMK 2/2’de yer alan genel hüküm gereği zararlarının tazminini isteyebileceklerini düşünmekteyiz.
4)Görevli ve yetkili mahkeme neresidir?
Söz konusu davada görevli mahkemeler, asliye ticaret mahkemeleridir. Kişiler yerleşim yerlerindeki veya davalının yerleşim yeri mahkemesinde bu davayı açabilecekleri gibi fuarın olduğu yerde de bu davayı açabilirler.
5)Arabuluculuğa başvurmak zorunlu mudur?
01/01/2019 tarihi itibariyle ticari uyuşmazlıklar bakımından dava şartı olarak arabuluculuk getirilmiştir. Söz konusu davada görevli mahkeme asliye ticaret mahkemeleri olduğundan arabuluculuğa başvurulmak zorunludur.
6) Dava Zamanaşımı süresi nedir?
Zarar görenler tazminat istemini zararı ve tazminat yükümlüsünü öğrendiği tarihten başlayarak iki yıl içinde ve herhâlde fiilin işlendiği tarihten başlayarak on yıl içinde yapabilirler.
Yukarıdaki kısa açıklamalar aydınlatma amacı taşımakta olup, somut hukuki durumlara çözüm teşkil etmemektedir. Karşılaşacağınız hukuki sorunlar için bir avukata danışmanızı tavsiye ederiz.
Kılıç Hukuk Bürosu
[1] Medeni Hukuk’un Temel Kavramları, Prof Dr. Bilge ÖZTAN – Yargıtay Kararlarında Dürüstlük Kuralı ve Hakkın Kötüye Kullanılması Yasağı, Öğr. Gör. Talih UYAR
- Published in TAZMİNAT HUKUKU, TİCARET HUKUKU
DESTEKTEN YOKSUN KALMA TAZMİNATI
DESTEKTEN YOKSUN KALMA TAZMİNATI
Trafik kazaları sonucunda bir kişi öldüğü zaman bazı kişiler onun ekonomik desteğinden, mali yardım ve bakımından yoksun kalabilirler. Ölenin bu destek ve yardımından yoksun kalanlar destek kaybı sonucu uğradıkları zararlar için zarar verenden destekten yoksun kalma tazminatı talep edebiliriler. Bu tazminatın amacı ölenin yaşarken destek verdiği kişilerin hayatlarını değişiklik olmadan sürdürebilmeleri, sosyal ve ekonomik yaşantılarına ölümden önceki gibi devam edebilmelerinin sağlanmasıdır.
1) Kimler destekten yoksun kalma tazminatı talep edebilirler?
Ölen kişinin sağ olduğu dönemde destek ve yardımda bulunan kişiler destekten yoksun kalma tazminatı talep edebilirler.
- Ölen kişinin mirasçısı olmayanlar bu tazminat talebinde bulunabilir mi?
Destekten yoksun kalma tazminatı, destekten yoksun kalanın şahsında doğrudan doğruya doğan, asli ve bağımsız talep hakkıdır. Yoksun kalan bu hakkı ölenden miras yoluyla değil doğrudan doğruya, asli bir şekilde kazanmaktadır.[1] Yoksun kalabilecek kişiler, mirasçılardan daha fazladır. Bu bakımdan mirasçı olmayan nişanlı, arkadaş, üvey çocuklar da bu tazminat talebinde bulunabilir. Bu kişiler ölen kişinin kendilerine destekte bulunduğunu ispatlamak zorundadır.
- Ölen kişinin gelecekte kendisine destek olacağına inanan kişiler tazminat talep edebilir mi?
Ölmeseydi ileride başkasına bakması kuvvetle muhtemel olan kişiye, farazi destek denir. Farazi destekte akla gelen ilk kişiler küçük çocuklardır. Küçük çocukların farazi destek sayılmalarında ana ve babalarının ekonomik durumlarıyla çocukların fikri ve fiziki yetenekleri, becerileri göz önünde tutulur.[2]
Damadın da kayınbaba ve anne için farazi destek olma ihtimali her zaman vardır. Üvey çocuklarla evlatlık da farazi destek olabilir.
