İŞVERENIN İŞ SÖZLEŞMESINI HAKLI FESIH HAKKI
İşverenin İş Sözleşmesini Haklı Fesih Hakkı
Uygulamada iş sözleşmesinin feshi konusunda işçi kadar işveren de sıkıntılar yaşamaktadır. Her ne kadar işveren için haklı fesih sebepleri kanunda düzenlenmişse de bir nevi bu sebeplerin bir takım özel şartları da bulunmaktadır. İşverenin iş sözleşmesini haklı sebeple derhal fesih hakkı İş Kanununda[1]düzenlenmiştir. Süresi belirli olsun veya olmasın iş sözleşmesini sürenin bitiminden önce veya bildirim süresini beklemeksizin feshedebileceği haller belirlenmiştir. Bunlar:
I- Sağlık sebepleri:
a)İşçinin kendi kastından veya derli toplu olmayan yaşayışından yahut içkiye düşkünlüğünden doğacak bir hastalığa “yakalanması veya engelli hâle gelmesi durumu sebebi ile doğacak devamsızlığın ardı ardına üç iş günü veya bir ayda beş iş gününden fazla sürmesi,
b) İşçinin tutulduğu hastalığın tedavi edilemeyecek nitelikte olduğu ve işyerinde çalışmasında sakınca bulunduğunun Sağlık Kurulunca saptanması durumunda. (a) bendinde sayılan sebepler dışında işçinin hastalık, kaza, doğum ve gebelik gibi hallerde işveren için iş sözleşmesini bildirimsiz fesih hakkı; belirtilen hallerin işçinin işyerindeki çalışma süresine göre kanunda düzenlenen ihbar sürelerini altı hafta aşmasından sonra doğar. Doğum ve gebelik hallerinde ise bu süre yine kanunda düzenlenen doğum ve süt izni sürelerinin bitiminde başlar. Ancak işçinin iş sözleşmesinin askıda kalması nedeniyle işine gidemediği süreler için ücret işlemez.
II- Ahlak ve iyi niyet kurallarına uymayan haller ve benzerleri:
a) İş sözleşmesi yapıldığı sırada bu sözleşmenin esaslı noktalarından biri için gerekli vasıflar veya şartlar kendisinde bulunmadığı halde bunların kendisinde bulunduğunu ileri sürerek yahut gerçeğe uygun olmayan bilgiler veya sözler söyleyerek işçinin işvereni yanıltması.
b) İşçinin, işveren yahut bunların aile üyelerinden birinin şeref ve namusuna dokunacak sözler sarf etmesi veya davranışlarda bulunması yahut işveren hakkında şeref ve haysiyet kırıcı asılsız ihbar ve isnatlarda bulunması.
c) İşçinin işverenin başka bir işçisine cinsel tacizde bulunması.
d) İşçinin işverene yahut onun ailesi üyelerinden birine yahut işverenin başka işçisine sataşması, işyerine sarhoş yahut uyuşturucu madde almış olarak gelmesi ya da işyerinde bu maddeleri kullanması,
e) İşçinin, işverenin güvenini kötüye kullanmak, hırsızlık yapmak, işverenin meslek sırlarını ortaya atmak gibi doğruluk ve bağlılığa uymayan davranışlarda bulunması.
f) İşçinin, işyerinde, yedi günden fazla hapisle cezalandırılan ve cezası ertelenmeyen bir suç işlemesi.
g) İşçinin işverenden izin almaksızın veya haklı bir sebebe dayanmaksızın ardı ardına iki işgünü veya bir ay içinde iki defa herhangi bir tatil gününden sonraki iş günü, yahut bir ayda üç işgünü işine devam etmemesi.
h) İşçinin yapmakla ödevli bulunduğu görevleri kendisine hatırlatıldığı halde yapmamakta ısrar etmesi.
ı) İşçinin kendi isteği veya savsaması yüzünden işin güvenliğini tehlikeye düşürmesi, işyerinin malı olan veya malı olmayıp da eli altında bulunan makineleri, tesisatı veya başka eşya ve maddeleri otuz günlük ücretinin tutarıyla ödeyemeyecek derecede hasara ve kayba uğratması.
III- Zorlayıcı sebepler: İşçiyi işyerinde bir haftadan fazla süre ile çalışmaktan alıkoyan zorlayıcı bir sebebin ortaya çıkması.
IV- İşçinin gözaltına alınması veya tutuklanması halinde devamsızlığın kanunda öngörülen ihbar sürelerini aşmasıdır.
Haklı fesih sebeplerinde iki çeşit hak düşürücü süre öngörülmüştür. Bunlardan ilki olayın öğrenilmesinden itibaren 6 iş günü ve ikincisi ise herhalde olayın gerçekleşme tarihinden itibaren 1 yıldır. Örneğin işçinin işin esaslı noktalarından biri için gerekli vasıflar veya şartlar kendisinde bulunmadığı halde bunların kendisinde bulunduğunu ileri sürerek işvereni kandırmış olması halinde, işveren bu durumu öğrendiği tarihten itibaren 6 iş günü içerisinde iş akdini haklı olarak feshedebilir. Ancak 6 iş günü içerisinde iş akdini feshetmemesi halinde bu hakkından vazgeçmiş sayılır.
Burada önemli olan bir diğer husus ise işveren tarafından yapılan haklı feshin nedeni ile işçinin SGK çıkış kodunun uyumlu olmasıdır. Uygulamada genellikle akdin feshi nedeni ile SGK çıkış kodu birbirine uymamakta olup, herhangi bir işçilik davası açılması halinde işveren aleyhine sonuçlar çıkabilmektedir.
İşverenin iş akdini yukarıda saymış olduğumuz haklı fesih nedenleri ile derhal feshetmesi halinde işçiye kıdem ve ihbar tazminatı ödemesi gerekmemektedir. Ancak işçinin yıllık ücretli izin alacağı, fazla mesai alacağı, hafta tatili alacağı, ubgt alacağı, agi alacağı ve ücret alacağı hakları akdin haklı olarak feshedilip feshedilmediğine bakılmaksızın ödenmesi gereken kalemlerdir.
İşçinin iş akdini haklı bir neden olmaksızın ve bildirim sürelerini beklemeksizin feshetmesi halinde de işverenin işçiden çalışma süresine göre ihbar tazminatı talep etme hakkı mevcuttur.
Yukarıdaki kısa açıklamalar aydınlatma amacı taşımakta olup, somut hukuki durumlara çözüm teşkil etmemektedir. Karşılaşacağınız hukuki sorunlar için bir avukata danışmanızı tavsiye ederiz.
Kılıç Hukuk Bürosu
- Published in İŞ HUKUKU
GELECEK YILIN ÜCRETLİ İZNİ KULLANDIRILAN İŞÇİNİN DURUMU
GELECEK YILIN ÜCRETLİ İZNİ KULLANDIRILAN İŞÇİNİN DURUMU
Ülkemizde ve tüm dünyada etkisini gösteren koronavirüs (COVID-19) salgın hastalığı sebebiyle birçok iş yeri geçici olarak kapanmış veya çalışanların bir bölümü yıllık izine çıkarılmıştır. Pandemi süresinin uzamasıyla birlikte yıllık ücretli izin süreleri biten çalışanların bir kısmı işverenlerince ücretsiz izne çıkarılırken; çalışanların diğer bir kısmı gelecek yılın ücretli izni kullandırıldığı söylenerek ücretli izinlerine devam etmişlerdir. Bu yazımızda gelecek yılın ücretli iznini kullandığı söylenen işçilerin durumları incelenecektir.
1)Yıllık Ücretli İzne Ne Zaman Hak Kazanılır?
Deneme süresi de dahil olmak üzere işe başladığı tarihten itibaren en az bir yıl çalışan işçi ücretli izne hak kazanır. Bu sürenin hesaplanmasında aynı işverene ait çalıştığı iş yerlerinde geçen süreler birleştirilerek göz önüne alınır.
İşçi eğer çalıştığı yerde ücretli iznini kullanmış ise gelecek izin hakkı bir önceki izin hakkının doğduğu günden başlayarak hesaplanır.
2)İşçinin Ne Zaman Yıllık İznini Kullanacağına İşveren Karar Verebilir Mi?
İşçi hak etmiş olduğu yıllık ücretli iznini, kullanmak istediği zamandan en az bir ay önce işverene yazılı olarak bildirmesi gerekmektedir. Fakat işveren işçinin bu isteğine bağlı kalmak zorunda değildir. Yani işveren işçinin izne çıkmak istediği bir tarih yerine başka bir tarihte izne çıkmasına karar verebilir. Bu sebeple pandemi dönemi içerisinde işverenlerin çalışanları kendileri istememesine rağmen ücretli izine çıkarmasında hukuka aykırılık bulunmamaktadır.
3)Gelecek YılınHak Kazanmadığı Yıllık İzni İşverence Kullandırılabilir Mi?
