KÖYDEN MAHALLE OLAN YERLERDE EMLAK VERGİSİ İADESİ VE İPTALİ
KÖYDEN MAHALLE OLAN YERLERDE EMLAK VERGİSİ İADESİ VE İPTALİ
Emlak Vergisi Nedir ve Nasıl Hesaplanır?
Ev, işyeri, arsa, tarla vb. taşınmaz gayrimenkuller için alınan vergiye emlak vergisi denilmektedir. Güncel emlak vergisi hesaplanırken; gayrimenkulün bir önceki yıl rayiç değeri üzerine yeniden değerleme oranının yarısı uygulanmaktadır. Söz konusu hesaplamalarda gayrimenkulün büyükşehir sınırları içerisinde kalıp kalmadığı hesaplamada kullanılan verileri değiştirmektedir.
Taşınmaz Kültür Varlıkları Katkı Payı Nedir ve Nasıl Hesaplanır?
Belediyelerin ve il özel idarelerinin görev alanlarında kalan taşınmaz kültür varlıklarının korunması ve değerlendirilmesi amacıyla alınan paya taşınmaz kültür varlıkları katkı payı denilmektedir. Katkı payı, kişiye tahakkuk eden emlak vergisinin %10’u belirlenmektedir.
Köyden Mahalle Olan Birimler Ne Demektir?
06/12/2012 tarihinde yürürlüğe giren 6360 S. Kanun ile otuz büyükşehirde köyler mahalleye dönüşmüştür. Bunun sonucu olarak köyler tüzel kişiliğini kaybetmiş ve şehir yönetimlerine dahil olmuşlardır.
Günümüzde şehir merkezlerine çok yakın olup ciddi binalaşma olan yerler bulunmaktadır. Bunlara örnek olarak İstanbul’da Kilyos, Uskumruköy, Demirciköy, Zekeriyaköy ve Ankara’da Ümitköy, Alacaatlı, Beytepe gibi yerlerden köyden mahalleye dönüşen birimlerdir.
Emlak Vergi Muafiyetinin Gerekçesi Nedir ve Hangi Yılları Kapsar?
06/12/2012 tarihinde yürürlüğe giren 6360 S.K. Kapsamında Geçici Madde 1/(15) hükmünde: “Bu Kanuna göre tüzel kişiliği kaldırılan köylerde, bu fıkranın yürürlüğe girdiği tarihten itibaren 29/7/1970 tarihli ve 1319 sayılı Emlak Vergisi Kanununa göre alınması gereken emlak vergisi ile 26/5/1981 tarihli ve 2464 sayılı Belediye Gelirleri Kanunu uyarınca alınması gereken vergi, harç ve katılım payları beş yıl süre ile alınmaz.” denilmiştir.
28/11/2017 tarihli ve 7061 S. Kanunun 105 inci maddesiyle bu fıkrada yer alan beş yıl, altı yıl olarak değiştirilmiştir.
Daha sonra ise 27/12/2018 tarihli ve 7159 S. Kanunun 6 ncı maddesiyle bu fıkrada yer alan yer alan “altı yıl süreyle” ibareleri “31/12/2022 tarihine kadar (bu tarih dâhil)” şeklinde, “31/12/2020” ibaresi “31/12/2022 (bu tarih dâhil)” şeklinde şeklinde değiştirilmiştir.
Ancak söz konusu muafiyet, 7189 S.K. Kapsamında 19/07/2019 tarihi itibari ile kaldırılmıştır. Dolayısıyla köyden mahalleye dönüşen yerlerde gayrimenkulü olan kişiler, 06/12/2012 ila 19/07/2019 tarihleri arasında emlak vergisi muafiyetinden yararlanabileceklerdir.
Emlak vergilerinin tahakkuk dönemleri, yılda iki defa olmak üzere ocak ve mayıs ayıdır. Söz konusu muafiyetin kaldırılma tarihi olan 19/07/2019 tarihi, vergilerin tahakkuk ettirildiği ocak ve mayıs dönemden sonradır. Bu sebeple 2019 yılı için müvekkile emlak vergisi tahakkuk ettirilemeyecek; ancak muafiyetin kaldırılma tarihinden sonra tahakkuk edecek dönemler için emlak vergisi geçerli olacaktır. İşbu sebeple müvekkile emlak vergisi tahakkuku 2020 ocak ayından itibaren geçerli olabilecektir. Bu sebeple vergi dönemleri dikkate alındığında; köyden mahalleye dönüşen yerlerde gayrimenkulü olan kişiler için 2013 ila 2019 yılları dahil olmak üzere emlak vergi muafiyetinden yararlanılabilecek yıllar kapsamında olacaktır.