- Tazminat talebi yoksun kalanın ölmesi halinde mirasçılara geçebilir mi?
Destekten yoksun kalan, bakıma muhtaç hale düşmeden önce ölmüşse mirasçılarının bu davayı açması mümkün değildir. Bakıma muhtaç hale gelmek, yoksullukla karıştırılmaması lazımdır. Burada bakıma muhtaç hale gelmek zarar görenin desteğin ölümünden önceki sosyal ve ekonomik hayat seviyesini sürdürememesi anlamındadır.
Destekten yoksun kalan, ölümünden önce bakıma muhtaç hale düşmüşse, mirasçıları miras bırakanlarının bakım ihtiyacı doğduğu andan ölümü anına kadar olan devre için tazminat davası açabilir.
Zarar veren, destekten yoksun kalanın ölümünden önce tazminat talebini kabul etmiş veya mahkemece tazminata mahkum edilmiş ise, tazminat talebi destekten yoksun kalanın bakım ihtiyacı gerçekleşmemiş olsa bile mirasçılarına geçer.
2) Zarar hesaplanırken neler göz önünde tutulur?
- Desteğin gelir durumu
Ölenin, yani desteğin, gelir durumu, ekonomik imkanları esas alınır. Ayrıca davacının ekonomik durumu (gelir düzeyi) esas alınır.
- Yardım miktarı
Ölüm anına kadar destekte yardımda bulunuyor ve bunun miktarı biliniyorsa bu miktardan hareket edilir. Ayrıca bu miktarda gelecekte olabilecek artma ve eksilmeler göz önüne alınır. Buna karşılık yardım tam ve kesin olarak bilinemiyorsa yardım miktarı, desteğin mali gücüne, davacının hayat seviyesine, yakınlık ilişkilerine göre değişir.[3] Destek kendine da bakmakla yükümlü olacağından gelirinin tamamı destek olarak ayrılamaz.
- Desteğin (yardımın) devam süresi
Destek süresi hesaplanırken, bir yandan desteğin çalışma süresi, diğer yandan da davacının yaşama süresi dikkate alınır. Hakim her somut olayda destek ölmeseydi davacı daha ne süre bakacak idiyse bu süreyi destek süresi kabul etmektedir. Destek süresinin tayininde yardım görenin de yaşama süresi, çocuksa çalışmaya başlama anı göz önünde tutulur.
- Kimden bu tazminat talebinde bulunulur?
Karayolunda birden fazla aracın kazaya karışması halinde öncelikle karşı taraftaki aracın sürücüsünün meydana gelen kazada sorumluluğu bulunmaktadır. Araç sürücüsü dışında aracın işleteni ve araç işleticisinin bağlı bulunduğu teşebbüs sahibi de meydana gelen trafik kazasından sorumludur. Uygulama, dava işlemlerinde ve trafik kazası açısından bir diğer sorumlu sigorta şirketleridir. Karayolları Motorlu Araçlar Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası (ZMSS) kapsamında sigorta şirketi sigortalının karışmış olduğu kazada üçüncü kişilerin uğramış olduğu maddi zararları teminat limitleri ve sigortalının sorumluluğu dahilinde karşılar.
- Kazaya karışan aracın sigortası yoksa veya sigortalı tespit edilemiyorsa ne yapılmalıdır?
KTK gereğince Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası yaptırılması zorunlu olmakla birlikte bu kurala uymayan bir sürücünün kazaya karışmış olması mümkündür. Böyle bir durumda zarar görenin uğramış olduğu bedensel zararlar Güvence Hesabı tarafından karşılanır. Hangi hallerde zararın karşılanacağı Sigortacılık Kanunu madde 14’de sayılmıştır. Karşı taraftaki araç tespit edilemiyorsa ve araç tespit edilse de sigorta yapılmamışsa ve maddede sayılan diğer hallerde Güvence Hesabına başvuru yapılabilir. Güvence Hesabı, kazanın gerçekleştiği tarihte geçerli olan sigorta poliçesinin teminat limitleri dahilinde sorumludur.
