SAVCILIĞIN İCRA TAKİBİNİ DURDURMASI
SAVCILIĞIN İCRA TAKİBİNİ DURDURMASI
Kanun, borçluya ödeme emri tebliğ edildikten sonra icra takibinin durdurulması için süreler vermiştir. İlamsız icra takiplerinde 7 gün, kambiyo yoluna mahsus icra takiplerinde 5 gün ve ilamlı icra takiplerinde 7 günlük itiraz süreleri bulunmaktadır. İcra takip türleri, itiraz süreleri ve yetkili itiraz yerleri için tıklayın. Söz konusu süreler içerisinde itiraz edilmediği taktirde icra takibi kesinleşmiş olmaktadır. İcra takibinin kesinleşmesinden sonra durdurulması için bazı yollar bulunmaktadır. Bu konuda daha fazla bilgi verilmeyecek olup savcılık veya ceza mahkemesi tarafından icra takibinin nasıl durdurabileceği (ihtiyati tedbir verilebileceği) açıklanacaktır.
Savcılık veya ceza mahkemesi tarafından tedbir kararı verilebilmesi için bazı şartların varlığı gereklidir. İlgili takip hakkında sahtecilik suçunda suç duyurusunda bulunulmuş olması gerekmektedir. Ayrıca icra dosyası kapsamında tedbir kararı verilmesi için talepte bulunulmalıdır.
Yukarıdaki kısa açıklamalar aydınlatma amacı taşımakta olup, somut hukuki durumlara çözüm teşkil etmemektedir. Karşılaşacağınız hukuki sorunlar için bir avukata danışmanızı tavsiye ederiz.
Kılıç Hukuk Bürosu
Örnek Yargıtay Kararı aşağıdadır.
Özeti: “Sahtelik nedeniyle açılan menfi tespit davası gibi, cumhuriyet savcılığına aynı nedenle yapılan şikâyet ve ceza mahkemesinde açılan dava da kendiliğinden icra takibini durdurmaz ve bekletici mesele yapılamaz. Ancak cumhuriyet savcılığı veya ceza mahkemesince tedbir kararı verilirse icra takibi durdurulabilir.”
T.C.
YARGITAY
12. HUKUK DAİRESİ
ESAS: 2014/5511
KARAR: 2014/11977
Yukarıda tarih ve numarası yazılı mahkeme kararının müddeti içinde temyizen tetkiki alacaklı tarafından istenmesi üzerine bu işle ilgili dosya mahallinden daireye gönderilmiş olup, dava dosyası için Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve dosya içerisindeki tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp düşünüldü:
İcra ve iflas hukuku, icra ve iflas takiplerinin usul hukuku niteliğindedir. Bu hukuk dalının amacı, bir yandan takip alacaklısının alacağına kavuşması için borçlu veya üçüncü kişilerin çıkarabilecekleri zorlukları ortadan kaldırmak, diğer yandan kötüniyetli takiplere karşı takip borçlusunun kendisini korumasını sağlayacak hukuki çareler bulmak, bu arada takipten etkilenen üçüncü kişilerin menfaatlerini korumak, takip işlemlerinin yapılması sırasında insan hak ve hürriyetlerinin ihlal edilmesini önlemektir. İcra iflas hukukunun en önemli kaynağı İcra ve İflas Kanunu olup, bu Kanun, icra ve iflas takibinden, tahsile kadar uygulanması gereken usul hükümlerini düzenlemektedir.
6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu, İcra ve İflas Kanunu’nda bir hüküm olmayan hallerde, ancak İcra ve İflas Kanunu’nda açıkça gönderme olması (İİK 50, 68/a-4 gibi) veya bu kamımın özel veya genel hükümlerine aykırı olmaması (zorunlu dava arkadaşlığı) hallerinde uygulanabilir. Bu ilkeler ışığında HMK’nın 209/1. maddesinin ilamsız icra takiplerine etkisi değerlendirilmelidir. Bu maddeye göre “adi bir senetteki yazı veya imza inkar edildiğinde, bu konuda bir karar verilinceye kadar, o senet herhangi bir işleme esas alınamaz.” Bu maddenin icra takiplerinde uygulanması gerektiğine ilişkin olarak İcra ve İflas Kanununda bir hüküm bulunmamaktadır.
Kambiyo senetlerine özgü haciz yolu ile yapılan takipte, takibe konu kambiyo senedi altındaki imzaya itiraz, İİK’nın 170. maddesinde özel olarak düzenlendiğinden, imza inkarı nedenine dayalı sahtelik iddiası hakkında, sonraki genel kanun olan HUMK’un 209. maddesi uygulanamaz. İmza itirazı, İİK’nın 170/1. maddesi uyarınca satıştan başka icra takip muamelelerini durdurmaz. Ancak icra mahkemesi itirazla ilgili kararına kadar takibin geçici olarak durdurulmasına karar verebilir(İİK l 70/2).
Öte yandan sahtelik iddiasının imza itirazı dışındaki bir nedene (yazıda sahtelik) dayanması halinde Dairemiz, İcra ve İflas Kanunu’nda bir düzenleme bulunmadığından HMK’nın 209. maddesinin uygulanması gerektiği görüşünde iken, daha sonra içtihat değişikliğine gidilerek, senet üzerinde bulunan yazıdaki sahtelik iddiasının borca itiraz niteliğinde olup, bu konunun da İİK’nın 169/a maddesinde düzenlenmiş olması nedeniyle, HMK’nın 209. maddesinin bu yönden de uyguluma yerinin olmadığı görüşü benimsenmiştir.
İcra mahkemesi, önüne gelen itiraz ve şikayetleri, İcra ve İflas Kanunu’nda düzenlenen özel usul kurallarını uygulayarak takip hukuku bakımından kesin hükme bağladığından, anılan mahkemenin kararları kural olarak maddi anlamda kesin hüküm niteliği taşımaz. Bu nedenle borca veya imzaya itirazın incelenmesi sırasında sahtelik iddiasına dayalı olarak genel mahkemelerde açılan davaları bekletici mesele yapamayacağı gibi takibin durdurulmasına da karar veremez. Sadece İİK’nın 169/a-2. maddesi uyarınca itirazın esası hakkındaki kararına kadar icra takibinin muvakkaten durdurulmasına karar verebilir, icra mahkemesince takibe konu alacakla ilgili bir karar verilmiş olması, aynı alacak hakkında genel mahkemelerde dava açılmasına engel oluşturmaz.
Borçlunun sahtelik nedenine dayalı olarak açtığı menfi tespit davası, İİK’nın 72. maddesi kapsamında bir dava olup, anılan maddedeki usule göre mahkemeden alınacak ihtiyati tedbir kararı ile icra takibi durdurulabilir. Sahtelik nedeniyle açılan menfi tespit davası gibi, cumhuriyet savcılığına aynı nedenle yapılan şikayet ve ceza mahkemesinde açılan dava da kendiliğinden icra takibini durdurmaz ve bekletici mesele yapılamaz. Ancak cumhuriyet savcılığı veya ceza mahkemesince tedbir kararı verilirse icra takibi durdurulabilir.