Muafiyete Giren Yıllar İçerisinde Emlak Vergisi Ödendiyse Yapılması Gereken Nedir?
Köyden mahalleye dönüşen yerlerde gayrimenkulü olan kişiler, 2013 ila 2019 yılları döneminde Kanuna aykırı olarak emlak vergisi tahakkuk ettirilmiş ve bu vergiler ödenmişse geri talep edebilmek mümkündür. Kanuna aykırı yapılan tahsilde öncelikle ilgiliyi belediyeye müracaat edilmelidir. İlgili belediyenin düzeltme yapmaması veya 60 gün içerisinde cevap vermemesi halinde hukuka aykırı vergi bedellerinin tazmini için belediye aleyhine dava açılmalıdır.
Tahakkuk Ettirilen Emlak Vergisi Henüz Ödenmediyse Ne Yapılması Gerekir?
Köyden mahalleye dönüşen yerlerde gayrimenkulü olan kişiler, 2013 ila 2019 yılları döneminde Kanuna aykırı olarak emlak vergisi tahakkuk ettirilmiş ve bu vergiler ödenmemişse bu vergilerin iptali mümkündür. Kanuna aykırı tahakkuk ettirilen vergilerin iptali için öncelikle ilgiliyi belediyeye müracaat edilmelidir. İlgili belediyenin düzeltme yapmaması veya 60 gün içerisinde cevap vermemesi halinde hukuka aykırı vergi bedellerinin iptali için belediye aleyhine dava açılmalıdır.
Muafiyet Dönemine Denk Gelen Taşınmaz Kültür Varlıkları Katkı Payı İptal Edilebilir mi?
Muafiyet dönemine denk gelen emlak vergi borcu ile mütemmim cüzü olan taşınmaz kültür varlıkları payı borcu bulunmaktadır. Söz konusu katkı payı, Taşınmaz Kültür Varlıklarının Korunmasına Ait Katkı Payına Dair Yönetmeliğin 1.Maddesi kapsamında emlak vergi bedelinin % 10’u olarak belirlenmiştir. Dolayısıyla emlak vergisi alınamayacak; emlak vergi borcu bulunmayacak dönemde taşınmaz kültür varlıkları katkı payı alınabilmesi de mümkün olmayacaktır.
Görevli ve Yetkili Mahkeme Hangisidir?
Vergi uyuşmazlıkları ile ilgili davalarda görevli mahkeme vergi mahkemeleridir. Yetkili mahkeme ise vergi işlemini yapan belediyenin yargı çevresi kapsamında kalan yer mahkemesi olacaktır.
Zamanaşımı/Hak Düşürücü Süre Var Mıdır?
Söz konusu davaların açılması için öncelikle belediyeye başvuru ön şarttır. İlgili belediyenin düzeltme yapmaması veya 60 gün içerisinde cevap vermemesi halinde hukuka aykırı işlemler için dava açılma süresi 30 gündür.
Yukarıdaki kısa açıklamalar aydınlatma amacı taşımakta olup, somut hukuki durumlara çözüm teşkil etmemektedir. Karşılaşacağınız hukuki sorunlar için bir avukata danışmanızı tavsiye ederiz.
Kılıç Hukuk Bürosu
- Published in GAYRİMENKUL HUKUKU, VERGİ HUKUKU
TASARRUFUN İPTALİ DAVASI
TASARRUFUN İPTALİ DAVASI
Tasarrufun iptali davası alacaklının alacaklarını borçludan tahsil edememesi durumunda borçlunun taşınır veya taşınmaz mallarını mal kaçırma düşüncesiyle 3.kişilere anlaşmalı olarak satması halinde veya mal kaçırma amacı ile yapmış olduğu tasarrufların, eylemlerin iptalini sağlayan ve alacaklı tarafından açılan bir davadır.