Özellikle pandemi sürecinde yıllık ücretli izin hakkı biten işçilerin gelecek yıllık izin haklarının kullanıldığı görülmektedir. Söz konusu bu durum Anayasanın 50. Maddesinde düzenlenen dinleme hakkının işçinin elinden alınmasına neden olduğu görüşündeyiz. Gelecek dönem yıllık ücretli izni kullanamaması işçinin Anayasal hakkına açıkça müdahaleye sebep olmaktadır. Bu sebeple işveren tarafından kullandırılan ücretli izin henüz hak kazanılmamış gelecek yılın izninden mahsup edilemez. Kanunda öngörülen yıllık izin süreleri alt sınır olarak belirtilmiş olup işverenin kanunda belirtilen süreden daha uzun bir süre yıllık ücretli izin kullandırması hukuka aykırı bir durum teşkil etmeyecektir.
İşveren tarafından işçinin yıllık ücretli izin hakkı kanunda öngörülen alt sürede kullandırılmış olsa bile işçinin ücretli olarak kullandığı izin gelecek yılın izni olarak değil İş Kanunu madde 55’de düzenlenen “İşveren tarafından verilen diğer izinler” olarak kabul etmek gerekir. Bu kabulün işçi lehine yorum ilkesinin hakim olduğu İş Kanununun ruhuna uygun olduğu görüşündeyiz. Çünkü bu yorumun kabulüyle izin süresi yıllık ücretli izin hakkının hesabında çalışılmış gibi sayılacağındanişçinin dinlenme hakkı korunduğu gibi işçi ücret almaya devam edecektir.
4)Hak Kazanmadığı Yıllık Ücretli İznini Kullanan İşçi İşyerinden Ayrılırsa İşveren İşçiden İzin Ücreti Talep Edilebilir Mi?
Uygulamada işverenlerce işçiye hak kazanmadığı yıllık izni kullandırılırken işçiden hak kazanmadan kullandırılan izin için ödenen ücretin, izne hak kazanma tarihinden önce işyerinden ayrılması halinde ödeneceği taahhüdü alındığı görülmektedir. Yukarıda da belirtildiği üzere işçinin kullanmış olduğu bu izin yıllık izin olarak nitelendirilemeyeceği gibi işverenlerce alınan bu taahhüdün bir geçerliliği bulunmamaktadır. Söz konusu bu taahhüt genel işlem şartı niteliğinde olup sözleşmenin zayıf konumunda olan işverence tek başına hazırlanmaktadır. Anayasaya, kanuna aykırı bir genel işlem şartı yazılmamış sayılacağı TBK’nın 21. Maddesinde açıkça belirtilmiştir. Bu nedenle geçerliliği bulunmayan taahhüde belirtildiği gibi işverence işçiden izin ücreti talep edilemez.
5)İşten Ayrılan İşçi İşverenden Gelecek Yılın Ücretli İzin Alacağını İsteyebilir Mi?
Yıllık ücretli iznini kullanmayan işçinin bu hakkı ücret olarak talep etme hakkı mevcuttur. Fakat bu ücret, iş akdinin feshedilmesinden sonra talep edilebilir. Örneğin 2012 yılında iş yerinde çalışmaya başlayan işçi, 2018 yılında en az 20 günlük yıllık izin hakkına sahip olacaktır. İşçi 2018 yılında 20 günlük yıllık izin hakkını kullanmıştır. İşveren, işçiye 2018 yılında kullanmak için 2019 yılına ait yıllık izin hakkından 10 gün verdiğini söyleyerek tekrar yıllık izne çıkartmıştır. İşverenin uygulaması sonucunda işçinin 2019 yılı için 20 değil, 10 günlük yıllık izni kalmıştır. İşçinin 2020 yılında işten ayrıldığını farz edilmiştir.
Söz konusu örneği değerlendirelim. İşverenin 2018 yılında, 2019 yılına ait olduğunu belirterek verdiği 10 günlük izin, İş Kanunu Madde 55’de düzenlenen “İşveren tarafından verilen diğer izinler” olarak kabul etmek gerekir. Bu sebeple 2018 yılında kullandırılan 20+10 toplam 30 günlük yıllık izin sayısı, 2018 yılı için sayılacak ve 2019 yılı için 20 günlük yıllık izin kalmaya devam edecektir. 2020 yılında iş akdi feshedilen işçi, bu sebeple yıllık ücretli izin alacağı olarak 2019 yılında kullandırılmayan 10 günlük yıllık iznin tamamının ücretini talep edebilecektir. İş sözleşmesi feshedilen işçi, bu alacağını işverene karşı açacağı işçi alacağı davasıyla isteyebilir.
6)Görevli Ve Yetkili Mahkeme Neresidir?
Söz konusu davada görevli mahkemeler İş Mahkemeleridir. Kişiler yerleşim yerlerindeki veya iş yerinin bulunduğu yerdeki İş Mahkemelerinde bu davayı açabilirler.
7)Dava Zamanaşımı Süresi Nedir?
İşçi söz konusu bu davayı işten çıktığı tarihten itibaren 5 yıllık zamanaşımı süresi içinde açmalıdır.
Yukarıdaki kısa açıklamalar aydınlatma amacı taşımakta olup, somut hukuki durumlara çözüm teşkil etmemektedir. Karşılaşacağınız hukuki sorunlar için bir avukata danışmanızı tavsiye ederiz.
Kılıç Hukuk Bürosu
- Published in İŞ HUKUKU, İşçi Açısından, İşveren Açısından
GEÇİCİ İŞ İLİŞKİSİ
GEÇİCİ İŞ İLİŞKİSİ
Geçici İş İlişkisi Nedir?
Geçici (ödünç) iş ilişkisi bir üst kavram olarak hem mesleki amaçlı iş ilişkisini hem de holding bünyesi içinde veya aynı şirketler topluluğuna bağlı başka bir iş yerinde görevlendirmeyi (mesleki amaçlı olmayan) kapsar. [1]
1-Mesleki Amaçlı Geçici İş İlişkisi Nedir?
Mesleki amaçlı geçici iş ilişkisi Türkiye İş Kurumunca izin verilen özel istihdam bürosunun, bir işverenle geçici işçi sağlama sözleşmesi yaparak bir işçinin geçici olarak bu işverene bir ücret karşılığı devridir.
- Hangi Hallerde Mesleki Amaçlı Geçici İş İlişkisi Kurulabilir?
- Hamilelik, ebeveynlerin kısmi çalışması, askerlik görevinin yerine getirilmesinde ve iş ilişkisinin askıda kaldığı diğer hallerde bu haller bitene kadar kurulabilir.
- Mevsimlik tarım işlerinde ve ev hizmetlerinde kurulabilir ve bunlar için süre sınırı yoktur.
- İşletmenin günlük işlerinden sayılmayan ve aralıklı olarak gördürülen işlerde sözleşme en fazla 4 ay süreyle ve toplamda 8 ayı geçmemek üzere en fazla iki kez yenilenebilir.
- İş güvenliği bakımından acil işler ve zorlayıcı nedenlerde de en fazla 4 ay süreyle ve toplamda 8 ayı geçmemek üzere en fazla iki kez yenilenebilir.
- İşletmenin iş hacminin öngörülemeyen ölçüde artması halinde de en fazla 4 ay süreyle (8 ayı geçmemek üzere iki kez yenilenebilmek üzere) kurulabilir. Belirtmek gerekir ki geçici iş ilişkisi ile çalıştırılan işçi sayısı işyerinde çalıştırılan işçi sayısının dörtte birini geçemez fakat on ve daha az işçi çalıştıran işyerlerinde beş işçiye kadar geçici iş ilişkisi kurulabilir.
- Mevsimlik işler dışında dönemsellik arz eden iş artışlarında en fazla 4 ay süreyle yenilenmemek üzere geçici iş ilişkisi kurulabilir.
- Mesleki Amaçlı Geçici İş İlişkisinin Kurulamayacağı Haller
- Yukarıda belirtilen sürelerin sonunda 6 ay geçmedikçe yeniden işçi çalıştırılamaz. Bu yasak ile işçinin işten çıkartılıp tekrardan geçici işçi olarak çalıştırılarak uygulamanın kötüye kullanılmasının önüne geçilmeye çalışılmıştır.
- Kamu kurum ve kuruluşlarında ve yer altında maden çıkarılan iş yerlerinde yukarıda belirtilen hallerde de geçici iş ilişkisi kurulamaz.
- Toplu işçi çıkarılan iş yerlerinde 8 ay süresince geçici iş ilişkisi kurulamayacağı belirtilmiştir.
- 6536 sayılı kanunun 65. maddesinde bahsedilen “hiçbir surette üretim veya satışa yönelik olmamak kaydıyla niteliği bakımından sürekli olmasında teknik zorunluluk bulunan işlerde faaliyetin devamlılığını veya işyeri güvenliğini, makine ve demirbaş eşyalarının, gereçlerinin, hammadde, yarı mamul ve mamul maddelerin bozulmamasını ya da hayvan ve bitkilerin korunması” dışındaki hallerde grev ve lokavtın uygulanmasında geçici iş ilişkisi ile işçi çalıştıramaz.
- İşveren Kimdir?