- Dava zamanaşımı süresi nedir?
Destekten yoksun kalma nedeni ile açılacak olan tazminat davasının, zarar ile tazminat yükümlüsünün öğrenilmesinden itibaren 2 yıl zamanaşımı süresi vardır. Kazadan sonra tedavi aşaması gibi süreler dâhil edilerek, ölüm gününden sonra zamanaşımı süresi başlatılır.
Tazminat ödemekle yükümlü olan kişi ya da meydana gelen zarar sonradan öğrenilmesi durumunda 10 yıllık zamanaşımı süresi vardır.
Yukarıdaki kısa açıklamalar aydınlatma amacı taşımakta olup, somut hukuki durumlara çözüm teşkil etmemektedir. Karşılaşacağınız hukuki sorunlar için bir avukata danışmanızı tavsiye ederiz.
Kılıç Hukuk Bürosu
[1]PROF. DR. FİKRET EREN, BORÇLAR HUKUKU GENEL HÜKÜMLER,2016,Sf.775
[2]TANDOĞAN, MESULİYET, Sf.303
[3] TANDOĞAN, MESULİYET, Sf.305
- Published in TAZMİNAT HUKUKU
TRAFİK KAZASI TAZMİNAT DAVASI
TRAFİK KAZALARINDA TAZMİNAT HAKKI: Destekten Yoksun Kalma Tazminatı
Ülkemizde her yıl binlerce trafik kazası meydana gelmektedir. Trafik İstatistik Bülteni verilerine göre 2017 yılında ölümlü trafik kaza sayısı 2866; yaralanmalı trafik kaza sayısı ise 179.558’dir.[1]
Yaşanılan trafik kazaları sonrası meydana gelen ölüm ve yaralanmalar neticesinde bu kimselerin yakınları ve desteğine muhtaç duyan kimseler, maddi ve manevi sıkıntılar içine düşmektedirler. Bu makalemizde, ölen ve yaralanan kimselerin desteğinden mahrum kalan kimseler için tanınan bir tazminat türünden bahsedeceğiz.
Destekten yoksun kalma tazminatı, ölenin destek verdiği kişilerin hayatlarının ölüm sebebiyle kötü duruma düşmemesi için kabul edilen bir maddi tazminat türüdür. Tazminatın amacı, ölenin yaşarken destek verdiği kişilerin hayatlarını değişiklik olmadan sürdürebilmeleri, sosyal ve ekonomik yaşantılarına ölümden önceki gibi devam edebilmelerinin sağlanmasıdır.
Davayı açmada menfaati bulunanlar, destekten yoksun kalma tazminatı davası açtıklarında, çekmiş oldukları manevi sıkıntılar için de aynı davada manevi tazminat talep edebilirler.
Önemle belirtmek gerekir ki bu tazminat davasını açacak kişinin ölen kişinin sağ olduğu dönemde o kişiden maddi bir destek alıyor olması gerekmektedir. Aksi halde destekten yoksun kalma tazminatı talep etme hakkı bulunmamaktadır.
Destekten yoksun kalma tazminatı:
-Davalının ikametgâhının bulunduğu yer mahkemesinde,
-Birden fazla davalı varsa davalılardan herhangi birinin ikametgâhı mahkemesinde,
-Davalı bir şirket ise davalının işyeri merkezinin bulunduğu yerde açılabileceği gibi işlemi yapan şubenin bulunduğu yer mahkemesinde,
-Trafik kazasının işlendiği yer mahkemesinde,
-Zararın meydana geldiği yer mahkemesinde,
-Zarar görenin yerleşim yeri mahkemesinde açılabilir.
Destekten yoksun kalma tazminatındaki zamanaşımı süresi, zararın ve tazminat yükümlüsünün öğrenilmesinden itibaren 2 yıl ve her hâlükârda trafik kazası tarihinden itibaren 1O yıldır. Ancak trafik kazası aynı zamanda suç teşkil eden bir fiil ise, suç için öngörülen ceza zamanaşımı süresi içinde tazminat davası açılabilir.