İcra İflas Kanununun 277 vd. maddelerinde düzenlenmiştir. Uygulamada özellikle borçluların taşınmazlarını muvazaalı olarak yakın çevrelerinde bulunan kişilere satmış gibi gösterme durumları sıklıkla karşılaşılan bir durumdur.
Tasarrufun İptali Davasından Zamanaşımı ve Hak Düşürücü Süreler
Tasarrufun iptali davası muvazaalı işlemin yapılmasından itibaren 5 yıllık sürede açılabilmektedir. Bu süre hak düşürücü bir süre olması sebebiyle bu süre geçtikten sonra ilgili dava açılamayacaktır fakat bu beş yıllık süreler doğrudan alacaklıya yönelik olarak zarar verme kastına istinaden bire durumun meydana gelmesi durumunda geçerlidir diğer hallerde bir aciz vesikasına istinaden dava açılacağı zaman 2 yıllık hak düşürücü süreye tabi bulunmaktadır.
İptal davasının “kimler tarafından” açılabileceği, İİK. Md. 277’de, “kimlere karşı” açılabileceği ise İİK. Md. 282’de düzenlenmiştir. İptal davasını kimlerin açabileceği bu maddede sayılarak (tahdidi olarak) belirtilmiştir. Burada belirtilen kişilerin dışındakilerin dava açma hakkı yoktur.
Tasarrufun iptali davasını açabilecek kişiler;
- Elinde muvakkat yahut kati aciz vesikası bulunan her alacaklı,
- İflas idaresi yahut 245 inci maddede ve 255 inci maddenin 3’üncü fıkrasında yazılı hallerde alacaklıların kendileri.
Borç Ödemeden Aciz Belgesi Nedir?
Bir örnekle anlatalım. Örneğin borçlunuz aleyhine bir icra takibine başladınız. Takip kesinleşince haciz işlemini gerçekleştirdiniz. Haciz uyguladığınız ev veya işyerinde borçlunun hacze kabil malının bulunmamasına binaen tutanak ile bu durum resmi yazılı bir şekle büründürdünüz. İşbu tutanağa istinaden artık elinizde ‘Borç ödemeden aciz vesikası’ doğmuş bulunmaktadır. Artık bu belge ile tasarrufun iptali davası açabileceksiniz.
Tasarrufun iptali davasının açılabilmesi için kanaatimizce en mühim şart kesinleşmiş bir icra takibinin bulunmasıdır. Kesinleşmemiş ya da ileride doğabilecek müstakbel borçlara istinaden tasarrufun iptali davası açılamayacaktır. Bunun tek istisnası Medeni Kanun 2. Maddesi kapsamında dürüstlük kuralları ile bağdaşmayan eylemlerdir.
Tasarrufun iptali davasının kimlere karşı açılabileceği ise İcra İflas Kanununun 282. Maddesinde düzenlenmiş bulunmaktadır.
Bu kişiler ;
- Kötü niyetli üçüncü kişiler
- İcra ve iflas Kanununun 11 inci babındaki iptal davaları borçlu ve borçlu ile hukuki muamelede bulunan veya borçlu tarafından kendilerine ödeme yapılan kimseler ile bunların mirasçıları aleyhine açılır.
- Fakat hiçbir şekilde iyiniyetli üçüncü kişiler aleyhine tasarrufun iptali davası açılamamaktadır.
- Muvazaalı olarak taşınmazların satılması durumlarında borç ödemeden acizdir yani aciz vesikası olarak değerlendirilen belgeniz olmasa dahi bu davayı açabilirsiniz
Tasarrufun İptali Davalarında Görevli ve Yetkili Mahkeme
İİK 281. Maddesine istinaden bu davaların genel görevli mahkeme olan asliye hukuk mahkemelerinde açılması icap etmektedir. İşlemin hukuki mahiyeti itibariyle ticari dava niteliği taşıması ilgili 281. Maddede özel bir hükümle ‘Asliye Hukuk Mahkemesini’ görevli olarak belirtmesinden kaynaklı olarak iş ticari iş dahi olsa bu dava Asliye Ticaret Mahkemesinde değil Asliye Hukuk mahkemelerinde açılacaktır.