Geçici iş ilişkilerinde işçi özel istihdam bürosunca işe alınır ve işvereni her zaman özel istihdam bürosu olur. Özel istihdam bürosu işçiyi geçici süre ile çalıştırmak için geçici işverene devrettiğinde işçiyle aralarındaki iş ilişkisi son bulmaz. Bu nedenle geçici iş ilişkisi kapsamında çalışılan süreler de asıl işverenin işyerinde çalışmış gibi hesaba katılır. Bu yöndeki Yargıtay 22. Hukuk Dairesinin 2012/22991 E. 2012/23479 K. sayılı kararına göre, “Geçici iş ilişkisiyle (ödünç iş ilişkisiyle) çalışan işçinin altı aylık kıdemi, 4857 sayılı Kanun’un 7. maddesinden hareketle, işçinin başka işverende (ödünç alan) geçen süresi, işverende (ödünç veren) geçirilmiş gibi sayılır. Söz konusu işçinin daha sonra ödünç alan işverenin işyerinde yeni bir iş ilişkisi kapsamında istihdam edilmesi hâlinde, onun nezdinde ödünç iç ilişkisi kapsamında geçirilmiş süreler, yeni iş ilişkisindeki altı aylık kıdem süresinin hesabında dikkate alınmaz”.
- Geçici İşçinin Kendisi İş Arayabilir Mi?
İşçinin özel istihdam bürosu ile yapacağı iş sözleşmesi yazılı olarak kurulmak zorundadır. Bu sözleşmeye geçici işçinin, Türkiye İş Kurumundan veya bir başka özel istihdam bürosundan hizmet almasını ya da iş görme edimini yerine getirdikten sonra geçici işçi olarak çalıştığı işveren veya farklı bir işverenin işyerinde çalışmasını engelleyen hükümler konulamaz. Dolayısıyla işçi iş bulma konusunda özel istihdam bürosuyla sürekli olarak bağlı değildir.
- İşçi Uzun Süre İşe Çağrılmadığı Durumda Hangi Haklara Sahiptir? Sözleşmede belirtilen süreden (Bu süre 3 aydan fazla olamaz) fazla işe çağırılmazsa haklı nedenle sözleşmeyi feshedebileceği belir. Bununla birlikte işçiler çalışmadıkları dönemlerde özel istihdam bürosundaki eğitim ve çocuk bakım hizmetlerinden yararlanmaya devam edebilir. Böylece büro, geçici işçilerin mesleki gelişimi ve istihdam edilebilirliğinin arttırılabilmesi için mesleki eğitim faaliyetlerine katılabilmelerini sağlamış olur.
- İşçilerin Ücretlerini, SGK Primlerini Kim Öder? İşçi Geçici İşverenden Avans Alabilir mi?
İşçinin ücretini asıl işveren konumundaki özel istihdam bürosu öder. Geçici işveren işçinin kendisinde çalıştığı süre boyunca ödenmeyen ücretlerden ve SGK primlerinden özel istihdam bürosuyla birlikte (müteselsil olarak) sorumlu değildir. Fakat işletmenin ortalama mal ve hizmet üretme kapasitesinin geçici iş ilişkisi kurulmasını gerektirecek ölçüde ve öngörülemeyecek şekilde artması halinde kurulan geçici iş ilişkisinde geçici işveren işyerinde bir ayın üzerinde çalışan işçinin ücretlerinin ödenip ödenmediğini çalıştığı süre boyunca her ay kontrol etmekle yükümlüdür. Özel istihdam bürosu ise ücretin ödendiğini gösteren belgeleri aylık olarak geçici işverene bildirmekle yükümlüdür. Eğer ödenmeyen ücretler mevcut ise bu ücretler ödenene kadar geçici işveren özel istihdam bürosunun alacağından mahsup etmek kaydıyla geçici işçilerin en çok üç aya kadar olan ücretlerini doğrudan işçilerin banka hesabına yatırır. Geçici işçinin geçici işverenden bu istisna dışında ücret alamayacağı gibi geçici işverenden özel istihdam bürosunun alacağından mahsup edilmek üzere avans ve borç da alamaz.
- Geçici işçi işyerindeki diğer işçilerden sosyal hizmetler yönünden farklı mıdır?
Geçici işveren iş sağlığı ve güvenliği açısından gerekli önlemleri almak ve bu konudaki eğitimleri vermekle yükümlüdür. Geçici işçiler çalıştıkları dönem boyunca işyerinde çalışan diğer işçilerle sosyal hizmetler açısından eşit muamele görür.
2-MESLEKİ AMAÇLI OLMAYAN İŞ İLİŞKİSİ NEDİR?
Bir işçinin holding bünyesi içinde ya da aynı şirketler topluluğuna bağlı işyerlerinde geçici olarak çalışmasıdır.
- İşçinin rızası olmadan başka yerde çalıştırılmak için gönderilebilir mi?
İş Kanununun 7 maddesinin son fıkrasında mesleki amaçlı olmayan geçici iş ilişkisi tanımlanmıştır. Buna göre bir işverenin çalıştırdığı işçisini bir başka işverene devredilebilmesi için her iki işverenin holding veya aynı şirketler topluluğu bünyesinde olması gerekmektedir.
Mesleki amaçlı olmayan geçici iş ilişkisinde devir sırasında işçinin yazılı rızasının alınması gerekmektedir Rızanın devir esnasında alınması gerekmekle birlikte devirden önce alınan rızalar geçersiz sayılmaktadır. Yargıtay 9.Hukuk Dairesinin 2012/15754 E. 2012/26892 K. sayılı kararına göre “İşçinin rızası hilafına geçici iş ilişkisi kurularak bir başka işyerine gönderilmek istenmesi halinde, somut olayın özelliklerine göre durum ya 4857 sayılı Kanununun 22. maddesi uyarınca çalışma koşullarında esaslı değişiklik kabul edilmeli ya da işverenin feshi olarak nitelendirilmelidir.”
- İşçilerin Ücretlerini, SGK Primlerini Kim Öder? İşçi Geçici İşverenden Avans Alabilir mi?
Mesleki amaç taşımayan geçici iş ilişkisinde holding veya şirketler topluluğu bünyesindeki diğer işverene geçici işçi devreden işverenin işçi ile arasındaki iş akdi ve işveren niteliği devam etmektedir. Bu yüzden geçici işçinin ücreti devreden işveren tarafından ödenir. Fakat mesleki amaçlı geçici iş ilişkisinden farklı olarak geçici işveren de işçinin ücretleri ve SGK primleri konusunda asıl işverenle müteselsil sorumludur.
- İşçi Belirtilen Sürelerin Bitiminde de Aynı İşyerinde Çalışmaya Devam Edebilir Mi?
Kanunda yenilemeler için aranan rızanın da yazılı alınmasına ilişkin bir düzenleme olmadığından, geçici işveren ve işçinin durumlarında bir değişiklik yapmamaları ve asıl işverenin de buna müdahale etmemesi halinde yenilemenin zımnen uzatıldığı kabul edilebilir. Yargıtay 9. Hukuk Dairesinin 2009/28350 E. 2011/ 48342 K. sayılı kararında “Yasada öngörülen sürenin bitiminde işçinin ödünç veren işverene ait işyerinde iş görmeye devam etmesi gerekir. Sürenin sonunda da işçinin ödünç alan işveren yanında çalışmaya devam etmesi halinde, bu defa taraflar arasında hizmet sözleşmesi devrinin gerçekleştiği kabul edilmelidir” denilerek bu görüşü savunmaktadır.
3-Geçici İş İlişkisinin İş Aracılığından Farkı:
Geçici iş ilişkisiyle çok karıştırılan, Türkiye İş Kurumu veya özel istihdam büroları tarafından gerçekleştirilen iş aracılığında aracı iş ilişkisi kurulduktan sonra aradan çekilir. Aracının hiçbir sorumluluğu olmadığı gibi işveren sıfatı da almaz. Fakat yukarıda ayrıntısıyla işlendiği gibi geçici iş ilişkisinde ödünç verenle işçi arasında iş akdi kurulmuştur ve ödünç veren iş veren sıfatı taşır.
Yukarıdaki kısa açıklamalar aydınlatma amacı taşımakta olup, somut hukuki durumlara çözüm teşkil etmemektedir. Karşılaşacağınız hukuki sorunlar için bir avukata danışmanızı tavsiye ederiz.
Kılıç Hukuk Bürosu
[1] Süzek, İş Hukuku,2018,288.
- Published in İŞ HUKUKU, İşçi Açısından, İşveren Açısından
İŞÇİNİN DEVAMSIZLIĞI NEDENİ İLE İŞ AKDİNİN FESHİ
İŞÇİNİN DEVAMSIZLIĞI NEDENİ İLE İŞ AKDİNİN FESHİ
İşverenin iş akdini haklı nedenle ve derhal fesih hakkı 4857 sayılı İş Kanununun 25. Maddesinde düzenlenmiştir. İşbu maddenin “Ahlak ve iyi niyet kurallarına uymayan haller ve benzerleri” bendinde, “…İşçinin işverenden izin almaksızın veya haklı bir sebebe dayanmaksızın ardı ardına iki iş günü veya bir ay içinde iki defa herhangi bir tatil gününden sonraki iş günü yahut bir ayda üç iş günü işine devam etmemesi…” işveren için taraflar arasındaki iş akdini haklı ve derhal fesih hakkı olarak sayılmıştır.