Yukarıda açıklanan ilke ve kurallar ışığında, takibin kesinleşmesi öncesi veya sonrasında takibe konu senedin sahteliğinin iddia edilmesi, HMK’nın 209. maddesi uyarınca takibin durdurulması sonucunu doğurmaz. Anılan hüküm, genel mahkemelerde açılan davalarla ilgili olarak senedin hiçbir işleme esas alınamayacağını, başka bir anlatımla delil olarak kullanılamayacağını öngörmekte olup, icra takibine etkisi yoktur.
Somut olayda alacaklının borçlu aleyhine bir adet bonoya dayalı olarak kambiyo senetlerine özgü haciz yolu ile takip başlattığı, ödeme emrinin tebliği üzerine borçlunun süresi içinde icra mahkemesine verdiği dilekçede, bononun rızası hilafına doldurulup senette tahrifat yapıldığı, dolayısı ile HMK’nın 209/1. maddesi uyarınca takibin durdurulmasının talep edildiği, senet altında şikayetçi borçluya atfen aldı bulunan imzanın ise inkar edilmediği anlaşılmaktadır.
Mahkemece borçlunun şikayetinin reddine karar verilmesi gerekirken, Antalya 17. Asliye Ceza Mahkemesine 10.10.2013 tarihinde açılan açığa atılan imzanın kötüye kullanılması ve tefeciliğe ilişkin dava gerekçe gösterilerek HMK’nın 209.maddesi uyarınca anılan dava sonuçlanıncaya kadar icra takibinin durdurulması yönünde hüküm tesisi isabetsizdir.
SONUÇ :Alacaklının temyiz itirazlarının kabulü ile mahkeme kararının yukarıda yazılı nedenlerle İİK’nın 366 ve HUMK’un 428. maddeleri uyarınca (BOZULMASINA), peşin alınan harcın istek halinde iadesine, ilamın tebliğinden itibaren 10 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 24.04.2014 gününde oyçokluğuyla karar verildi.
- Published in İCRA HUKUKU
TEMİNAT SENEDİ
TEMİNAT SENEDİ
Teminat Senedi Nedir?
Taraflar arasında akdedilmiş bir sözleşmede, yüklenicinin taahhüt ettiği malın veya hizmetin vb. edimlerin eksiksiz bir biçimde yapılacağı; edimlerin hiç veya eksik yerine getirilmesi halinde yüklenicinin belirlenmiş bir alacak tutarı ile sorumlu tutulmasını sağlayan senet türüne teminat senedi denilmektedir.
Teminat Senedinin Üzerinde İbare Yazması Gerekli midir?
Bir bononun teminat olarak verildiğinin kabulü için, o bono üzerinde teminat ibaresinin bulunması zorunluluğu yoktur. Söz konusu bono üzerindeki teminat ibaresi, neyin teminatı olduğunun açıkça gösterilmesi halinde geçerli olacaktır. Aksine, bir bononun üzerinde yalnızca “Teminat Senedi” yazılmış olması, o senedin teminat senedi olduğunu göstermez. Teminat senedi şartları taşımayan senet, borç ikrarı içeren bir kambiyo senedi olmaya devam edecektir.
Senedin Üzerinde “Teminat Senedi” Yazmıyorsa O Senedin Teminat Senedi Olduğunu Nasıl İspat Edilir?
Kambiyo senedinin üzerinde açık bir ibarenin bulunmadığı durumlarda, o senedin teminat senedi olduğunu gösterir ve taraflarca imzalanmış yazılı bir belgenin olması gerekmektedir. Yazılı belgede bononun teminat senedi olarak verildiğine ilişkin bir ibare, senedin vadesi, keşide tarihi ve tutar bilgilerinin bulunması gerekmektedir.
Yukarıdaki kısa açıklamalar aydınlatma amacı taşımakta olup, somut hukuki durumlara çözüm teşkil etmemektedir. Karşılaşacağınız hukuki sorunlar için bir avukata danışmanızı tavsiye ederiz.
Kılıç Hukuk Bürosu
Örnek Yargıtay kararı aşağıdadır.
T.C.
YARGITAY
12. HUKUK DAIRESI
ESAS NO: 2016/18980
KARAR NO: 2017/10974
KARAR TARIHI: 19.9.2017
Yukarıda tarih ve numarası yazılı mahkeme kararının müddeti içinde temyizen tetkikinin borçlu tarafından istenmesi üzerine bu işle ilgili dosya mahallinden Daireye gönderilmiş olup, dava dosyası için Tetkik Hakimi … tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve dosya içerisindeki tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp düşünüldü:
Alacaklı tarafından borçlu aleyhine bonoya dayalı olarak genel haciz yoluyla yapılan ilamsız takipte örnek 7 ödeme emrinin tebliği üzerine borçlunun teminat amacıyla verilen senedin takibe konulduğundan bahisle borca itirazı üzerine takibin durdurulmasına karar verildiği, alacaklının itirazın kaldırılması istemi ile icra mahkemesine başvurduğu, mahkemece, takibe dayanak senedin taraflar arasındaki sözleşmede bahsi geçen senet olduğuna dair ayırt edici özelliklerinin belirtilmediği ve teminat senedi iddiasının yazılı delille ispat edilemediği gerekçesiyle itirazın kaldırılmasına hükmedildiği anlaşılmaktadır.
Bir bononun teminat olarak verildiğinin kabulü için, o bono üzerinde teminat ibaresinin bulunması zorunluluğu yoktur. Kaldı ki, bono üzerindeki teminat ibaresi neyin teminatı olduğunun ayrıca açıklanmadığı sürece bononun başlı başına teminat bonosu olduğunu göstermez. Diğer yandan teminat iddiasının kabulü için bu hususun taraflarca ayrı bir sözleşmede belirtilmesi de zorunlu değildir.
Ayrıca takip dayanağı senedin teminat senedi olduğu iddiasının, hangi ilişkinin teminatı olduğu senet üzerine yazılmak suretiyle ya da yazılı bir belge ile ispatlanması gerekir. (HGK’nın 14.03.2001 tarih ve 2001/12-233 E., 2001/257 K. sayılı ve yine HGK’nın 20.06.2001 T. ve 2001/12-496 sayılı kararları).
Somut olayda, takip konusu bononun tarafları ile borçlunun dayandığı bila tarihli sözleşmenin taraflarının aynı olduğu, ayrıca sözleşmede bahsi geçen ve taraflar arasındaki satım ilişkisi nedeniyle Borçlu …’den 41.000,00 TL teminat karşılığında alınan 15.11.2014 düzenleme tarihli senedin, takibe konu senedin düzenleme tarihi ve bedeliyle aynı olduğu görülmekle, senedin aradaki sözleşmeye binaen teminat amacıyla verildiği anlaşılmış olup, alacağın varlığı, miktarı ve tahsilinin gerekip gerekmediği yargılamayı zorunlu kılmaktadır.
O halde mahkemece, alacağın tahsili yargılamayı gerektirdiğinden itirazın kaldırılması isteminin reddi yerine yazılı şekilde kabulü yönünde hüküm tesisi isabetsizdir.
SONUÇ : Borçlunun temyiz itirazlarının kabulü ile mahkeme kararının yukarıda yazılı nedenlerle İİK’nın 366 ve HUMK’un 428. maddeleri uyarınca (BOZULMASINA), peşin alınan harcın istek halinde iadesine, ilamın tebliğinden itibaren 10 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 19.09.2017 gününde oybirliğiyle karar verildi.