Yukarıdaki kısa açıklamalar aydınlatma amacı taşımakta olup, somut hukuki durumlara çözüm teşkil etmemektedir. Karşılaşacağınız hukuki sorunlar için bir avukata danışmanızı tavsiye ederiz.
Kılıç Hukuk Bürosu
- Published in GAYRİMENKUL HUKUKU, TİCARET HUKUKU
KİRAYI ÖDEMEYEN KİRACININ TAHLİYESİ
Mülkünü kiraya veren kişilerin en büyük sorunlarından birisi kiracının kira bedelini zamanında ödememesi veya hiç ödememesidir. Bu makalemizde, kirasını ödemeyen kiracının tahliyesi için başvurulabilecek yöntemleri ifade edeceğiz.
1-İcra Takibi Yoluyla Tahliye:
Ülkemizde açılan davaların uzun süre aldığı da bilinen bir gerçektir. Bu nedenle kirayı zamanında veya hiç ödemeyen kiracılara karşı en kısa ve en etkili yol icra takibi yolu ile kiranın tahsili ve kiracının kiralanan yerden çıkarılmasıdır.
Bunun için kiralayanın, ödenmeyen kira bedeli ile ilgili olarak kiracı hakkında icra takibi yapması gerekir. Kiracı, kira borcu bulunmadığına dair 7 gün içinde itiraz ederse öncelikle bu itirazın kaldırılması yoluna gidilir. İtirazın kaldırılması davasında kiracı, Kirayı Ödediğini belgeleriyle kanıtlamak zorundadır. İspat külfeti kiracıdadır. Kiracı, bir belge ile kirayı ödediğini kanıtlayamadığında itirazı kaldırılacaktır.
Kiracı 7 gün içinde icra takibine itiraz etmez ise icra tebligatının kendisine tebliğinden itibaren 30 gün içinde icra takibine konulan kirayı ödemek zorundadır. Kiracı 30 günlük sürede borcu ödememesi durumunda da kiracının işyerinden veya konuttan çıkarılması için İcra Mahkemesinde dava açılır. (Dilekçe)
2-İki Haklı İhtar Yapılarak Tahliye:
Kiracıya, bir kira dönemi içinde farklı aylarda da olsa iki kez haklı ihtar çekilmişse kira süresinin bitiminden itibaren bir aylık süre içinde Sulh Hukuk Mahkemesinde tahliye davası açılmalıdır. Bir aylık süre geçirilmiş olursa yeni kira dönemi yürürlüğe girmiş olacağından bir sonraki kira döneminin sonunu beklemek gerekecektir.
3-Diğer Tahliye Nedenleri:
• Konut ve İş Yeri İhtiyacı Nedeniyle Tahliye: Kiracının kendisi, eşi, altsoyu, üstsoyu veya kanun gereği bakmakla yükümlü olduğu kişiler için konut ya da iş yeri gereksinimi sebebiyle fesih bildirimi yapılarak kira süresi sonunda bir ay içinde tahliye davası açılması;
• Kiralananın Yeniden İnşası veya İmarı Amacıyla Tahliye: Kiracı, kiralananın yeniden inşası veya imarı amacıyla esaslı onarımı, genişletilmesi ya da değiştirilmesi gerekli ve bu işler sırasında kiralananın kullanımı imkânsız olması durumunda fesih bildirimi yapılarak kira süresi sonunda bir ay içinde tahliye davası açılması;
• Yeni Malikin gereksinimi nedeniyle tahliye: Kiralananı sonradan edinen kişi, onu kendisi, eşi, altsoyu, üstsoyu veya kanun gereği bakmakla yükümlü olduğu kişiler için konut ya da iş yeri gereksinimi varsa edinme tarihinden itibaren bir ay içinde durumu kiracıya yazılı olarak bildirmek koşuluyla kira sözleşmesini altı ay sonra açacağı dava ile sonlandırabilir.
• Tahliye Taahhüdü nedeniyle tahliye: Kiracı, kiraya verene karşı kiralananı belli bir tarihte boşaltması yazılı olarak üstlendiği halde boşaltmamışsa kiraya veren kira sözleşmesini bu tarihten başlayarak altı ay içinde icraya başvurmak veya dava açmak suretiyle sona erdirebilir.