İŞE GELMEYEN İŞÇİ İÇİN NE YAPILMALIDIR?
Uygulamada işverenler tarafından bu bendin sıklıkla hatalı olarak uygulandığı görülmektedir. Şöyle ki, Yargıtay kararları ve uygulama gereği izin almaksızın ve bilgi vermeksizin ve haklı sebep olmaksızın üs tüste iki iş günü işe devam etmeyen veya bir ay içinde iki defa herhangi bir tatil gününden sonraki iş günü ya da bir ayda toplam üç işgünü işe gelmeyen işçi hakkında öncelikle tutanak tutulması gerekmekte olup, işbu tutanakta işçinin hangi günler işe devam etmediğinin açıkça belirtilmesi ve en az 2 şahit tarafından açık bir şekilde isim soy isim yazılarak imzalanması gerekmektedir. Zira taraflar arasında işçilik alacaklarına ilişkin dava açılması halinde Yasa ve Yargıtay kararları gereği iş akdinin haklı nedenle feshedildiği iddiasının ispat külfeti işverende olduğu için işverenin, işçinin izin almaksızın ve bilgi vermeksizin devamsızlık yaptığını ispat edebilmesi gerekmektedir. Bunun için de öncelikle yukarıda belirtilen tutanakları mahkeme dosyasına ibraz etmesi, tutanaklarda şahit olarak kimliği belirtilen çalışanları tanık olarak mahkeme nezdinde dinletmesi ve imzaların kendilerine ait olduğunu beyan ettirmesi gerekmektedir.
İHTARNAME SÜRESİNE UYULMAMASININ SONUÇLARI
Ayrıca her ne kadar Yasada olmazsa olmaz olarak belirtilmemişse de uygulamada genellikle işverenler bahsi geçen tutanakları en az iki iş günü düzenledikten sonra işçiye mazeretini bildirmesi için süre içeren bir ihtarname göndermektedir. Burada da sıklıkla hata yapılmakta ve ihtarnamede belirtilen süre geçmeden işçinin iş akdi feshedilmektedir. Önemli olan ihtarnamenin işçiye tebliği tarihinden itibaren sürenin başlatılmasıdır. Ancak genellikle işverenler ihtarnamenin tebliği tarihini değil düzenlendiği tarihi esas alarak süreyi başlatmakta ve böylece ihtarnamede belirtilen süre dolmadan işçinin iş akdini feshetmektedir. Bu durumda işveren, her ne kadar haklı olarak işçinin iş akdini feshettiğini düşünse de yapılması gerekenler hatalı olduğu için haksız fesih yapmış konumuna düşmektedir.
SGK ÇIKIŞ KODU
Son olarak yukarıda belirtilen hususlar usulüne uygun olarak yapıldıktan sonra işçinin SGK çıkışının “29” “İşveren tarafından işçinin ahlak ve iyi niyet kurallarına aykırı davranışı nedeni ile fesih” kodu ile yapılması gerekmektedir.
Yukarıdaki kısa açıklamalar aydınlatma amacı taşımakta olup, somut hukuki durumlara çözüm teşkil etmemektedir. Karşılaşacağınız hukuki sorunlar için bir avukata danışmanızı tavsiye ederiz.
Kılıç Hukuk Bürosu
Örnek Yargıtay kararı aşağıdadır.
T.C.
YARGITAY
22. HUKUK DAİRESİ
ESAS NO: 2017/29771
KARAR NO: 2017/7223
KARAR TARİHİ: 30.03.2017
KONU: İşçi Alacağı
KARAR: Mahkemece, toplanan kanıtlar ve bilirkişi raporuna dayanılarak, iş sözleşmesinin işverence haklı nedenle feshedildiğinin ispatlanamadığı gerekçesi ile davanın kısmen kabulüne karar verilmesi üzerine Dairemizce yapılan temyiz incelemesinde karar, iş sözleşmesinin işverence haklı nedenle feshedildiği gerekçesi ile bozulmuş, anılan bozma ilamına direnilmesi sonrasında Hukuk Genel Kurulunca yapılan incelemede mahkemece verilen direnme kararının usul hukuku anlamında gerçek bir direnme olmadığı, mahkemece yeni hüküm niteliğinde bir karar verildiği gerekçesi ile temyizen incelenmek üzere Dairemize gönderilmesine karar verilmiştir.
Taraflar arasında iş sözleşmesinin, işçinin devamsızlıkta bulunması nedeniyle işverence haklı olarak feshedilip feshedilmediği konusunda uyuşmazlık söz konusudur.4857 sayılı İş Kanunu’nun 25. maddesinin (II) numaralı bendinin (g) alt bendinde, “işçinin işverenden izin almaksızın veya haklı bir sebebe dayanmaksızın ardı ardına iki işgünü veya bir ay içinde iki defa herhangi bir tatil gününden sonraki iş günü yahut bir ayda üç işgünü işine devam etmemesi” halinde, işverenin haklı fesih imkânının bulunduğu kurala bağlanmıştır.
İşverenin ücretli ya da ücretsiz olarak izin verdiği bir işçinin, izin süresince işyerine gitmesi beklenemeyeceğinden, bu durumda bir devamsızlıktan söz edilemez. Ancak yıllık izin zamanını belirlemek işverenin yönetim hakkı kapsamında olduğundan, işçinin kendiliğinden ayrılması söz konusu olamaz. İşçinin yıllık iznini kullandığını belirterek işyerine gelmemesi, işverence izinli sayılmadığı sürece devamsızlık halini oluşturur İşçinin işe devamsızlığı, her durumda işverene haklı fesih imkânı vermez. Devamsızlığın haklı bir nedene dayanması halinde, işverenin derhal ve haklı nedenle fesih imkânı bulunmamaktadır. İşçinin hastalığı, aile fertlerinden birinin ya da yakınlarının ölümü veya hastalığı, işçinin tanıklık ve bilirkişilik yapması gibi haller, işe devamsızlığı haklı kılan nedenlerdir. Mazeretin ispatı noktasında, sahteliği ileri sürülüp kanıtlanmadığı sürece özel kuruluşlarından alınan raporlara da değer verilmelidir.
Devamsızlık süresi, ardı ardına iki işgünü veya bir ay içinde iki defa herhangi bir tatil gününden sonraki iş günü ya da bir ayda üç işgünü olmadıkça, işverenin haklı fesih imkânı yoktur. Belirtilen işgünlerinde hiç çalışmamış olunması gerekir. Devamsızlık saatlerinin toplanması suretiyle belli bir gün sayısına ulaşılmasıyla işverenin haklı fesih imkânı doğmaz.
Somut olayda, taraflar arasında feshin işverence yapıldığı hususu tartışmasızdır. İşçi iş sözleşmesinin davalı işverence haklı neden olmaksızın feshedildiğini iddia etmiş, işveren haklı nedenle feshettiğini savunmuştur. Dosyadaki bilgi ve belgelerin incelenmesinden, davalı işyerinde anılan tarihler arasında çalışan davacının, izinsiz ve mazeretsiz olarak 28.04.2009, 29.04.2009 ve 30.04.2009 tarihlerinde işe gelmediği, bu hususun davalı işveren tarafından usulüne uygun şekilde tutanaklarla tespit edildiği anlaşılmıştır. Davacı dosya kapsamıyla sabit bulunan devamsızlığının geçerli bir nedene dayandığını kanıtlayamadığına göre iş sözleşmesinin işverence haklı sebebe dayalı olarak feshedildiğinin kabulü gerekir.
İş sözleşmesinin işverence feshi haklı sebebe dayandığından davacının ihbar ve kıdem tazminatı isteklerinin reddine karar verilmesi gerekirken yazılı gerekçe ile kabulü hatalı olup bozmayı gerektirmiştir. Temyiz olunan kararın yukarıda belirtilen sebeplerden BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgiliye iadesine 30.03.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verilmiştir.
- Published in İŞ HUKUKU, İşveren Açısından
İBRANAMENİN HUKUKİ GEÇERLİLİĞİ
İBRANAMENİN HUKUKİ GEÇERLİLİĞİ
İbra, alacak ve borcu doğrudan doğruya kesin olarak ortadan kaldıran ve böylece borcu sona erdiren bir sebeptir. İşçi ile işveren arasındaki iş ilişkisinin sona ermesi hallerinde genellikle işçiye “ibraname” başlıklı bir belge imzalatılmaktadır. İşbu belge usulüne uygun olarak düzenlendiğinde işçinin işvereninden ibranamede belirtilen miktarlar haricinde veya ibranamede bir miktar belirtilmemişse herhangi bir alacak talebinde bulunmasını engellemektedir.
Usulüne uygun bir ibranamenin varlığını kabul edebilmek için bir takım şartlar aranmaktadır. Şöyle ki;
1-İşçinin alacağına ilişkin ibranamenin yazılı olması gerekmektedir. İbranamenin genel ve soyut ibareler içermemesine dikkat edilmesi gerekmektedir. Ayrıca matbu olarak hazırlanan ve boşlukların işçi tarafından doldurulduğu ibranameler yerine tümüyle işçi tarafından yazılıp imzalanacak bir ibraname tercih edilmelidir.