Yukarıdaki kısa açıklamalar aydınlatma amacı taşımakta olup, somut hukuki durumlara çözüm teşkil etmemektedir. Karşılaşacağınız hukuki sorunlar için bir avukata danışmanızı tavsiye ederiz.
Kılıç Hukuk Bürosu
[1] http://www.trafik.gov.tr/SiteAssets/istatistik/2017_yili.pdf
- Published in TAZMİNAT HUKUKU
ÇEK TAZMİNATI VE TALEP EDİLECEĞİ TARAF
Çek Tazminatı ve Talep Edileceği Taraf
Çek tazminatı, Ticaret Kanuna[1] göre; muhatap nezdinde karşılığı kısmen veya tamamen bulunmayan bir çek düzenleyen kişi, çekin karşılıksız kalan bedelinin %10’unu ödemekle yükümlü olmasından başka, hamilin bu yüzden uğradığı zararı da tazmin eden bir kavramdır. Hüküm kapsamında hamil (çeki elinde bulunduran), düzenleyen kişiden (keşideciden) çekin bedelinin yanında, ödenmeyen çek bedelinin yüzde onu oranında çek tazminatı talep edebilir.
Çek tazminatının cirantalardan da talep edildiği görülmektedir. Önemle belirtmek gerekir ki çek tazminatından keşideci, borçlu sorumludur. Kanun kapsamında cirantalar, icra hukuk mahkemesine başvurmak suretiyle en azından çek tazminatı ile ilgili kısmın iptalini sağlayabilirler. Daha açık yazmak gerekirse icra takibi, yalnızca çek tazminatı ile ilgili kısım için iptal edilir. Geriye kalan alacak kalemleri açısından icra takibi devam edecektir. Aşağıda ilgili emsal içtihatları bulabilirsiniz.
Yukarıdaki kısa açıklamalar aydınlatma amacı taşımakta olup, somut hukuki durumlara çözüm teşkil etmemektedir. Karşılaşacağınız hukuki sorunlar için bir avukata danışmanızı tavsiye ederiz.
Kılıç Hukuk Bürosu
T.C
YARGITAY
12. HUKUK DAİRESİ
ESAS NO:2013/17726
KARAR NO:2013/24638
KARAR TARİHİ:1.7.2013
> ÇEK TAZMİNATI VE KOMSİYONUNDAN DİĞER BORÇLULAR VE AVAL’İN SORUMLULUĞU
DAVA : Yukarıda tarih ve numarası yazılı mahkeme kararının müddeti içinde temyizen tetkiki alacaklı tarafından istenmesi üzerine bu işle ilgili dosya mahallinden daireye gönderilmiş olup, dava dosyası için Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve dosya içerisindeki tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp düşünüldü:
KARAR : Alacaklı tarafından çeke dayalı olarak kambiyo senetlerine mahsus haciz yoluyla icra takibine başlandığı, örnek 10 numaralı ödeme emri tebliği üzerine takip borçlularının İİK. nun 168.maddesinde öngörülen yasal sürede icra mahkemesine yaptığı başvuruda, çek tazminat ve komisyonundan sorumlu olmadıkları ile diğer itiraz ve şikayet sebeplerini belirterek takibin ve ödeme emrinin iptalini talep ettikleri, mahkemece, istemlerin reddine karar verildiği yasal sürede temyizi üzerine Dairemizin 2012/20409 Esas 2012/32323 Karar sayılı ilamı ile borçlu C.T’nin çek tazminatı ve komisyonundan sorumlu tutulamayacağı yönündeki itirazı hakkında olumlu olumsuz bir karar verilmediği gerekçesiyle kararın kısmen bozulduğu görülmüştür.
Mahkemece bozma ilamına uyularak yapılan yargılamada, C.T’nin ciranta olduğundan çek tazminatından sorumlu tutulamayacağına ancak komisyon bedelinden sorumlu tutulabileceğine karar verilmiştir.
Takip dosyasının incelenmesinde, takibe konu çekte borçlu C.T’nin aval veren konumunda bulunduğu görülmüştür.