Yukarıdaki kısa açıklamalar aydınlatma amacı taşımakta olup, somut hukuki durumlara çözüm teşkil etmemektedir. Karşılaşacağınız hukuki sorunlar için bir avukata danışmanızı tavsiye ederiz.
Kılıç Hukuk Bürosu
- Published in AİLE HUKUKU, GAYRİMENKUL HUKUKU, İCRA HUKUKU
1956 ÖNCESİ KAMULAŞTIRMASIZ EL ATMADA YARGI YOLU
1956 ÖNCESİ KAMULAŞTIRMASIZ EL ATMADA YARGI YOLU
Birgün yolunuz tapu müdürlüğüne düştü veya büyükleriniz aktardığı kadarı ile sizin veya mirasçısı olduğunuz akrabalarınızın adına kayıtlı tapuların bulunduğunu ancak bunların üzerinde 50, 60, 70 yıldır yol, baraj, kaldırım, devlet binası v.b. yapıların bulunduğunu öğrendiniz.
Üzerinden ne kadar süre geçerse geçsin hiçbir zaman kaybolmayacak bir tazminat hakkınız olduğunu bilmenizde fayda var. Şöyle ki:
1956 tarihinden önce Devlet tarafından kamulaştırılmadan el konulan taşınmazların bedelleri, mülk sahiplerine ödenmemektedir.
Kamulaştırmasız el koyma ile ilgili mevzuat, bu konuda henüz bir yasal düzenleme olmadan verilen Yargıtay İçtihadı Birleştirme kararıdır. Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kurulunun 1956/1-6 ve 1956/1-7 sayılı İçtihadı Birleştirme kararlarında “kamulaştırma işlemi yapılmadan el konulan mal sahibinin açacağı davanın herhangi bir zamanaşımına tabi olmayacağı” kabul edilmiştir. Bu konuda ilk yasal düzenleme 09.10.1956 tarihli 6830 Sayılı Kamulaştırma Kanunudur. Bu yasa ile kamulaştırılacak taşınmazlarla ilgili izlenecek usuller ve açılacak davaların ne şekilde çözümleneceği düzenlenmiştir.
Kamulaştırmasız el atma ile ilgili olarak ikinci düzenleme; 13.01.1961 tarihinde yürürlüğe giren 221 sayılı Âmme Hükmi Şahısları veya Müesseseleri Tarafından Fiilen Âmme Hizmetlerine Tahsis Edilmiş Gayrimenkuller Hakkında Kanunudur. Bu yasa ile 6830 sayılı Kamulaştırma Yasasının yürürlük tarihi olan 09.10.1956 gününden önce kamulaştırmasız el konulan taşınmazların kamulaştırılmış sayılacağı; el konulan taşınmazların sahiplerinin 13.01.1961 tarihinden itibaren iki yıllık hak düşürücü sürede dava açma hakkı tanınmıştır.
Kamulaştırmayı ve Kamulaştırmasız el atmayı düzenleyen ilk kapsamlı yasa, 08.11.1983 tarihinde yürürlüğe giren 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunudur. Bu yasanın 38. Maddesinde, idarece yapılan kamulaştırmasız el atmalarda, el koyma tarihinden itibaren 20 yıllık hak düşürücü süre geçmişse mülk sahibinin kamulaştırmasız el koyma davası açamayacağı belirtilmiştir.
Kamulaştırma Kanunun 38. Maddesindeki hak düşürücü süre, Anayasa Mahkemesinin 10.04.2003 Gün E:2002/112, K:2003/33 sayılı kararıyla iptal edilmiştir. AİHM’de mülkiyet hakkı ihlaline neden olduğu gerekçesiyle pek çok davada Türkiye Cumhuriyeti aleyhinde tazminat kararları vermiştir.
AHİM ve Anayasa Mahkemesi Kararlarından sonra 18.09.2010 tarihli 5999 sayılı “Kamulaştırma Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun” yürürlüğe girmiştir. 5999 sayılı yasa; 09.10.1956 ile 04.11.1983 tarihleri arasındaki kamulaştırmasız el atmalar için de dava hakkını tanımıştır.
Son olarak ise 4.11.1983 tarihinden sonra yapılan kamulaştırmasız el atma işlemleriyle ilgili olarak da 6111 Sayılı yasanın geçici 2.maddesi ve 6487 Sayılı Yasanın 21.maddesiyle düzenleme yapılarak o tarihten sonraki kamulaştırmasız el atmalar için de dava hakkı tanınmıştır.