2-İbra tarihi ile iş sözleşmesinin sona erme tarihi arasında en az 1 aylık sürenin geçmiş olması gerekmektedir.
Uygulamada çoğunlukla bu maddeye uyulmamakta, ibraname fesih bildirimi ile birlikte işçiye imzalatılmaktadır. Bu durum ise ibranamenin hukuki olarak geçersiz sayılmasına neden olmaktadır.
3-İbra konusu alacağın türü ve miktarının açıkça belirtilmesi gerekmektedir.
4-Ödemenin banka aracılığıyla yapılması gerekmektedir.
Ödemelerin banka aracılığıyla yapılması ispat açısından doğabilecek sorunların ortadan kaldırılmasını sağlamaktadır.
5-İş ilişkisi devam ederken imzalanan ibranameler geçersiz sayılmaktadır.
6-İbranamenin tarih içermemesi ibranameyi geçersiz kılmaktadır.
Bu nedenle ibranamenin düzenlendiği ve işçi tarafından imzalandığı tarihin açıkça belirtilmesi gerekmektedir.
7-İrade fesadı hallerinden birinin bulunması halinde de ibraname geçersiz sayılmaktadır.
8-İşçinin yasal haklarını saklı tuttuğuna dair ihtirazi kayıt öne sürmesi halinde ise işçinin ibra iradesinin bulunmadığı kabul edilmektedir.
Ayrıca ibranameye ilişkin bir diğer husus ise işçinin gerçek alacak tutarını içermeyen ibranamelerin işçi tarafından imzalanması ve ödemenin banka aracılığıyla yapılması halinde içerdiği miktar tutarında makbuz hükmünde olduğu hususudur. Bu durumda işçinin tüm alacakları açısından işvereni ibra etmediği, sadece ibranamede belirtilen miktarı aldığının kabulü gerekmektedir.
Yukarıdaki kısa açıklamalar aydınlatma amacı taşımakta olup, somut hukuki durumlara çözüm teşkil etmemektedir. Karşılaşacağınız hukuki sorunlar için bir avukata danışmanızı tavsiye ederiz.
Kılıç Hukuk Bürosu
- Published in İŞ HUKUKU
İŞ SÖZLEŞMESİNDE CEZAİ ŞART
İŞ SÖZLEŞMESİNDE CEZAİ ŞART
İşçi ve işveren şirketler arasında imzalanan iş sözleşmelerinde cezai şart hükümlerine yer verilebilmektedir. Uygulamada çoğu zaman bu cezai şartların işçi aleyhine konulduğu ve aslında geçersiz olduğu görülmektedir. Ancak genellikle işçi tarafından usulüne uygun cezai şartların nasıl konulması gerektiği bilinmediğinden cezai şart kabul edilmektedir. Bu makalemizde iş sözleşmelerinde geçerli bir cezai şartın nasıl olması gerektiğine değinilecektir.
Cezai Şart Nedir ?
Şöyle ki; cezai şart 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun “Ceza Koşulu ve İbra” başlıklı 420. maddesinde düzenlenmiş olup, işbu maddede, “Hizmet sözleşmelerine sadece işçi aleyhine konulan ceza koşulu geçersizdir. İşçinin işverenden alacağına ilişkin ibra sözleşmesinin yazılı olması, ibra tarihi itibarıyla sözleşmenin sona ermesinden başlayarak en az bir aylık sürenin geçmiş bulunması, ibra konusu alacağın türünün ve miktarının açıkça belirtilmesi, ödemenin hak tutarına nazaran noksansız ve banka aracılığıyla yapılması şarttır. Bu unsurları taşımayan ibra sözleşmeleri veya ibraname kesin olarak hükümsüzdür. Hakkın gerçek tutarda ödendiğini ihtiva etmeyen ibra sözleşmeleri veya ibra beyanını muhtevi diğer ödeme belgeleri, içerdikleri miktarla sınırlı olarak makbuz hükmündedir. Bu hâlde dahi, ödemelerin banka aracılığıyla yapılmış olması zorunludur. İkinci ve üçüncü fıkra hükümleri, destekten yoksun kalanlar ile işçinin diğer yakınlarının isteyebilecekleri dâhil, hizmet sözleşmesinden doğan bütün tazminat alacaklarına da uygulanır.” denildiği görülmektedir. Yargıtay kararları gereği Borçlar Kanununun yukarıda belirtilen maddesi, İş Hukuku alanında da kıyasen uygulanabilmektedir.
Cezai Şartın Şartları Nelerdir ?
Borçlar Kanununun yukarıda belirtilen maddesi, İş Hukuku alanında da kıyasen uygulanabilmektedir. Ancak bunun için belirli şartlar gerekmektedir;
1-Cezai şartın sadece işçi aleyhine konulmaması gerekmektedir,
Maddeden de açıkça anlaşılacağı üzere cezai şartın sadece işçi aleyhine değil, aynı zamanda işveren aleyhine de olması gerekmektedir.
2-Taraflar arasında imzalanan iş sözleşmesindeki cezai şartın ölçülü olması gerekmektedir,
Taraflar arasında imzalanan iş sözleşmesinde hem işçi hem de işveren aleyhine cezai şart bulunmasına rağmen, işçi aleyhine konulan cezai şartın daha ağır yaptırımlar içermesi halinde konulan bu cezai şart geçersiz sayılmaktadır. Ancak işveren tarafından verilen eğitim karşılığında işçi aleyhine konulan cezai şart bu maddenin istisnasını oluşturmaktadır. Zira işveren tarafından verilen eğitimin işçi aleyhine konulan cezai şartın karşılığı sayılması gerekmektedir.
3-Sözleşmenin süresinden önce feshi şartına bağlı cezai şart konulabilmesi için taraflar arasında imzalanan iş sözleşmesinin belirli süreli olması gerekmektedir.
Cezai şartın hem belirli hem de belirsiz süreli sözleşmeler için konulması mümkündür. Ancak süreye bağlı konulan cezai şartlar yapısı gereği sadece belirli süreli sözleşmeler için uygundur. Zira belirsiz süreli sözleşmelerin sona erme tarihi bilinmemekte olup, belirli süreli sözleşmelerde ise süresinden önce fesih halleri için cezai şart konulması mümkündür.
Uygulamada genellikle sadece işçi aleyhine cezai şart konulmakta olup, işçiler haklarını bilemediklerinden bu cezai şartı kabul etmektedirler. Öte yandan söz konusu hata, şirketleri de büyük zararlara uğratabilmektedir.
Taraflar arasında imzalanan sözleşmedeki cezai şarta aykırı davranma nedeniyle belirtilen miktar, İş Mahkemelerinde açılacak ayrı bir dava ile talep edilebileceği gibi, yine İş Mahkemelerinde açılacak işçilik alacaklarına ilişkin kalemlerle birlikte de talep edilebilir.
Yukarıdaki kısa açıklamalar aydınlatma amacı taşımakta olup, somut hukuki durumlara çözüm teşkil etmemektedir. Karşılaşacağınız hukuki sorunlar için bir avukata danışmanızı tavsiye ederiz.
Kılıç Hukuk Bürosu
Örnek Yargıtay Kararı aşağıdadır.
T.C.
YARGITAY
9. HUKUK DAİRESİ
ESAS: 2011/898
KARAR: 2013/9120
KARAR TARİHİ: 18.03.2013
DAVACI İSTEMİNİN ÖZETİ: Davacı şirket, Uluslararası B. Petrolleri A.Ş. firmasının akaryakıt dağıtımını yaptığını, aldığı sürücüleri B.’nin uyguladığı eğitimlere tabi tutarak işe aldıklarını, davalının yetişmiş sürücü olarak işe başlatıldığını, şirkette 2 yıl çalışma şartı ile B. Petrolleri A.Ş. tarafından istenilen nitelikte yetişmiş bir eleman olması nedeniyle kendisine 7.367.00 TL transfer ücreti ödendiğini, 01.02.2007 tarihinde 2 yıl çalışma taahhüdü içeren iş sözleşmesi akdedilerek işe başlatıldığını, davalının işe başlarken imzaladığı beyan protokol- taahhütname başlıklı belge ile işveren tarafından iş akdinin haklı nedenle feshine neden olması halinde kendisine ödenen transfer ücretini ve %10 cezai şart bedelini şirkete nakden defaten ve derhal ödemeyi taahhüt ettiğini, ancak şirkette 4 ay kadar çalışan davalının İzmir’de trafik ekiplerince yapılan kontrolde %30 promil alkollü olduğunun tespit edilmesi üzerine davalının gerek yasal düzenleme ve gerekse taraflar arasında akdedilmiş sözleşme hükümlerine aykırı olarak alkollü araç kullanmak suretiyle işin güvenliğini tehlikeye düşürdüğü anlaşıldığından iş sözleşmesinin haklı nedenle feshedildiğini iddia ederek, yasa ve sözleşme hükümlerine aykırı davranışı nedeniyle iş sözleşmesinin feshine sebep veren davalıdan kendisine ödenen 7.367.00 TL. transfer ücreti ve %10 cezai şarttan oluşan 8.103.70 TL davalıdan tahsiline karar verilmesi istemiştir.