- Published in İCRA HUKUKU, TİCARET HUKUKU
KEFALET SÖZLEŞMESİ ve İCRA KEFİLLİĞİ
KEFALET SÖZLEŞMESİ ve İCRA KEFİLLİĞİ
Kefalet sözleşmesi, alacaklı ile bir başkasının borcuna kefil olacak kişi arasında yazılı olarak yapılan ve borçlunun borcunu ödememesi durumunda kefile yöneltilebilen borç ilişkini doğuran sözleşme tipidir.
Kefalet sözleşmesinde taraf veya icra kefili olabilmek için eşlerden birinin rızası olmalı ve kefalet sözleşmesi yazılı, sorumlu olunacak tutar belirli ve tarihin yazılı olması gerekmektedir. Şöyle ki:
EŞLERDEN BİRİNİN RIZASI OLMADIKÇA İCRA KEFİLİ OLUNAMAZ
6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 584/1. maddesinde yer alan “Eşlerden biri mahkemece verilmiş bir ayrılık kararı olmadıkça veya yasal olarak ayrı yaşama hakkı doğmadıkça, ancak diğerinin yazılı rızasıyla kefil olabilir; bu rızanın sözleşmenin kurulmasından önce ya da en geç kurulması anında verilmiş olması şarttır.
KEFALET SÖZLEŞMESİ YAZILI ŞEKİLDE OLMALI VE KEFALET TARİHİ VE TUTARI BELİRLİ OLMALI
6098 sayılı Borçlar Kanunu’nun 583/1. maddesinde yer alan “Kefalet sözleşmesi, yazılı şekilde yapılmadıkça ve kefilin sorumlu olacağı azamî miktar ile kefalet tarihi belirtilmedikçe geçerli olmaz. Kefilin, sorumlu olduğu azamî miktarı, kefalet tarihini ve müteselsil kefil olması durumunda, bu sıfatla veya bu anlama gelen herhangi bir ifadeyle yükümlülük altına girdiğini kefalet sözleşmesinde kendi el yazısıyla belirtmesi şarttır.”
Yukarıdaki kısa açıklamalar aydınlatma amacı taşımakta olup, somut hukuki durumlara çözüm teşkil etmemektedir. Karşılaşacağınız hukuki sorunlar için bir avukata danışmanızı tavsiye ederiz.
Kılıç Hukuk Bürosu
Örnek Yargıtay kararları aşağıdadır.
T.C.
YARGITAY
CEZA DAİRESİ
ESAS NO : 2017/3271
KARAR NO : 2017/5188
TEBLİĞNAME NO : KYB – 2017/24003
Borçlunun ödeme şartını ihlâli suçundan sanık C…’ın, 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun 340. maddesi gereğince 3 aya kadar tazyik hapsi ile cezalandırılmasına dair Ordu İcra Ceza Mahkemesinin 19/10/2016 tarihli ve 2016/317 esas, 2016/855 sayılı kararına karşı yapılan itirazın reddine ilişkin Ordu 4. Asliye Ceza Mahkemesinin 22/11/2016 tarihli ve 2016/147 değişik iş sayılı kararı aleyhine Adalet Bakanlığının 09/04/2017 gün ve 94660652-105-52-2190-2017-Kyb sayılı kanun yararına bozma istemini içeren yazısı ekindeki dava dosyası Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 18/04/2017 gün ve KYB.2017/24003 sayılı ihbarnamesi ile dairemize gönderilmekle okundu.
Anılan ihbarnamede;
Dosya kapsamına göre, icra kefili olan sanık tarafından 25/11/2015 tarihinde ödeme taahhüdünde bulunulduğu, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 584/1. maddesinde yeralan “Eşlerden biri mahkemece verilmiş bir ayrılık kararı olmadıkça veya yasal olarak ayrı yaşama hakkı doğmadıkça, ancak diğerinin yazılı rızasıyla kefil olabilir; bu rızanın sözleşmenin kurulmasından önce ya da en geç kurulması anında verilmiş olması şarttır.” şeklindeki düzenlemeye nazaran, dosya içerisinde mevcut nüfus kaydına göre taahhüt tarihinde evli olan sanığın eşinin kefalet işlemi öncesinde veya icra kefilliği sırasında rızasının alınıp alınmadığının belirtilmemesi nedeniyle geçerli bir kefalet işlemi dolayısıyla hukuken geçerli bir ödeme taahhüdü bulunmadığından, taahhüdün geçerli olmadığı anlaşılmakla, sanığın üzerine atılı suçun unsurlarının oluşmaması nedeniyle itirazın kabulüne karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde reddine karar verilmesinde isabet görülmediği gerekçesiyle 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 309. maddesi uyarınca anılan kararın kanun yararına bozulması isteminde bulunulmakla gereği görüşülüp düşünüldü;
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının kanun yararına bozma istemine dayanan ihbarname içeriği yerinde görüldüğünden, Ordu 4. Asliye Ceza Mahkemesinin 22/11/2016 tarihli ve 2016/147 değişik iş sayılı kararının CMK’nın 309/4-d maddesi uyarınca BOZULMASINA, sanık hakkında ödeme şartını ihlal eyleminden dolayı hükmolunan tazyik hapsinin kaldırılmasına, 01/06/2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
T.C
YARGITAY
HUKUK DAİRESİ
ESAS NO :2019/8745
KARAR NO :2019/11943
KARAR TARİHİ :03/07/2019
Eşlerden biri mahkemece verilmiş bir ayrılık kararı olmadıkça veya yasal olarak ayrı yaşama hakkı doğmadıkça, ancak diğerinin yazılı rızasıyla kefil olabilir.
Borçlunun ödeme şartını ihlâl suçundan sanıklar … ve…’in, 2004 sayılı İcra ve İflâs Kanunu’nun 340. maddesi gereğince 3 aya kadar tazyik hapsi cezası ile cezalandırılmalarına dair … İcra Ceza Mahkemesinin 27/12/2018 tarihli ve 2018/134 esas, 2018/148 sayılı kararına yönelik itirazın reddine dair … Asliye Ceza Mahkemesinin 15/03/2019 tarihli ve 2019/20 değişik iş sayılı kararı aleyhine Adalet Bakanlığının 23/05/2019 gün ve 94660652-105-45-6820-2019-Kyb sayılı kanun yararına bozma istemini içeren yazısı ekindeki dava dosyası Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 29/05/2019 gün ve KYB.2019-58272 sayılı ihbarnamesi ile Dairemize gönderilmekle okundu.