Takip dayanağı çekin keşide tarihi itibariyle uygulanması gereken 6762 Sayılı TTK.’nun 695/3. maddesine göre; “Gösterilen paraya mukabil muhatap nezdinde karşılığı bulunmadan bir çek keşide eden kimse; çekin kapatılmayan miktarının yüzde beşini ödemekle mükellef olduktan başka hamilin bu yüzden uğradığı zararı tazmine mecburdur.”
Aynı yasanın 6762 sayılı TTK.’nun 614. maddesine göre; “Aval veren kimse, kimin için taahhüt altına girmişse tıpkı onun gibi mesul olur.” Türk Ticaret Kanunu’nun 695. maddesinin 3. fıkrasındaki tazminat, keşideci lehine aval veren bakımından da aynı esaslar dahilinde uygulanır ( TTK 730/1,7,614 ) ( 12 HD.11.11.1992 E.6169 K.13764 Prof. Dr. Fırat Öztan Kıymetli Evrak Hukuku Turhan Kitabevi 2. Bası syf. 1308 ) Bu nedenle mahkemece aval verenin talep edilen çek tazminatına ilişkin itirazının reddine karar verilmesi gerekirken yazılı gerekçe ile kabulüne dair hüküm tesisi isabetsizdir.
SONUÇ: Alacaklının temyiz itirazlarının kabulü ile mahkeme kararının yukarıda yazılı nedenlerle İİK. 366 ve HUMK.’nun 428. maddeleri uyarınca ( BOZULMASINA ), ilamın tebliğinden itibaren 10 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 01.07.2013 gününde oy birliğiyle karar verildi.
T.C.
YARGITAY
12.HUKUK DAİRESİ
Esas No : 2001/17167
Karar No : 2001/17860
Karar Tarihi : 02.11.2001
6762-TÜRK TİCARET KANUNU ( TTK) 695/722
> KARŞILIKSIZ ÇEK
> CİRANTANIN SORUMLULUĞU
> ÇEK TAZMİNATI
ÖZET
HAMİL, MÜRACAAT YOLUYLA ÇEK BEDELİNİ, İBRAZ GÜNÜNDEN İTİBAREN FAİZİNİ, PROTESTO VE İHBARNAME MASRAFLARINI VE ÇEK BEDELİNİN BİNDE ÜÇÜNÜ AŞAMAMAK ÜZERE KOMİSYON ÜCRETİNİ BORÇLUDAN TALEP EDEBİLİR. ÇEK TAZMİNATINDAN İSE KEŞİDECİ-BORÇLU SORUMLU OLDUĞUNDAN BU TAZMİNAT CİRANTA SIFATIYLA SORUMLU OLAN BORÇLUDAN TALEP EDİLEMEZ.
DAVA : Yukarıda tarih ve numarası yazılı merci kararının müddeti içinde temyizen tetkiki borçlu vekili tarafından istenmesi üzerine bu işle ilgili dosya mahallinden daireye gönderilmiş olmakla okundu ve gereği görüşülüp düşünüldü:
KARAR : TTK.nun 722. maddesi gereğince hamil, müracaat yoluyla çek bedelini, ibraz gününden itibaren faizini, protesto ve ihbarname masraflarını ve çek bedelinin %o 3′ ünü aşamamak üzere komisyon ücretini borçludan talep edebilir. Çek tazminatından ise TTK.nun 695. maddesi gereğince keşideci-borçlu sorumlu olduğundan bu tazminat ciranta sıfatıyla sorumlu olan borçludan talep edilemez. Mercice borçlunun fer’i alacaklar yönünden itirazlarının sözü edilen madde çerçevesinde değerlendirilmesi gerekirken yazılı şekilde itirazın reddine karar verilmesi isabetsizdir.
SONUÇ : Borçlu vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile merci kararının yukarıda açıklanan nedenle İİK. 366. ve HUMK.428. maddeleri uyarınca ( BOZULMASINA ), 02/11/2001 gününde oybirliğiyle karar verildi.
[1] TTK’nın 783/3 Maddesi.
- Published in İCRA HUKUKU, TAZMİNAT HUKUKU