DAVALI CEVABININ ÖZETİ: Davalı, işe giriş sırasında imzaladığı ve davacı şirketin dayandığı beyan -protokol-taahhütname başlıklı belgeye bir itirazları bulunmamakla birlikte, belirtilen ödemenin transfer ücreti olmayıp B. Petrolleri A.Ş.den ihale ile iş alan önceki işvereni O. A.Ş.deki çalışmaları karşılığı hak kazandığı kıdem tazminatı olduğunu, adı geçen şirketin B. Petrolleri A.Ş. ile olan sözleşmenin bitimi üzerine aynı işi ihale suretiyle kazanan davacı şirketin önceki işvereninden hak kazandığı kıdem tazminatını ödeme koşulu ile iş teklifinde bulunması üzerine bu teklifini kabul ile sözleşme akdederek davacı şirkette işe başladığını, davacının aşırı faydalanmak kastı ile hareket ederek düzenlediği sözleşme de kıdem tazminatı alacağını transfer ücreti olarak ifade etmek ve cezai şartı da eklemek suretiyle davacıya imzalattığını ve sonrasında da sözleşmeye aykırı durumlar yaratarak hem yaptığı ödemenin hem de cezai şart alma çabasına girdiğini akdedilen sözleşmenin gabin nedeniyle geçmişe dönük olarak hükümsüz olduğunu, davacının bu sözleşmeye dayalı olarak bir talep hakkı olamayacağı savunarak davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
YEREL MAHKEME KARARININ ÖZETİ: Mahkemece, toplanan kanıtlar ve bilirkişi raporuna dayanılarak, davalının önceki işvereni O.A.Ş. ile davacı şirket arasında gerçekleşmiş bir işyeri veya bir iş sözleşmesi devri olgusu bulunmadığı gibi davalının önceki işvereni ile olan iş ilişkisini istifa ettirildikten sonra davacı şirketle yeni bir iş sözleşmesi akdettiği, davalının sözleşmenin gabin nedeniyle hükümsüz olduğunu ileri sürmüş ise de bu konudaki iddiasını kanıtlayıcı bir delil ileri sürülmediği gibi mevcut delillerden tarafların sözleşme serbestisi içinde vardıkları anlaşma sonucu davalıya 2 yıl çalışma taahhüdü karşılığı transfer ücreti olarak adlandırılan bir meblağın ödendiği ve davalının 2 yıl çalışma taahhüdüne uymadan işten ayrılması veya iş akdinin feshine sebebiyet vermesi halinde kendisine ödenen transfer ücretinin iade etmeyi kabul ve taahhüt ettiği ve 27.05.2007 tarihinde kendi kusuru ile akdin sona ermesine sebebiyet verdiği gerekçesi ile davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
TEMYİZ: Kararı davalı vekili yasal süresi içinde temyiz etmiştir.
GEREKÇE: Transfer ücretinin iadesi şarta bağlı olup, 08.02.2007 tarihli “Beyan–Protokol- Taahhütname” başlıklı belgedeki haklı feshe neden olma hususu davacı işveren tarafından kanıtlanamadığı gibi, transfer ücretinin %10’u oranındaki cezai şart tek taraflı olup hükümsüz olduğundan
mahkemece davanın reddi gerekirken kabulü hatalıdır.
SONUÇ: Temyiz olunan kararın, yukarıda yazılı sebepten dolayı BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgiliye iadesine, 18.03.2013 gününde oybirliğiyle karar verildi.
- Published in İŞ HUKUKU, İşçi Açısından, İşveren Açısından
İŞ KAZASI MADDİ TAZMİNAT DAVASI
İŞ KAZASI MADDİ TAZMİNAT DAVASI
İş kazaları günümüzde karşılaştığımız büyük sorunlardan biridir. İş kazaları sonucunda işçi bazen geçici bazense kalıcı olarak iş göremez hale gelmektedir. Aşağıda iş kazası (iş gücü kaybı) sebebi ile hak kazanılan maddi tazminat türü anlatılmaktadır.
İş kazası nedir?
İşyerinde veya işin yürütümü nedeniyle meydana gelen, ölüme sebebiyet veren veya vücut bütünlüğünü ruhen ya da bedenen engelli hâle getiren olaya iş kazası denilmektedir.
Neler iş kazası sayılır?
Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası kapsamında:
- Sigortalının işyerinde gerçekleşen kazalar,
İşçinin çalışmakta olduğu işyerinde meydana gelen olaylar sonucunda zarar görmesi durumunda meydana gelen kazalara iş kazası denilmektedir. - İşveren tarafından yürütülmekte olan iş nedeniyle sigortalı kendi adına ve hesabına bağımsız çalışıyorsa yürütmekte olduğu iş nedeniyle,
- Bir işverene bağlı olarak çalışan sigortalının, görevli olarak işyeri dışında başka bir yere gönderilmesi nedeniyle asıl işini yapmaksızın geçen zamanlarda,
Yargıtay, işyeri için yaptığı alışverişten dönen sigortalının yolda babasının dükkânına uğradığı sırada bir silahlı saldırı sonucu öldürülmesini iş kazası saymıştır. (Yargıtay HGK 5.6.1996, 10-228/454) - Emziren kadın sigortalının, iş mevzuatı gereğince çocuğuna süt vermek için ayrılan zamanlarda,
- Sigortalıların, işverence sağlanan bir taşıtla işin yapıldığı yere gidiş gelişi sırasında meydana gelen kazalar iş kazası sayılır.
İş kazasını kim ve hangi sürede bildirmelidir?
İşveren tarafından, kolluk kuvvetlerine derhal ve Kuruma da en geç kazadan sonraki 3 iş günü içinde bildirilmesi zorunludur. Ancak, bu süre, iş kazasının işverenin kontrolü dışındaki yerlerde meydana gelmesi halinde, iş kazasının öğrenildiği tarihten itibaren başlar. Bildirim işveren tarafından yapılmamış ise kazalı işçi tarafından yerine getirilmelidir.
Tazminat talebi için neler çalışma gücünün kaybı sayılır?
Maddi tazminata yol açacak bedensel zarar, iş kazası veya meslek hastalığı sonucunda örneğin bir organın kopması, kırılması yaralanması biçiminde ortaya çıkabilir. Aynı şekilde fiziksel olarak bir değişiklik söz konusu olmaksızın iş kazası sonucunda ruhsal durumun bozulması, psikolojik rahatsızlıkların da bozulması da bedensel bütünlüğün ihlali sayılır.[1]
Tazminat istemi için yapılan iş ile kazanın arasında bir ilişki olmalı mıdır?
Belirtmek gerekir ki iş kazası sonrasında maddi tazminat istenebilmesi için yapılan iş ile kaza arasında bir nedensellik bağının olması gerekmez. Maddi tazminat istemi için kaza ile oluşan zarar arasında nedensellik bağının bulunması gerekmektedir.
İşçinin veya 3. Bir kişinin kusuru tazminat hakkını ortadan kaldırır mı?
Tazminat hakkının ortadan kalkması için işçinin veya 3. bir kişinin kaza ile zarar arasındaki nedensellik bağını ortadan kaldıracak şekilde ağır bir kusurunun olması gerekmektedir. Bu ağır kusurun kast veya %100 düzeyde olması gerekmez. İşçinin kusuru nedensellik bağını ortadan kaldıracak düzeyde ağır değilse tazminattan indirim sebebi sayılır.
Maddi tazminatın kapsamına neler girmektedir?
Maddi tazminata ilişkin hüküm anında iş kazasına uğrayan işçi tamamen iyileşmişse ve ileriye dönük olarak çalışma gücünün kaybı söz konusu değilse, çalışma gücünün kaybı hali hazır ve gerçek olarak belirlenir. Buna karşılık, işçi sakat kalmışsa çalışma gücündeki azalma gelecekteki ve muhtemel zarar olarak hesaplanır.
Maddi tazminat nasıl hesaplanır?
İş kazası sonrasında istenebilecek tazminatlar İş kanununda düzenlenmemiştir. Bu sebepten maddi tazminat istemi TBK 49’a göre yapılmaktadır. Burada amaç işçi kazaya uğramasaydı içinde bulunacağı sosyal ve ekonomik duruma getirmektir. Yargıtay 21. Hukuk Dairesinin 2015/20887E. 2016/9338 K. sayılı kararında nasıl hesaplama yapılması gerektiği belirtilmiştir. “İş kazasından kaynaklanan maddi tazminata doğrudan etkili olan işçinin net geliri, PMF 1931 yaşama tablosundan tespit olunan bakiye ömrü, iş görebilirlik çağı, iş görmezlik ve karşılık kusur oranları, Sosyal Sigortalar tarafından bağlanan peşin sermaye değeri gibi tüm verilerin hiçbir kuşku ve duraksamaya yer vermeyecek şekilde öncelikle belirlenmesi gerekmektedir. Öte yandan bu davalarında, tazminat miktarı, işçinin rapor tarihindeki bakiye ömrü esas alınarak aktif ve pasif dönemde elde edeceği kazançlar toplamından oluşmaktadır. Başka bir anlatımla, işçinin günlük brüt geliri tespit edilerek bilinen dönemdeki kazancı mevcut verilen nazara alınarak iskontolama ve artırma işlemi yapılmadan hesaplanacak, bilinmeyen dönemdeki kazancı ise, 60 yaşa kadar yıllık olarak %10 arttırılıp %10 iskontoya tabi tutulacak, 60 yaşından sonrada bakiye ömrü kadar (pasif) dönemde elde edeceği kazançları ortalama yönteme başvurulmadan, her yıl için ayrı ayrı hesaplanacaktır. Bu hesaplama yöntemi Yargıtay’ın yerleşmiş görüşlerindendir.”