Anılan ihbarnamede;
1- Benzer bir olaya ilişkin Yargıtay 19. Ceza Dairesinin 09/06/2016 tarihli ve 2016/3298 esas, 2016/19382 karar sayılı ilâmında da belirtildiği üzere, 6098 sayılı Borçlar Kanunu’nun 583/1. maddesinde yer alan “Kefalet sözleşmesi, yazılı şekilde yapılmadıkça ve kefilin sorumlu olacağı azamî miktar ile kefalet tarihi belirtilmedikçe geçerli olmaz. Kefilin, sorumlu olduğu azamî miktarı, kefalet tarihini ve müteselsil kefil olması durumunda, bu sıfatla veya bu anlama gelen herhangi bir ifadeyle yükümlülük altına girdiğini kefalet sözleşmesinde kendi el yazısıyla belirtmesi şarttır.” şeklindeki hüküm dikkate alındığında, sanıkların … İcra Müdürlüğü’nün 2018/296 takip sayılı dosyasındaki borcun tamamını üstlendiklerine dair 27/09/2017 tarihli dilekçelerin icra kefalet tutanağı olduğu değerlendirilerek yapılan incelemede, sanıkların imzaları haricinde borcu üstlendiklerine ilişkin kefalet tutanağında kendi el yazıları ile yazılmış herhangi bir ibarenin bulunmadığı,
2- Yine benzer bir olaya ilişkin Yargıtay 19. Ceza Dairesinin 01/06/2017 tarihli ve 2017/3271 esas, 2017/5188 karar sayılı ilâmında yer alan, “… İcra kefili olan sanık tarafından … tarihinde ödeme taahhüdünde bulunulduğu, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 584/1. maddesinde yer alan “Eşlerden biri mahkemece verilmiş bir ayrılık kararı olmadıkça veya yasal olarak ayrı yaşama hakkı doğmadıkça, ancak diğerinin yazılı rızasıyla kefil olabilir; bu rızanın sözleşmenin kurulmasından önce ya da en geç kurulması anında verilmiş olması şarttır.” şeklindeki düzenlemeye nazaran, dosya içerisinde mevcut nüfus kaydına göre taahhüt tarihinde evli olan sanığın eşinin kefalet işlemi öncesinde veya icra kefilliği sırasında rızasının alınıp alınmadığının belirtilmemesi nedeniyle geçerli bir kefalet işlemi dolayısıyla hukuken geçerli bir ödeme taahhüdü bulunmadığından, taahhüdün geçerli olmadığı anlaşılmakla, sanığın üzerine atılı suçun unsurlarının oluşmaması nedeniyle itirazın kabulüne karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde reddine karar verilmesinde isabet görülmediği” şeklindeki açıklamalara nazaran, dosya içerisinde mevcut nüfus kaydına göre taahhüt tarihinde evli olan sanık…’in eşinin kefalet işlemi öncesinde veya icra kefilliği sırasında rızasının alınıp alınmadığının belirtilmemesi karşısında, sanığın icra kefilliğinin ve icra kefalet sözleşmesine dayanılarak verilen taahhüdün geçersiz olduğu, Gözetilmeden, sanıkların beraatlerine karar verilmesi gerektiği cihetle, itirazın kabulü yerine yazılı şekilde reddine karar verilmesinde, isabet görülmediği gerekçesiyle 5271 Sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 309.maddesi uyarınca anılan kararın kanun yararına bozulması isteminde bulunulmakla gereği görüşülüp düşünüldü;
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının kanun yararına bozma istemine dayanan ihbarname içeriği yerinde görüldüğünden, … Asliye Ceza Mahkemesinin 15/03/2019 tarihli ve 2019/20 değişik iş sayılı kararının CMK’nın 309/4-d maddesi uyarınca BOZULMASINA, sanık hakkında ödeme şartını ihlal eyleminden dolayı hükmolunan tazyik hapsinin kaldırılmasına; 03/07/2019 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.
T.C.
YARGITAY
CEZA DAİRESİ
ESAS NO : 2016/3298
KARAR NO : 2016/19382
KARAR TARİHİ : 09/06/2016
Borçlunun ödeme şartını ihlâli suçundan sanık …’in, 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun 340. maddesi gereğince 3 aya kadar tazyik hapsi ile cezalandırılmasına dair … 4. İcra Ceza Mahkemesinin 16/07/2014 tarihli ve 2014/470 esas, 2014/829 sayılı kararına karşı yapılan itirazın reddine ilişkin … 5. İcra Ceza Mahkemesinin 17/10/2014 tarihli ve 2014/403 değişik iş sayılı kararı aleyhine Adalet Bakanlığının 22/02/2016 gün ve 15247 sayılı kanun yararına bozma istemini içeren yazısı ekindeki dava dosyası Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 09/03/2016 gün ve KYB. 2016-94100 sayılı ihbarnamesi ile daireye verilmekle okundu.
Anılan ihbarnamede;
Dosya kapsamına göre, benzer bir olaya ilişkin Yargıtay 12. Hukuk Dairesinin 08/05/2014 tarihli ve 2014/10685-13708 sayılı ilamında, “…Öte yandan, 6098 Sayılı TBK’nun 583. maddesinin birinci fıkrasında; Kefalet sözleşmesi, yazılı şekilde yapılmadıkça ve kefilin sorumlu olacağı azami miktar ile kefalet tarihi belirtilmedikçe geçerli olmaz. Kefilin, sorumlu olduğu azami miktarı, kefalet tarihini ve müteselsil kefil olması durumunda, bu sıfatla veya bu anlama gelen herhangi bir ifadeyle yükümlülük altına girdiğini kefalet sözleşmesinde kendi el yazısı ile belirtmesi şarttır hükmüne yer verilmiştir. İİK’nın 38. maddesinde ise, ilam mahiyetini haiz belgeler arasında sayılmış olan icra kefaleti, bu maddenin son fıkrasına göre müteselsil kefalet hükmündedir. Dolayısıyla Türk Borçlar Kanunu’nun 583. maddesi hükmü icra kefaletleri için de geçerlik şartıdır. Somut olayda, 6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun yürürlüğünden sonra 18.04.2013 tarihinde …3. İcra Müdürlüğü’nün 2013/2033 Esas sayılı dosyasından yapılan hacizde, şikayetçi .. dosya borcuna icra kefili olmuştur. İcra kefilliğine ilişkin düzenlemeler ilamların icrasına ilişkin hükümlere tâbi olup, buna ilişkin başvurular da ilama aykırılık iddiası niteliğinde olduğundan İİK’nun 16/2. maddesi uyarınca süresiz şikayete tâbidir. Yine, usulüne uygun icra kefaleti olsa dahi hakkında takip yapılan borçlu yönünden takip kesinleşmedikçe icra kefiline icra emri çıkarılamayacağı da unutulmamalıdır… şeklinde belirtildiği üzere, dosyanın asıl borçlusuna ilişkin takip kesinleşmeden icra kefili olan sanık hakkında icra emri çıkartıldığı, sanığın vermiş olduğu kefalette yükümlülük altına girdiğini el yazısıyla yazıp imzalamadığı, sanığın yasal faiz ve tüm ferileri ile birlikte takip borcunun tamamına icra kefili olduğunu belirtmesine rağmen icra kefilinin sorumlu olduğu azami miktarın belirlenmesi gerektiğinin gözetilmemesi karşısında, itirazın bu yönlerden kabulü yerine, yazılı şekilde reddine karar verilmesinde isabet görülmediği gerekçesiyle 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 309. maddesi uyarınca anılan kararın kanun yararına bozulması isteminde bulunulmakla gereği görüşülüp düşünüldü;
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının kanun yararına bozma istemine dayanan ihbarname içeriği yerinde görüldüğünden … 5. İcra Ceza Mahkemesinin 17/10/2014 tarihli ve 2014/403 değişik iş sayılı kararının CMK’nın 309/4-d maddesi uyarınca BOZULMASINA, sanık hakkında hükmolunan tazyik hapsi cezasının kaldırılmasına, 09/06/2016 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.