Bu son durumda sadece 09.10.1956 tarihinden önceki dönemler için dava hakkı tanınmamış, bu tarihten sonraki tüm kamulaştırmasız el atmalar için mülk sahibi için kamulaştırmasız el atma nedeniyle tazminat davası açma hakkı tanınmış olmaktadır.
Kamulaştırmasız El Atma Durumunda Ne Yapılabilir ? 1-Öncelikile Kamulaştırma Kanunun Geçici 6.maddesine göre Kamulaştırmasız el atmalar için de Uzlaşma talep edilmeli ve uzlaşma yöntemi uygulanmalıdır. 2-Uzlaşmanın sağlanamaması durumunda ise Bedel Davası açılmalıdır. 3-Her ne kadar 09.10.1956 tarihinden önceki Kamulaştırmasız El Atmalar için mevzuatımıza göre yargı yolu kapalı olsa da Anayasamızın 90.maddesindeki “Usulüne göre yürürlüğe konulmuş Milletlerarası Antlaşmalar kanun hükmündedir.” düzenlemesi nedeniyle Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesindeki Mülkiyet hakkını korunmasına dair düzenleme nedeniyle yargı yoluna gidilebilir. Davanın reddedilmesi durumunda ise Anayasa Mahkemesi ve AİHM nezdinde hak arama yolları kullanılabilir.
Yukarıdaki kısa açıklamalar aydınlatma amacı taşımakta olup, somut hukuki durumlara çözüm teşkil etmemektedir. Karşılaşacağınız hukuki sorunlar için bir avukata danışmanızı tavsiye ederiz.
Kılıç Hukuk Bürosu
- Published in GAYRİMENKUL HUKUKU
YOLSUZ TESCIL VE ZAMANAŞIMI
Yolsuz Tescil ve Zamanaşımı
Yolsuz tescil, hukukumuzda 4721 Sayılı Türk Medeni Kanunun (“TMK” olarak adlandırılacaktır.) ilgili maddelerinde düzenlenmiştir.
TMK kapsamında yolsuz tescilin tanımı “Bağlayıcı olmayan bir hukuki işleme dayanan veya hukuki sebepten yoksun bulunan tescil yolsuzdur” şeklinde yapılmıştır.
Yolsuz tescil, ilk tescil tarihindeki bir hukuki dayanaktan yoksunluktan olabileceği gibi tescilden sonra ayni hakta sicil dışı oluşacak bir değişiklikle sonradan da yolsuzlaşmış olabilir.
İlgililerin yazılı rızaları olmadıkça tapu memuru, tapu sicilindeki yanlışlığı ancak mahkeme kararıyla düzeltebilir hükmü karşısında, yolsuz tescil nedeniyle mülkiyet hakkı zarar gören ve mülkiyet hakkı sınırlanan kişiler; tapu sicilinin düzeltilmesini dava edebilir. Ancak, iyi niyetli üçüncü kişilerin bu tescile dayanarak kazandıkları ayni haklar ve her türlü tazminat hakları saklıdır.
Yolsuz tescille ilgili açılacak davalarda TMK kapsamında düzenlenen; “Olağan Zamanaşımı” ve “Olağanüstü Zamanaşımı” dışında özel olarak düzenlenmiş bir süre bulunmamaktadır. Bu nedenle bu davalar her zaman açılabilir.
Yolsuz tescille ilgili davalar 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu çerçevesinde (“HMK” olarak adlandırılacaktır.) malvarlığına dair bir dava olması hesabıyla davanın Asliye Hukuk Mahkemesinde açılması gerekmektedir. Dahası söz konusu dava, taşınmaz üzerindeki ayni haktan kaynaklanan bir dava olduğu için taşınmazın bulunduğu yer mahkemesi kesin yetkilidir.
Yukarıdaki kısa açıklamalar aydınlatma amacı taşımakta olup, somut hukuki durumlara çözüm teşkil etmemektedir. Karşılaşacağınız hukuki sorunlar için bir avukata danışmanızı tavsiye ederiz.