İş kazası sebebiyle açılan maddi tazminat talebinde yetkili mahkeme neresidir?
- Zarar gören işçinin yerleşim yeri mahkemesi,
- İş kazasının veya zararın meydana geldiği yer mahkemesi
- İşin veya işlemin yapıldığı yer mahkemesi
- Davalı işverenin yerleşim yeri mahkemesi
- Davalı işveren birden çoksa bunlardan birinin yerleşim yeri mahkemesi yetkilidir.
İş kazası sebebiyle açılan maddi tazminat talebinde görevli mahkeme neresidir?
Kazanın İş Kazası olarak tespit edilmesi halinde, kaza “iş kazası” niteliğini kazanacağından iş kazası nedeniyle açılacak tazminat davaları, işverene karşı ikame edileceğinden İş Mahkemeleri kanununa göre görevli İş Mahkemelerinde davanın ikame edilmesi gerekmektedir.
İş kazası sebebiyle açılan maddi tazminat davasının açma süresi nedir?
İş Kazası Nedeniyle Maddi ve Manevi Tazminat Davası Açma Süresi belirli bir hak düşürücü süreye tabi olmamakla birlikte 6098 Sayılı Türk Borçlar Kanununun 146. Maddesine göre 10 yıllık Zamanaşımına tabidir.
İş kazası sonrasında 3. Kişilerden maddi tazminat istenebilir mi?
İş kazası, işçinin işveren tarafından işini yapması için TBK Md. 71 anlamında önemli ölçüde tehlike arz eden bir işletmeye gönderildiğinde gerçekleşmiş olabilir. Bu durumda 3. Kişi olan tehlike arz eden işletmeden işletmenin kusuru olmasa bile maddi tazminat istenebilir.
İşçi iş kazası sonucunda tazminat dışında başka ödeneklerden yararlanabilir mi?
İş kazası veya meslek hastalığı sonucu oluşan hastalık ve özürler nedeniyle Kurumca yetkilendirilen sağlık hizmeti sunucularının sağlık kurulları tarafından verilen raporlara istinaden Kurum Sağlık Kurulunca meslekte kazanma gücü en az %10 oranında azalmış bulunduğu tespit edilen sigortalı, sürekli iş göremezlik gelirine hak kazanır. İş Kazası geçiren sigortalı, Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranının tespiti için priminin yattığı Sosyal Güvenlik İl/Merkez Müdürlüklerinde bulunan İş Kazası Servislerine müracaat etmelidir.
Yukarıdaki kısa açıklamalar aydınlatma amacı taşımakta olup, somut hukuki durumlara çözüm teşkil etmemektedir. Karşılaşacağınız hukuki sorunlar için bir avukata danışmanızı tavsiye ederiz.
Kılıç Hukuk Bürosu
[1] Süzek, İş Hukuku, 2005.
- Published in İŞ HUKUKU, İşçi Açısından, İşveren Açısından
SSK Kapsamında Emekli Olacak Kişilerin Bağ-Kur Prim Borcunu Ödemeden Emekli Olması (Çakışan Sigortalılık Halleri)
SSK Kapsamında Emekli Olacak Kişilerin Bağ-Kur Prim Borcunu Ödemeden Emekli Olması (Çakışan Sigortalılık Halleri)
Emeklilik şartları, kişinin çalıştığı “statülere” göre farklılık göstermektedir. Bu farklılıklar üç kısma ayrılır. Bunlar:
-Sigortalı olarak SSK kapsamında çalışanlar (4-a),
-Sigortalarını kendilerini yatıran/işveren olan Bağ -Kur kapsamındakiler (4-b)
-Devlet memurları (4-c)
Yukarıda belirtilen üç tür için ortak şartlar bulunmaktadır. Kadın ve erkekler için farklı sigortalılık süresi belirtilen emeklilik için birinci olarak, emeklilik için gerekli yaşın doldurulmuş olması gerekmektedir. İkinci olarak, prim ödemelerinin eksiksiz bir biçimde tamamlanmış olması gerekmektedir. Bu koşulların tamamlanması halinde emekli aylığına hak kazanırsınız. Ancak bazen, bu koşullar tamamlansa dahi kişinin emekli olmasında hukuki problemler ortaya çıkabilmektedir.
Bu makalede, sigortalı olarak çalışmış bir kişinin, çalıştığı dönemde ayrıca bir şirket vb. bir iş ile Bağ Kur kapsamında prim ödeme borcu altına girmesi halinde ortaya çıkabilecek sorunlar incelenecektir. Örneğin, bir işveren altında sigortalı olarak çalışmaktasınız. Ancak aynı zamanda bir şirket kurdunuz. Çalıştığınız işyeri, sizin primlerinizi ödemeye devam ederken siz kurmuş olduğunuz şirkette, kendi namınıza ödemeniz gereken Bağ-Kur primlerini ödemediniz. Daha sonra sigortalı olarak emekliliğe hak kazandınız. Fakat daha önce kurmuş olduğunuz şirket yüzünden ortaya çıkan Bağ-Kur prim borçlarını ödemediğiniz için emeklilik işlemleriniz yapılmıyor veya Bağ-Kur borcunuzu ödemezseniz emekli olamayacağınız söyleniyor, diyelim. Örnekte verdiğimiz uygulama yasa ve yerleşik içtihatlara aykırıdır. Şöyle ki:
Bir “Statüdeki” Hizmetlerin Tek Başına Emeklilik İçin Yeterli Olması:
Bir statüdeki hizmetlerin tek başına aylık bağlanmasına yeterli olması halinde, kişinin, tüm sosyal güvenlik kurumlarına tabi hizmet sürelerini birleştirmeye zorlanamayacağı ve hizmet birleştirmesi yapılmadan yaşlılık aylığının bağlanabileceği anlaşılmalıdır.[1] Bu durumda, verdiğimiz örnekte belirttiğimiz gibi kişi sigortalı olarak yaşını doldurmuş ve prim ödemelerinin hepsi tamamlanmışsa, ödenmeyen Bağ-Kur primleri, kişinin emeklilik olamaması için engel oluşturamaz. Kişinin SSK kapsamında primleri ile Bağ-Kur kapsamındaki primlerinin birleştirilmesi zorlanamaz.[2] Aksi, hukuka ve hakkaniyete aykırı sonuçlar doğuracaktır.
Yukarıdaki kısa açıklamalar aydınlatma amacı taşımakta olup, somut hukuki durumlara çözüm teşkil etmemektedir. Karşılaşacağınız hukuki sorunlar için bir avukata danışmanızı tavsiye ederiz.
Kılıç Hukuk Bürosu
[1] https://www.ombudsman.gov.tr/wp-content/uploads/2018/03/2017-11867-Ba%c5%9fvuran%c4%b1n-emekli-ayl%c4%b1%c4%9f%c4%b1n%c4%b1n-hizmet-birle%c5%9ftirmesi-yap%c4%b1lmadan-ba%c4%9flanmas%c4%b1-talebi-hakk%c4%b1nda.pdf Md.16/3, Sayfa 11
[2] T.C. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Esas No: 2006/21-485 Karar No: 2006/483 Tarihi: 28.06.2006
T.C. Yargıtay 10. Hukuk Dairesi E. 2013/919 K. 2013/2440 T. 18.2.2013
- Published in İŞ HUKUKU
UÇUCU PERSONELİN SÖZLEŞMEDEN KAYNAKLANAN ALACAKLARI
UÇUCU PERSONELİN SÖZLEŞMEDEN KAYNAKLANAN ALACAKLARI
4857 sayılı İş Kanununun 4. maddesinde hava taşımacılığı işinde çalışanların İş Kanununa tabi olamayacağı belirtilmiştir. Ancak bu durumun istisnaları mevcuttur ve havacılık sektöründe olup, İş Kanununa tabi olan personeller de bulunmaktadır. 4857 sayılı İş Kanununun 4. Maddesinde İş Kanununa tabi olamayacaklar sayılmışken aynı zamanda bu maddenin istisnaları da belirtilmiş ve “Havacılığın tüm yer tesislerinde yürütülen işler” İş Kanunu kapsamına alınmıştır. Buna göre aynı firmanın yer tesislerinde çalışan personel açısından 4857 sayılı İş Kanunu uygulanırken, uçucu personel açısından ise 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun hizmet sözleşmesine ilişkin düzenlemeleri uygulanmaktadır. Bu durumda ise yer tesislerinde çalışan personel kıdem ve ihbar tazminatları gibi İş Kanunundan doğan alacaklara hak kazanırken uçucu personelin bu hakları bulunmamaktadır.