T.C.
YARGITAY
CEZA DAİRESİ
ESAS NO : 2018/3337
KARAR NO : 2018/8051
KARAR TARİHİ : 04/07/2018
Borçlunun ödeme şartını ihlâli suçundan sanık …’ın, 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun 340. maddesi gereğince 2 aya kadar tazyik hapsi ile cezalandırılmasına dair Konya 4. İcra Ceza Mahkemesinin 19/09/2017 tarihli ve 2017/655 Esas, 2017/1041 Karar sayılı kararına karşı yapılan itirazın reddine ilişkin Konya 1. İcra Ceza Mahkemesinin 06/10/2017 tarihli ve 2017/183 Değişik İş sayılı kararı aleyhine Adalet Bakanlığının 08/05/2018 gün ve 94660652-105-42-1196-2018-Kyb sayılı kanun yararına bozma istemini içeren yazısı ekindeki dava dosyası Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 15/05/2018 gün ve KYB.2018/40513 sayılı ihbarnamesi ile Dairemize gönderilmekle okundu.
Anılan ihbarnamede;
Dosya kapsamına göre, benzer bir olaya ilişkin Yargıtay 19. Ceza Dairesinin 09/06/2016 tarihli ve 2016/3298 Esas, 2016/19382 Karar sayılı ilâmında da belirtildiği üzere, 6098 sayılı Borçlar Kanunu’nun 583/1. maddesinde yer alan “Kefalet sözleşmesi, yazılı şekilde yapılmadıkça ve kefilin sorumlu olacağı azamî miktar ile kefalet tarihi belirtilmedikçe geçerli olmaz. Kefilin, sorumlu olduğu azamî miktarı, kefalet tarihini ve müteselsil kefil olması durumunda, bu sıfatla veya bu anlama gelen herhangi bir ifadeyle yükümlülük altına girdiğini kefalet sözleşmesinde kendi el yazısıyla belirtmesi şarttır.” şeklindeki hüküm dikkate alındığında, dosya içinde bulunan sanık …’ın, Öz …. İnş. Taah. Müh. Gıda Nak. Tem. Hizm. Tur. İth. İhr. San. ve Tic. Ltd. Şti. isimli şirketin borçlarına yönelik kendisine gönderilen haciz ihbarnamelerindeki borcu üstlendiğine dair 02/02/2017 tarihli tutanağın icra kefalet tutanağı olduğu değerlendirilerek yapılan incelemede, sanığın imzası haricinde borcu üstlendiğine ilişkin kefalet tutanağında kendi el yazısı ile yazılmış herhangi bir ibarenin bulunmaması ve yine 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 584/1. maddesinde yeralan “Eşlerden biri mahkemece verilmiş bir ayrılık kararı olmadıkça veya yasal olarak ayrı yaşama hakkı doğmadıkça, ancak diğerinin yazılı rızasıyla kefil olabilir; bu rızanın sözleşmenin kurulmasından önce ya da en geç kurulması anında verilmiş olması şarttır.” şeklindeki düzenlemeye nazaran, dosya içerisinde mevcut nüfus kaydına göre evli olan sanığın eşinin kefalet işlemi öncesinde veya icra kefilliği sırasında rızasının alınıp alınmadığının belirtilmemesi karşısında, sanığın icra kefilliğinin ve icra kefalet sözleşmesine dayanılarak verilen taahhüdün geçersiz olduğu cihetle, borçlu sanığın beraatine karar verilmesi gerektiği gözetilmeden, itirazın kabulü yerine yazılı şekilde reddine karar verilmesinde,
Kabule göre de;
2004 sayılı İcra ve İflâs Kanunu’nun 340. maddesinde yer alan, “111 inci madde mucibince veya alacaklının muvafakati ile icra dairesinde kararlaştırılan borcu ödeme şartını, makbul bir sebep olmaksızın ihlâl eden borçlunun, alacaklının şikâyeti üzerine, üç aya kadar tazyik hapsine karar verilir.” şeklindeki hüküm karşısında sanığın 2 aya kadar tazyik hapsi cezası ile cezalandırılmasına karar verilmesinde, isabet görülmediği gerekçesiyle 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 309. maddesi uyarınca anılan kararın kanun yararına bozulması isteminde bulunulmakla gereği görüşülüp düşünüldü;
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının kanun yararına bozma istemine dayanan ihbarname içeriği yerinde görüldüğünden, Konya 1. İcra Ceza Mahkemesinin 06/10/2017 tarihli ve 2017/183 Değişik İş sayılı kararının CMK’nın 309/4-d maddesi uyarınca BOZULMASINA, sanık hakkında ödeme şartını ihlal eyleminden dolayı hükmolunan tazyik hapsinin kaldırılmasına, 04/07/2018 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.
- Published in İCRA HUKUKU
İHTİYATİ HACİZ VE İCRAİ (KESİN) HACİZ
İHTİYATİ HACİZ VE İCRAİ (KESİN) HACİZ
İhtiyati Haciz Nedir?
İcra takibine başvurulduğunda borçlu tarafa bir ödeme emri gönderilir. Ödeme emri eline ulaşan borçlu takip talep türüne göre kendisine verilen süre içerisinde borcu ödeme belirtir. Belirtilen süre içerisinde borcu ödemeyen borçlu için icra takibi kesinleşir.
Bazı durumlarda borcunu ödemek istemeyen taraf, Kanun tarafından verilmesi zorunlu süreleri menkul ve gayrimenkullerini elden çıkarmak için kullanabilmektedir. Bu durum özellikle kötü niyetli borçlular açısından kullanılan bir yöntemdir.
Hukuk Devleti kötü niyetli davranışı korumaz. Alacaklının haklarının köt üniyetli borçlunun menkul ve gayrimenkullerini kaçırmadan elde edebilmesi için bazı müesseseler getirmiştir.
İhtiyati haciz borçlunun mal kaçırmasını engelleyebilmek için icra takibine başlamadan evvel mahkemeye başvurularak talep edilen ve bir teminat karşılığı alınabilen bir haciz türüdür.
İhtiyati Haciz Kararının Şartları Nelerdir?
İİK. Madde 257 – Rehinle temin edilmemiş ve vadesi gelmiş bir para borcunun alacaklısı,
borçlunun yedinde veya üçüncü şahısta olan taşınır ve taşınmaz mallarını ve alacaklarıyladiğer haklarını ihtiyaten haczettirebilir.(1)
Vadesi gelmemiş borçtan dolayı yalnız aşağıdaki hallerde ihtiyati haciz istenebilir:
1– Borçlunun muayyen yerleşim yeri yoksa;
2– Borçlu taahhütlerinden kurtulmak maksadiyle mallarını gizlemeğe, kaçırmağa veya kendisi kaçmağa hazırlanır yahut kaçar ya da bu maksatla alacaklının haklarını ihlâl eden hileli işlemlerde bulunursa;(1)
Bu suretle ihtiyati haciz konulursa borç yalnız borçlu hakkında muacceliyet kesbeder.
Yukarıda belirtilen iki şarttan birinin varlığı halinde ihtiyati haciz kararı verilebilmektedir.
İhtiyati Haciz Kararı İçin Verilen Teminat Nasıl Geri Alınır?
Söz konusu teminat, icra takibinin kesinleşmesi halinde ilgili mahkemeye başvurularak geri alınabilmektedir.
