Ankara Avukat
Avukatlık hem kendi içerisinde oluşturmuş olduğu farklı branş grupları hem de insanlara sunmuş olduğu imkanlar ile beraber geçmişten bugüne kadar oldukça popüler olan meslek gruplarından bir tanesi olarak karşımıza çıkıyor. Nitekim avukatlık mesleğinin içerisinde varlığını devam ettiren farklı branşların da ne kadar kıymetli bir noktada olduğu her an gözler önüne serilen detaylardan biri olarak düşünülebilir. Öyle ki ceza avukatları, boşanma avukatları, ticari mahkemelere dahil olan avukatlar, ağır ceza avukatları gibi aklınıza gelebilecek her iş kolunun kendine özgü bir avukat yetiştirmesi gerektiği elzem durumlardan bazıları olarak söylenebilir. Hal bu şekilde olunca tabi ki sizin de avukat tercihi yaparken alanında başarılı ve deneyimli, ne istediğini bilen, mantık çerçevesinde olaylara yaklaşan ve hukuk sınırlarını özümsemiş bir Ankara avukatı bulmanız çok daha faydalı bir sürecin başlangıcı olacaktır. Durumlara yaklaşım, hukuk maddelerini kavramış olan bir avukatın kazanamayacağı dava sayısının sınırlı olduğunu söylemek de çok mantıksız bir değerlendirme değildir.
Tabi ki bu durumda ortaya konan farklı parametre ve istisnaların da olacağı akıldan çıkarılmaması gereken olgular arasında gösterilebilir. Dolayısı ile Ankara avukatları da başarılı ve deneyimli bir süreç adına sizlerin yardımınıza koşmaktan oldukça mutlu olan bir yapı içerisinde olacaklardır. Mahkeme uzun bir süreç olsa da bunu kısa bir zaman dilimine indirgemek avukatların görev tanımları arasında yer alıyor.
- Published in Ankara Avukat, Ankara Boşanma Avukatı, Avukat Ankara
Ankara Hukuk Bürosu
Hukuk büroları günlük hayat içerisinde sık sık rastlaştığımız, karşımıza çıkan veya kendi isteğimiz ile gittiğimiz yerler olarak düşünülebilir. Nitekim hukuk bürolarının varlıklarından ziyade içlerinde nasıl bir avukat grubuna ev sahipliği yaptıkları da bu noktada kritik detaylardan biri olarak lanse edilebilir. Zira her hukuk bürosunun detaylı bir araştırmaya tabi tutulması ve avukatlarının nasıl melekeler ile donatıldığı da bu kapsamda dikkat edilmesi elzem olan durumlar arasında yerini almış durumda. Dolayısı ile bir avukat, bir hukuk bürosu tercihi yaparken aslında önemli olanın deneyim, bilgi birikimi ve olaylara olan bakış açısı da tabi ki önemli olan ayrıntılar arasında konumlanacaktır.
Hal bu şekilde olunca avukatlık konusunda ün yapmış, başarıya ulaşmış olan kişilerin tercih edilebileceği gibi daha farklı bakış açıları ortaya konan veya durumlara daha nitelikli bir şekilde yaklaşan insanların da bu anlamda seçime tabi tutulduğunu da unutmamak gerekiyor. Ankara hukuk bürosu arasında yer alan avukatların da oldukça farklı bir sistem içerisinde olaylara kanalize olduğunu bu aşamada belirtmek çok yanlış bir değerlendirme süreci olmayacaktır. Kendi branşlarında dava kazanmış, mahkemeler tarafından iletişimi üst seviyeye çıkarılmış olan avukatların varlığı ile beraber çok daha kapsamlı bir olgu yaşayacağınız da oldukça kritik bir durum. Öyle ki her avukatın her davayı almadığı veya aralarında seçim yaptığı gibi konular da aslında insanlar adına önemli seçim sebeplerinden.
- Published in Ankara Hukuk Bürosu, Avukat Ankara
Ankara Boşanma Avukatı
Evlilik her insanın istediği, tercih ettiği ve sevdiği kişi ile hayatını birleştirme yolunda attığı önemli adımlardan bir tanesidir. Nitekim evlilik sürecinin ne kadar normal olduğu gözle görülür bir olgu olsa da bunun sonucunda farklı olayların gelişimi de zaman zaman insanların karşısına çıkmaya devam etmektedir. Bu farklı olayların öznesi konumunda bulunan insanların tabi ki anlaşmazlıklar ile beraber boşanma sürecine girmeleri de kaçınılmaz sonlardan bir tanesi olabilir. Tabi ki kimsenin boşanma niyeti ile evlilik yolunda adım atması beklenmese de insanların fikirleri, düşünceleri, his dünyaları zaman içerisinde değişim gösterebilen bir yapıyı işaret etmektedir.