İş güvencesi hükümlerinin uçucu personele uygulanması;
Burada üzerinde durulması gereken bir diğer husus da, iş güvencesi hükümlerinin hangi şartlar altında uçucu personele uygulanacağı hususudur. Şöyle ki, uygulamada uçucu personelin genellikle sendikaya üye olması sağlanmakta ve imzalanan toplu iş sözleşmesinde de “4857 sayılı İş Kanunu hükümlerinden yararlanır” ibaresi yer almaktadır. Hal böyle olunca sendikaya üye işçilerin iş güvencesi hükümlerinden faydalanması sağlanmaktadır. Bu durumda işveren açısından geçerli sebebe dayanmayan fesih yapılması halinde fesihten itibaren 1 ay içerisinde uçucu personel tarafından işe iade davası açılabilmektedir.
Ayrıca her ne kadar uçucu personelin 6098 sayılı Borçlar Kanununa tabi olacağı belirtilmişse de, hava taşımacılığı işinde çalışmayan, örneğin ilaçlama, yangın söndürme, paraşütle atlama gibi işlerin yapıldığı uçaklarda pilot olarak görev yapanlar açısından 4857 sayılı İş Kanunu hükümleri uygulanmaktadır.
4857 sayılı İş Kanunu ile 6098 sayılı Borçlar Kanununa göre uçucu personelin talep edebileceği tazminatlar;
4857 sayılı İş Kanununa tabi olan uçucu personel açısından kıdem ve ihbar tazminatı talep etme hakkı mevcut iken, 6098 sayılı Borçlar Kanununa tabi uçucu personelin de madde 434 ve 438’e göre bir takım alacak hakları mevcuttur. 6098 sayılı Borçlar Kanunu md. 434’e göre hizmet sözleşmesinin fesih hakkının kötüye kullanılarak sona erdirildiği durumlarda işveren, işçiye fesih bildirim süresine ait ücretin üç katı tutarında tazminat ödemekle yükümlü olmaktadır. 6098 sayılı Borçlar Kanunu md. 438’e göre ise hizmet sözleşmesi haklı sebep olmaksızın feshedilen işçi belirsiz süreli sözleşmelerinde fesih bildirim süresine; belirli süreli sözleşmelerde ise sözleşme süresine uyulmaması durumunda, bu sürelere uyulmuş olsaydı kazanabileceği miktarı, tazminat olarak isteyebilir. Ayrıca yine 6098 sayılı Borçlar Kanunu md 438’e göre hâkim, bütün durum ve koşulları göz önünde tutarak, ayrıca miktarını serbestçe belirleyeceği bir tazminatın işçiye ödenmesine karar verebilir. Ancak belirlenecek tazminat miktarı, işçinin altı aylık ücretinden fazla olamaz.
Uçucu personelin iş ilişkisinden kaynaklanan alacaklarında görevli ve yetkili mahkeme; Dikkat edilmesi gereken bir diğer husus ise 4857 sayılı İş Kanununa tabi uçucu personel açısından görevli mahkeme İş Mahkemeleri iken, 6098 sayılı Borçlar Kanununa tabi uçucu personel açısından ise görevli mahkeme Asliye Hukuk Mahkemeleri olmaktadır. Dava açılırken yetkili mahkeme ise genel yetki kurallarına göre davalının davanın açıldığı tarihteki yerleşim yeri mahkemeleridir.
Yukarıdaki kısa açıklamalar aydınlatma amacı taşımakta olup, somut hukuki durumlara çözüm teşkil etmemektedir. Karşılaşacağınız hukuki sorunlar için bir avukata danışmanızı tavsiye ederiz.
Kılıç Hukuk Bürosu
- Published in İŞ HUKUKU
ASIL İŞVEREN ALT İŞVEREN İLİŞKİSİ
ASIL İŞVEREN ALT İŞVEREN İLİŞKİSİ
Asıl işveren (üst işveren) alt işveren ilişkisi 4857 sayılı yasanın 2/6. Maddesinde asıl işveren alt işveren kavramı şöyle tanımlanmıştır; “Bir işverenden, işyerinde yürüttüğü mal veya hizmet üretimine ilişkin yardımcı işlerinde veya asıl işin bir bölümünde işletmenin ve işin gereği ile teknolojik nedenlerle uzmanlık gerektiren işlerde iş alan ve bu iş için görevlendirdiği işçilerini sadece bu işyerinde aldığı işte çalıştıran diğer işveren ile iş aldığı işveren arasında kurulan ilişkiye asıl işveren-alt işveren ilişkisi denir. Bu ilişkide asıl işveren, alt işverenin işçilerine karşı o işyeri ile ilgili olarak bu Kanundan, iş sözleşmesinden veya alt işverenin taraf olduğu toplu iş sözleşmesinden doğan yükümlülüklerinden alt işveren ile birlikte sorumludur.” olarak tanımlanmıştır.
Çalışma Bakanlığının çıkardığı “Alt İşverenlik Yönetmeliği” bu konuyu çok detaylı şekilde açıklamıştır. “Asıl işveren: İşyerinde yürüttüğü mal veya hizmet üretimine ilişkin yardımcı işleri veya asıl işin bir bölümünde işletmenin ve işin gereği ile teknolojik nedenlerle uzmanlık gerektiren işleri diğer işverene veren, asıl işte kendisi de işçi çalıştıran gerçek veya tüzel kişiyi yahut tüzel kişiliği olmayan kurum ve kuruluşları ifade eder. (Yönetmelik 3/ç)Alt işveren: Bir işverenden, işyerinde yürütülen mal veya hizmet üretimine ilişkin yardımcı işlerde veya asıl işin bir bölümünde işletmenin ve işin gereği ile teknolojik nedenlerle uzmanlık gerektiren işlerde iş alan, bu iş için görevlendirdiği işçilerini sadece bu işyerinde aldığı işte çalıştıran gerçek veya tüzel kişiyi yahut tüzel kişiliği olmayan kurum ve kuruluşları ifade eder. (Yönetmelik 3/a). İşyerinde yürütülen mal veya hizmet üretimine ilişkin yardımcı işler (İş Kanunu m 2/6); İşyerinde yürütülen mal veya hizmet üretimine ilişkin olmakla beraber doğrudan üretim organizasyonu içerisinde yer almayan, üretimin zorunlu bir unsuru olmayan ancak asıl iş devam ettikçe devam eden ve asıl işe bağımlı olan iştir (Yönetmelik m3). Yardımcı işlerin neler olabileceği konusuna, madde gerekçesinden ve Yargıtay kararlarından şu örnekler verilebilir. Temizlik hizmetleri, güvenlik hizmetleri, torbalama paketleme hizmetleri, tahmil tahliye ve nakliye hizmetleri vs.” Söz konusu Yasa hükmü, alt işverene verilecek işler açısından “yardımcı iş” ve “asıl iş” ayırımını esas almış, yardımcı iş niteliğindeki işlerin alt işverene verilebileceğini belirtmiştir.
Uygulamada idareler temizlik, güvenlik gibi işlerini ihale ile alt işveren şirketlere devretmekte ve hizmet alım sözleşmesi imzalamaktadır. Her ne kadar imzalanan bu hizmet alım sözleşmelerinde doğacak işçilik alacaklarından yüklenici firmanın sorumlu olacağı ifade edilse de, uygulamada idare tarafından işin anahtar teslim olarak yüklenici şirketlere devredilmediği görülmektedir. Anahtar teslim olarak devredilmeyen işlerde çalışan işçilerin alacakları açısından da idare ve alt işveren şirketlerin müştereken ve müteselsilen sorumlu olduğu kabul edilmektedir.
İşin anahtar teslim olarak şirketlere devredilip devredilmediğinin tespitinde ise genel olarak dikkat edilen husus, geniş anlamda işçilerin çalışma düzenlerinin kim tarafından belirlendiği ve idarenin bu çalışma düzenine müdahale edip etmediği olmaktadır. Eğer işçilerin çalışma düzenlerine idareler tarafından müdahale edilebiliyorsa işin anahtar teslim olarak yüklenici şirketlere verilmediğinin kabul edilmektedir.
Uzun süredir aynı idare nezdinde, değişen alt işverenler bünyesinde çalışan işçiler açısından ise işyeri devri kuralları uygulanmakta olup, son alt işveren şirketin asıl işveren idare ile birlikte işçilik alacaklarından sorumlu olacağı düzenlenmiştir.
Yukarıdaki kısa açıklamalar aydınlatma amacı taşımakta olup, somut hukuki durumlara çözüm teşkil etmemektedir. Karşılaşacağınız hukuki sorunlar için bir avukata danışmanızı tavsiye ederiz.
Kılıç Hukuk Bürosu
- Published in İŞ HUKUKU
- 1
- 2