İcrai (Kesin) Haciz Nedir?
Ödeme emri borçluya tebliğ edildiğinde, icra takibinin niteliğine göre borçluya borcunu ödemesi için ödeme süresi verilir. (Örneğin, ilamsız icra takiplerinde bu süre 7 gündür.) Belirtilen süre geçtikten sonra icra takibi kesinleşmektedir. İcra takibinin kesinleşmesinden sonra yapılan hacizlerin icrai – kesin hacizdir. Bu haciz işlemleri için teminat aranmaz.
İhtiyati Haciz ile İcrai Haciz Karıştırılmamalıdır!
Uygulamada bazı durumlarda alacaklı taraf, ihtiyati haciz kararı almasına rağmen icra dairesinde icrai haciz işlemleri yapabilmektedir. Söz konusu işlemler süresiz şikâyet yoluna tabii olup bu şekilde yapılan haciz işlemleri kaldırılabilmektedir. Böyle bir durumun başınıza gelmesi halinde telafi imkânsız zararlarla karşılaşabilirsiniz. Bu sebeple ihtiyati haciz ve devamı işlemlerde profesyonel destek almanız çok önemlidir.
Uygulamada bazı durumlarda alacaklı taraf, ihtiyati haciz kararı almasına rağmen icra dairesinde icrai haciz işlemleri yapabilmektedir. Söz konusu işlemler süresiz şikayet yoluna tabii olup bu şekilde yapılan haciz işlemleri kaldırılabilmektedir. Böyle bir durumun başınıza gelmesi halinde telafi imkansız zararlarla karşılaşabilirsiniz. Bu sebeple ihtiyati haciz ve devamı işlemlerde profesyonel destek almanız çok önemlidir.
Yukarıdaki kısa açıklamalar aydınlatma amacı taşımakta olup, somut hukuki durumlara çözüm teşkil etmemektedir. Karşılaşacağınız hukuki sorunlar için bir avukata danışmanızı tavsiye ederiz.
Kılıç Hukuk Bürosu
- Published in İCRA HUKUKU
İCRA TAKİPLERİNDE TAKAS MAHSUP TALEBİ VEYA DAVASI
İCRA TAKİPLERİNDE TAKAS MAHSUP TALEBİ VEYA DAVASI
Takas ve mahsup talebi birbirlerinde ayrı kavramlardır. Y.H.G. 74/31 sayılı kararında: “Mahsup talebinde birbirinden ayrı ve bağımsız iki alacak yoktur. Mahsupta, hiçbir zaman iki alacak· söz konusu olmayıp, bir tarafın alacağını, yani zilyedin masraflarını elde ettiği semereler oranında indirmeye konu etmesi durumu vardır. Takasta ise, birbirinden bütünüyle ayrı ve bağımsız, karşılıklı iki alacak vardır.” Demektedir.
İcra takiplerinde tarafların birbirlerinden karşılıklı olarak alacakları olabilir. Tarafların en az şekilde zarara uğramadan karşılıklı olarak takas ve mahsup yapmaları hem taraflar hem de usul ekonomisi için faydalı olacaktır. Bunun için bazı şartlar bulunmaktadır.
HGK’nın 12.10.1994 tarih ve 1994/251-593 sayılı kararında da benimsendiği üzere, icra mahkemesinde takas ve mahsup iddiası kural olarak;
1-Takasa konu alacağın İİK’nın 68. maddesindeki belgelere dayalı bulunması,
2-Bu alacakla ilgili olarak icra takibinin yapılmış ve takibin kesinleşmiş olması,
3-Alacağın ilama bağlanması hallerinde nazara alınabilir. Bu istem, takibin her safhasında ileri sürülebilir.1
Yukarıda belirtilen şartların varlığı halinde icra dairesi veya icra tetkik mercii tarafından alacakların takas ve mahsubuna karar verilebilmektedir.
Takas Mahsup Talebi Ne Zaman İleri Sürülebilir?
Takas mahsup talebi için herhangi bir süre belirtilmemiştir.2 İcra takibinin her aşamasında bu talep ileri sürülebilir.
Takas Mahsup Talebi İçin Nereye Başvurmalıyım?
İkinci olarak takas mahsup için icra dairelerine talepte bulunulabileceği gibi doğrudan icra tetkik merciine dava yolu ile başvurulabilmektedir. Uygulamada, icra dairelerine yapılan talepler reddedilmektedir. Zaman kaybetmemek adına, doğrudan icra tetkik merciine takas mahsus talebi adı altında dava açılmasını tavsiye ederiz.2
Kılıç Hukuk Bürosu
1:
T.C.
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU
E: 1994/12-251
K: 1994/593
T.: 12.10.1994
DAVA: Taraflar arasındaki “takas-mahsup” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Kadıköy 1. İcra Tetkik Merciince davanın kabulüne dair verilen 24.12.1991 gün ve 1988/2100 1991/1034 sayılı kararın incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine;
Yargıtay 12. Hukuk Dairesinin 30.03.1993 gün ve 3096-5610 sayılı ilâmı:
(… Takas dermeyan eden borçlunun kesinleşmiş bir alacağı bulunmadığı anlaşılmasına göre, takip hukuk açısından takas ve mahsubu gerektirecek bir husus henüz oluşmuş kabul edilemez. Dar yetkili mercide BK’nın 118/2. maddesinin uygulanması ve giderek yargılamayı gerektiren hususların tartışılması mümkün değildir. İstemin reddedilmesi gerekirken aksi düşüncelerle bilirkişi raporuna dayanarak takas ve mahsup talebinin kabulüne karar verilmesi isabetsizdir. Mercice kararın bozulması gerekirken onandığı anlaşılmakla karar düzeltme isteğinin kabulüne karar verilmek gerekmiştir…) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
YARGITAY HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulu’nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
KARAR: Dava, takibin durdurulması, takas ve mahsup istemine ilişkindir.
Sınırlı yetkili İcra Tetkik Merciinin yargılama usulü gözönünde tutulduğunda, takip hukuku bakımından takas ve mahsup iddiası kural olarak üç halde nazara alınabilir. Bunlar:
1. Takasa konu olacak, İcra İflas Kanununun 68. maddesindeki belgelere dayalı bulunuyorsa,
2. Bu alacakla ilgili olarak İcra Takibi yapılmış ve takip kesinleşmiş ise,
3. Alacak ilâma bağlanmış durumdaysa,
Somut olayda, ilâma bağlanmış bir alacak var ve yine takas mahsup istemi içinde bu ilâmın kesinleşmesi şart değilse de söz konusu alacağa ilişkin ilâm, Yargıtay 15. Hukuk Dairesince bozulmuş olmakla ortadan kalktığı için bu aşamada hüküm altına alınan bir alacak kalmamış demektir. Bu durumda davacının takas ve mahsup isteğinin kabulüne olanak yoktur. Hal böyle olunca takas ve mahsup isteminin kabulüne ilişkin Mercii kararı doğru değildir. 0 halde önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
SONUÇ: Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının yukarıda gösterilen nedenlerden dolayı (BOZULMASINA) oybirliğiyle karar verildi.
2:
T.C.