Kılıç Hukuk Bürosu
- Published in GAYRİMENKUL HUKUKU
ARABULUCULUK GÖRÜŞMELERINDE İŞÇILER NELERE DIKKAT ETMELI
Arabuluculuk Görüşmelerinde İşçiler Nelere Dikkat Etmeli?
Arabuluculuk, günümüzde dostane yollarla uyuşmazlık çözüm yöntemleri içinde en yaygın olarak bilinen ve uygulanan uyuşmazlık çözüm yöntemi olup, ihtiyari ve zorunlu arabuluculuk olmak üzere ikiye ayrılmaktadır. Şu an için sadece işçilik alacağı ve işe iade davalarında arabuluculuk aşaması zorunludur. Yani işçilik alacağı ve işe iade davası ancak arabuluculuk aşamasında anlaşılamaması halinde açılmalıdır. Arabuluculuk yolu dava yolu ile kıyaslandığında; zaman ve masraf tasarrufu sağlamaktadır. Ancak işçiler, zaman ve masraftan tasarruf ederken alacaklarında hakkaniyete aykırı bir şekilde zarar uğrayıp uğramadıklarını bilmektedirler mi?
1-İşten ayrılma/çıkarılma sebebinde haklı veya haksız olup olmadığını bilmelidir.
2-Hangi alacak kalemlerine hak kazandığını bilmelidir.
3-Alacak miktarının ne kadar olduğunu hesaplamalı, bilmiyorsa bir avukat aracılığı ile hesaplatmalıdır.
4-Teklif edilen alacağın hakkaniyetli olup olmadığını tespit edebilmelidir.
5-Görüşmeye girmeden haklarını öğrenebilmek adına bir avukatla görüşme yapmalı veya bir avukat ile görüşmeye gitmelidir. Bu şart mecburi olmasa da işçinin haklarını korumak açısından önemlidir.
Arabuluculuk aşaması ile ilgili bilinmesi gereken bir diğer husus ise arabulucu ücretinin ödenmesi hususudur. Arabuluculuk ücreti ortaklaşa ödenebileceği gibi tarafların anlaşması halinde tek bir tarafın sorumlu tutulabileceği düzenlenmiştir.
Yukarıdaki maddelere dikkat ederek veya bir avukat ile arabuluculuk görüşmelerine gidecek işçi, menfaatini, en az ihlal olacak şekilde elde edecektir. Bu sebeple arabuluculuk görüşmelerinde haklarınızın zarara uğramaması için görüşmelerden evvel bir avukatla iletişime geçmenizi önemle tavsiye ederiz.
Kılıç Hukuk Bürosu
- Published in GAYRİMENKUL HUKUKU
MIRAS PAYLAŞIMINDA EŞLERIN MIRAS PAYLARI
Miras paylaşımı çoğu zaman problemlere sebebiyet vermektedir. Genel olarak eşlerden birisinin ölmesi halinde, ölen eşin miras paylaşımı, kendi üzerinde bulunan bütün malvarlığı üzerinden değerlendirilerek yapılmaktadır. Her ne kadar uygulama bu şekilde olsa da, sağ kalan eşin, ölen eşin malvarlığı üzerinde, edinilmiş mallara katılma hükümleri çerçevesinde hakkı olduğu gerekçesi ile, bu durum hukuken yanlış yorumlanmaktadır.
Yukarıdaki durumun aksine miras bırakanın üzerindeki bütün menkul, gayrimenkul ve likit varlıklar, mirasbırakanın miras payına ait değildir. 4721 S. Medeni Kanun Madde 202 gereğince, eşler aksini belirlemedikleri haller haricinde, evlilik birliğine girdikleri anda edinilmiş mallara katılma rejimine tabi olurlar. Edinilmiş mallara katılma rejimi 1 Ocak 2002 tarihi itibariyle mevcut evlilikler için de geçerli sayılmış olup hükümleri bu tarihten itibaren geçerlidir. Bu tarihten öncesi için ise -aksi bir sözleşme ile kararlaştırılmadığı müddetçe- eşlerin evlilik birliği içindeki kazanılmış hakları, kişisel malları olarak kabul edilmiştir.