YARGITAY
12. HUKUK DAİRESİ
E. 2005/12463
K. 2005/16277
T. 22.7.2005
• BORÇLUNUN TAKAS TALEBİ ( İcra Mahkemesine Beyan Edebileceği Gibi
Başvurusunu İcra Dairesine de Sunabileceği – Takibin Her Safhasında
Bildirilebileceği )
• TAKAS TALEBİNDE SÜRE ( Borçlunun – Takibin Her Safhasında Bildirilebileceği Herhangi Bir Süreye Tabi Bulunmadığı )
• TAKAS DEF’İ ( İcra Mahkemesine Beyan Edebileceği Gibi Başvurusunu İcra Dairesine de Sunabileceği – Takibin Her Safhasında Bildirilebileceği )
2004/m. 68
ÖZET : Borçlunun takas talebini İcra Mahkemesine beyan edebileceği
gibi, bu başvurusunu İcra Dairesine sunması da mümkündür. Bu istem, takibin her
safhasında bildirilebileceğinden herhangi bir süreye tabi
bulunmamaktadır.
DAVA : Yukarıda tarih ve numarası yazılı mahkeme kararının müddeti içinde temyizen tetkiki borçlu vekili tarafından istenmesi üzerine bu işle ilgili dosya mahallinden daireye gönderilmiş olmakla okundu ve gereği görüşülüp düşünüldü:
KARAR : H.G.K.nun 12.10.1994 tarih ve 1994/251-593 sayılı kararında da benimsendiği üzere dar yetkili İcra Mahkemesinin yargılama usulü gözönünde tutulduğunda takip hukuku bakımından takas ve mahsup iddiası kural olarak;
1- Takasa konu alacağın İİK.nun 68. maddesindeki belgelere dayalı
bulunması,
2- Bu alacakla ilgili olarak icra takibinin yapılmış ve takibin kesinleşmiş olması,
3- Alacağın ilama bağlanması hallerinde nazara alınabilir.
Borçlunun
takas talebini İcra Mahkemesine beyan edebileceği gibi, bu başvurusunu İcra
Dairesine sunması da mümkündür. Bu istem, takibin her safhasında bildirilebileceğinden
herhangi bir süreye tabi bulunmamaktadır. Dairemizin yerleşik içtihatları da bu
yöndedir. O halde, Mahkemece, işin esası incelenerek oluşacak sonuca göre bir
karar verilmesi gerekirken yazılı gerekçeyle takas definin reddi yolunda hüküm
kurulması isabetsizdir.
SONUÇ : Borçlu vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile mahkeme kararının yukarıda yazılı nedenlerle İİK. 366. ve HUMK. 428. maddeleri uyarınca ( BOZULMASINA ), 22.07.2005 gününde oybirliğiyle karar verildi.
- Published in İCRA HUKUKU
ÇEK TAZMİNATI VE TALEP EDİLECEĞİ TARAF
Çek Tazminatı ve Talep Edileceği Taraf
Çek tazminatı, Ticaret Kanuna[1] göre; muhatap nezdinde karşılığı kısmen veya tamamen bulunmayan bir çek düzenleyen kişi, çekin karşılıksız kalan bedelinin %10’unu ödemekle yükümlü olmasından başka, hamilin bu yüzden uğradığı zararı da tazmin eden bir kavramdır. Hüküm kapsamında hamil (çeki elinde bulunduran), düzenleyen kişiden (keşideciden) çekin bedelinin yanında, ödenmeyen çek bedelinin yüzde onu oranında çek tazminatı talep edebilir.
Çek tazminatının cirantalardan da talep edildiği görülmektedir. Önemle belirtmek gerekir ki çek tazminatından keşideci, borçlu sorumludur. Kanun kapsamında cirantalar, icra hukuk mahkemesine başvurmak suretiyle en azından çek tazminatı ile ilgili kısmın iptalini sağlayabilirler. Daha açık yazmak gerekirse icra takibi, yalnızca çek tazminatı ile ilgili kısım için iptal edilir. Geriye kalan alacak kalemleri açısından icra takibi devam edecektir. Aşağıda ilgili emsal içtihatları bulabilirsiniz.
Yukarıdaki kısa açıklamalar aydınlatma amacı taşımakta olup, somut hukuki durumlara çözüm teşkil etmemektedir. Karşılaşacağınız hukuki sorunlar için bir avukata danışmanızı tavsiye ederiz.
Kılıç Hukuk Bürosu
T.C
YARGITAY
12. HUKUK DAİRESİ
ESAS NO:2013/17726
KARAR NO:2013/24638
KARAR TARİHİ:1.7.2013
> ÇEK TAZMİNATI VE KOMSİYONUNDAN DİĞER BORÇLULAR VE AVAL’İN SORUMLULUĞU
DAVA : Yukarıda tarih ve numarası yazılı mahkeme kararının müddeti içinde temyizen tetkiki alacaklı tarafından istenmesi üzerine bu işle ilgili dosya mahallinden daireye gönderilmiş olup, dava dosyası için Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve dosya içerisindeki tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp düşünüldü:
KARAR : Alacaklı tarafından çeke dayalı olarak kambiyo senetlerine mahsus haciz yoluyla icra takibine başlandığı, örnek 10 numaralı ödeme emri tebliği üzerine takip borçlularının İİK. nun 168.maddesinde öngörülen yasal sürede icra mahkemesine yaptığı başvuruda, çek tazminat ve komisyonundan sorumlu olmadıkları ile diğer itiraz ve şikayet sebeplerini belirterek takibin ve ödeme emrinin iptalini talep ettikleri, mahkemece, istemlerin reddine karar verildiği yasal sürede temyizi üzerine Dairemizin 2012/20409 Esas 2012/32323 Karar sayılı ilamı ile borçlu C.T’nin çek tazminatı ve komisyonundan sorumlu tutulamayacağı yönündeki itirazı hakkında olumlu olumsuz bir karar verilmediği gerekçesiyle kararın kısmen bozulduğu görülmüştür.
Mahkemece bozma ilamına uyularak yapılan yargılamada, C.T’nin ciranta olduğundan çek tazminatından sorumlu tutulamayacağına ancak komisyon bedelinden sorumlu tutulabileceğine karar verilmiştir.
Takip dosyasının incelenmesinde, takibe konu çekte borçlu C.T’nin aval veren konumunda bulunduğu görülmüştür.
Takip dayanağı çekin keşide tarihi itibariyle uygulanması gereken 6762 Sayılı TTK.’nun 695/3. maddesine göre; “Gösterilen paraya mukabil muhatap nezdinde karşılığı bulunmadan bir çek keşide eden kimse; çekin kapatılmayan miktarının yüzde beşini ödemekle mükellef olduktan başka hamilin bu yüzden uğradığı zararı tazmine mecburdur.”
Aynı yasanın 6762 sayılı TTK.’nun 614. maddesine göre; “Aval veren kimse, kimin için taahhüt altına girmişse tıpkı onun gibi mesul olur.” Türk Ticaret Kanunu’nun 695. maddesinin 3. fıkrasındaki tazminat, keşideci lehine aval veren bakımından da aynı esaslar dahilinde uygulanır ( TTK 730/1,7,614 ) ( 12 HD.11.11.1992 E.6169 K.13764 Prof. Dr. Fırat Öztan Kıymetli Evrak Hukuku Turhan Kitabevi 2. Bası syf. 1308 ) Bu nedenle mahkemece aval verenin talep edilen çek tazminatına ilişkin itirazının reddine karar verilmesi gerekirken yazılı gerekçe ile kabulüne dair hüküm tesisi isabetsizdir.
SONUÇ: Alacaklının temyiz itirazlarının kabulü ile mahkeme kararının yukarıda yazılı nedenlerle İİK. 366 ve HUMK.’nun 428. maddeleri uyarınca ( BOZULMASINA ), ilamın tebliğinden itibaren 10 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 01.07.2013 gününde oy birliğiyle karar verildi.
T.C.
YARGITAY
12.HUKUK DAİRESİ
Esas No : 2001/17167
Karar No : 2001/17860
Karar Tarihi : 02.11.2001
6762-TÜRK TİCARET KANUNU ( TTK) 695/722
> KARŞILIKSIZ ÇEK
> CİRANTANIN SORUMLULUĞU
> ÇEK TAZMİNATI
ÖZET
HAMİL, MÜRACAAT YOLUYLA ÇEK BEDELİNİ, İBRAZ GÜNÜNDEN İTİBAREN FAİZİNİ, PROTESTO VE İHBARNAME MASRAFLARINI VE ÇEK BEDELİNİN BİNDE ÜÇÜNÜ AŞAMAMAK ÜZERE KOMİSYON ÜCRETİNİ BORÇLUDAN TALEP EDEBİLİR. ÇEK TAZMİNATINDAN İSE KEŞİDECİ-BORÇLU SORUMLU OLDUĞUNDAN BU TAZMİNAT CİRANTA SIFATIYLA SORUMLU OLAN BORÇLUDAN TALEP EDİLEMEZ.
DAVA : Yukarıda tarih ve numarası yazılı merci kararının müddeti içinde temyizen tetkiki borçlu vekili tarafından istenmesi üzerine bu işle ilgili dosya mahallinden daireye gönderilmiş olmakla okundu ve gereği görüşülüp düşünüldü:
KARAR : TTK.nun 722. maddesi gereğince hamil, müracaat yoluyla çek bedelini, ibraz gününden itibaren faizini, protesto ve ihbarname masraflarını ve çek bedelinin %o 3′ ünü aşamamak üzere komisyon ücretini borçludan talep edebilir. Çek tazminatından ise TTK.nun 695. maddesi gereğince keşideci-borçlu sorumlu olduğundan bu tazminat ciranta sıfatıyla sorumlu olan borçludan talep edilemez. Mercice borçlunun fer’i alacaklar yönünden itirazlarının sözü edilen madde çerçevesinde değerlendirilmesi gerekirken yazılı şekilde itirazın reddine karar verilmesi isabetsizdir.
SONUÇ : Borçlu vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile merci kararının yukarıda açıklanan nedenle İİK. 366. ve HUMK.428. maddeleri uyarınca ( BOZULMASINA ), 02/11/2001 gününde oybirliğiyle karar verildi.
[1] TTK’nın 783/3 Maddesi.
- Published in İCRA HUKUKU, TAZMİNAT HUKUKU
KİRAYI ÖDEMEYEN KİRACININ TAHLİYESİ
Mülkünü kiraya veren kişilerin en büyük sorunlarından birisi kiracının kira bedelini zamanında ödememesi veya hiç ödememesidir. Bu makalemizde, kirasını ödemeyen kiracının tahliyesi için başvurulabilecek yöntemleri ifade edeceğiz.
1-İcra Takibi Yoluyla Tahliye:
Ülkemizde açılan davaların uzun süre aldığı da bilinen bir gerçektir. Bu nedenle kirayı zamanında veya hiç ödemeyen kiracılara karşı en kısa ve en etkili yol icra takibi yolu ile kiranın tahsili ve kiracının kiralanan yerden çıkarılmasıdır.
Bunun için kiralayanın, ödenmeyen kira bedeli ile ilgili olarak kiracı hakkında icra takibi yapması gerekir. Kiracı, kira borcu bulunmadığına dair 7 gün içinde itiraz ederse öncelikle bu itirazın kaldırılması yoluna gidilir. İtirazın kaldırılması davasında kiracı, Kirayı Ödediğini belgeleriyle kanıtlamak zorundadır. İspat külfeti kiracıdadır. Kiracı, bir belge ile kirayı ödediğini kanıtlayamadığında itirazı kaldırılacaktır.
Kiracı 7 gün içinde icra takibine itiraz etmez ise icra tebligatının kendisine tebliğinden itibaren 30 gün içinde icra takibine konulan kirayı ödemek zorundadır. Kiracı 30 günlük sürede borcu ödememesi durumunda da kiracının işyerinden veya konuttan çıkarılması için İcra Mahkemesinde dava açılır. (Dilekçe)
2-İki Haklı İhtar Yapılarak Tahliye:
Kiracıya, bir kira dönemi içinde farklı aylarda da olsa iki kez haklı ihtar çekilmişse kira süresinin bitiminden itibaren bir aylık süre içinde Sulh Hukuk Mahkemesinde tahliye davası açılmalıdır. Bir aylık süre geçirilmiş olursa yeni kira dönemi yürürlüğe girmiş olacağından bir sonraki kira döneminin sonunu beklemek gerekecektir.
3-Diğer Tahliye Nedenleri:
• Konut ve İş Yeri İhtiyacı Nedeniyle Tahliye: Kiracının kendisi, eşi, altsoyu, üstsoyu veya kanun gereği bakmakla yükümlü olduğu kişiler için konut ya da iş yeri gereksinimi sebebiyle fesih bildirimi yapılarak kira süresi sonunda bir ay içinde tahliye davası açılması;
• Kiralananın Yeniden İnşası veya İmarı Amacıyla Tahliye: Kiracı, kiralananın yeniden inşası veya imarı amacıyla esaslı onarımı, genişletilmesi ya da değiştirilmesi gerekli ve bu işler sırasında kiralananın kullanımı imkânsız olması durumunda fesih bildirimi yapılarak kira süresi sonunda bir ay içinde tahliye davası açılması;
• Yeni Malikin gereksinimi nedeniyle tahliye: Kiralananı sonradan edinen kişi, onu kendisi, eşi, altsoyu, üstsoyu veya kanun gereği bakmakla yükümlü olduğu kişiler için konut ya da iş yeri gereksinimi varsa edinme tarihinden itibaren bir ay içinde durumu kiracıya yazılı olarak bildirmek koşuluyla kira sözleşmesini altı ay sonra açacağı dava ile sonlandırabilir.
• Tahliye Taahhüdü nedeniyle tahliye: Kiracı, kiraya verene karşı kiralananı belli bir tarihte boşaltması yazılı olarak üstlendiği halde boşaltmamışsa kiraya veren kira sözleşmesini bu tarihten başlayarak altı ay içinde icraya başvurmak veya dava açmak suretiyle sona erdirebilir.
Yukarıdaki kısa açıklamalar aydınlatma amacı taşımakta olup, somut hukuki durumlara çözüm teşkil etmemektedir. Karşılaşacağınız hukuki sorunlar için bir avukata danışmanızı tavsiye ederiz.
Kılıç Hukuk Bürosu
- Published in AİLE HUKUKU, GAYRİMENKUL HUKUKU, İCRA HUKUKU