Edinilmiş mallara katılma rejiminin sona erme halleri Medeni Kanun Madde 225’de düzenlenmiştir. Buna göre: “Mal rejimi, eşlerden birinin ölümü veya başka bir mal rejiminin kabulüyle sona erer. Mahkemece evliliğin iptal veya boşanma sebebiyle sona erdirilmesine veya mal ayrılığına geçilmesine karar verilmesi hâllerinde, mal rejimi dava tarihinden geçerli olmak üzere sona erer.” denilerek ölüm halinde de bu rejimin sona ereceği belirtilmiştir. Dolayısıyla eşlerden birisi öldüğünde miras payı, edinilmiş mallara katılma rejimi gereği, edinilmiş malların paylaştırılması sonrasında belirlenecektir.
Somut bir olay ile anlatalım. Örneğin, üç çocuğu bulunan bir ailede kocanın ekonomik mal varlığı değeri 100.000,00 TL (Yüz Bin Türk Lirası) olsun. Eşlerden koca vefat etmiş olsun. Bu halde edinilmiş mallara katılma rejimi, ölüm ile sona ermiş olmaktadır. Dolayısıyla öncelikle, edinilmiş malların paylaştırılması rejimi gereği; miras bırakan kocanın 100.000,00 TL değerindeki mal varlığı üzerindeki diğer eşin payı bulunmalıdır. Diyelim ki olayımızda vefat eden kocanın kişisel malları 100.000,00 TL üzerinden 20.000,00 TL’ ye (Yirmi Bin Türk Lirası) denk gelsin ve geriye kalan 80.000,00 TL (Seksen Bin Türk Lirası), mahkemece, eşler arasında eşit iki paya bölünerek 40.000,00 TL (Kırk Bin Türk Lirası) tespit edilmiş olsun. Böylelikle vefat eden kocanın miras payı 20.000,00 TL Kişisel Mal ve 40.000,00 TL Edinilmiş Mal Payı olarak toplam 60.000,00 TL (Altmış Bin Türk Lirası) olacaktır. Sağ kalan eşin ise vefat eden kocadan payına düşen malvarlığı değeri 40.000,00 TL olacaktır. Bu tespitlerden sonra, miras bırakan kocanın 60.000,00 TL payı üzerinden Medeni Kanunun Miras Hukuku Hükümleri uygulanacaktır. Buna göre:
Sağ Kalan Eş Açısından:M.K. 499 Maddesi gereğince sağ kalan eş mirasbırakanın altsoyu yani çocukları ile mirasçı olacağı için mirasın dörtte birine hak kazanacak ve miras payı, 60.000,00 TL üzerinden 15.000,00 TL olacaktır. Böylelikle sağ kalan eşin toplam malvarlığı; kendi mal varlığı (40.000,00 TL) ve vefat eden kocadan kalan miras payı (15.000,00 TL) ile 55.000,00 TL’ ye (Elli Beş Bin Türk Lirası) denk gelecektir.
Çocuklar Açısından:Çocuklar anneleri ile mirasçı oldukları için miras payları, mirasın dörtte birine denk gelmektedir. Çocukların miras payları kendi aralarında eşittir. Bu durumda çocukların miras payları 45.000,00 TL olmaktadır ve her birine 15.000,00 TL miras payı düşmektedir.
Uygulamada eşlerden birinin ölümü ile edinilmiş mallara katılma rejimi hükümleri uygulanmamakta ve eşin (özellikle vefat eden koca ise) miras payı, bütün malvarlığı sayılmaktadır. Yukarıda örnekten yola çıkılırsa üç çocuklu bir ailede koca vefat ettiğinde 100.000,00 TL değerindeki mal varlığının dörtte biri yani 25.000,00 TL sağ kalan eşe geçecek ve geriye kalan 75.000,00 TL üç çocuk arasında paylaştırılacaktır.
İlk örnekte sağ kalan kadın eşin mal varlığı 55.000,00 TL’ ye denk gelirken ikinci örnekte 25.000,00 TL mal varlığı kalmaktadır. Bu durum hukuk dışı olup hakkaniyete ve adalete aykırıdır.
Yukarıdaki kısa açıklamalar aydınlatma amacı taşımakta olup, somut hukuki durumlara çözüm teşkil etmemektedir. Karşılaşacağınız hukuki sorunları bir avukata danışmanızı tavsiye ederiz.
Kılıç Hukuk Bürosu
- Published in GAYRİMENKUL HUKUKU