Durum bu şekilde olunca tabi ki bu anlaşmazlıkların bir hukuki süreç ile vuku bulması da beklenen gelişmeler arasında yer almaktadır. Tam bu noktada devreye giren Ankara boşanma avukatları da insanlara bu konuda yardımcı olmak adına bekleyiş içerisinde çalışmalarını sürdürüyorlar. Bu boşanma sürecinin ne kadar huzurlu ve tatmin edici bir şekilde sonlanacağı konusu da aslında avukatların entegre olmuş oldukları kavramlardan biri olarak düşünülebilir. Zira artık mal paylaşımları, çocuk velayeti gibi farklı olguların da varlıklarını boşanma sürecine kanalize ettiklerini söylemek mümkün olacaktır. dolayısı ile bir boşanma süreci her ne kadar istenmeyen gelişmelerden bir tanesi olsa da bu zaman dilimini en az hasar ve daha çok kazanım ile sonlandırmak da avukatların sunduğu bir kavram.
- Published in Ankara Avukat, Ankara Boşanma Avukatı
Avukat Ankara
Ezberci bir eğitim sisteminin ülkemiz içerisinde var olduğu bilinen bir gerçek olarak karşımıza çıkıyor. Bu eğitim sisteminin ilkokuldan üniversite mezuniyetine kadar hayatın belirli alanlarında gözler önünde olduğu da insanların farkında olduğu durum tablolarından biri olarak düşünülebilir. Tabi ki belirli meslek gruplarına da içerisine alan bu ezberci sistemin ve klasik işlerin aksine avukatlığında daha nitelikli ve kalifiye insanlara ihtiyaç duyduğunu da belirtmek bu aşamada detaylandırmamız gereken bir sürecin varlığına işaret ediyor.
Öyle ki artık avukatlık mesleğini icra eden hemen her insanın belirli bir çarkın içerisinde standart bir dava savunması ortaya koyması insanların tercih ettiği yöntemlerden bir tanesi olmaktan çıkmıştır. Durum bu şekilde olunca da avukatların akılcı, mantıklı, realist yaklaşımlarının dışında tabi ki mahkeme seyrini değiştiren bir takım kanıtları sunması da elzem durumlardan biri olmaya devam etmektedir. Nitekim avukatların ve hukuk bürolarının belirli alanlara yayılmış olan bu yelpazeyi biraz daha daraltarak tek dava konusunda yoğunlaşmalarının esas sebeplerinden bir tanesinin de bu bütünlük olduğunu unutmamak gerekiyor. Avukat Ankara işi içerisinde benzer durumları gözlemlemek son derece mümkün olacaktır. Zira avukatların kendi branşları içerisinde edinmiş olduğu kazanımları insanlara yansıtmaları ve bunu mahkeme salonlarında da hukuki terimler ile birleştirerek başarı elde etmeleri dışardan kolay gibi görünüyor olsa da meslek erbabı olan kişiler tarafından oldukça zorlu bir yolculuğu da işaret ediyor.
- Published in Ankara Boşanma Avukatı, Ankara Hukuk Bürosu, Avukat Ankara
Ankara Avukat
Hukuk hayatımızın her anında yanımızda olması ile bilinen ve oldukça geniş kapsamlı bir yelpazeye yayılan bir kavramlar bütünü olarak lanse edilebilir. Nitekim hayatın her evresinde mutlaka ama mutlaka ihtiyaç duyacağımız da olguların başında gelen hukuk kavramını biraz daha detaylı incelemek bu noktada yanlış olmayacaktır. Tabi ki hukuk olgusunun içerisinde insanların akıllarına gelen ilk şeylerden bir tanesi hatta en önemlisi de avukatlar olacaktır. Öyle ki avukatların ortaya koymuş oldukları deliller, kanıtlar, olay çizgileri, hayat akışına uygun şekildeki tezler bilindiği gibi her davanın gidişatında oldukça etkin rol oynayan faktörlerden bazıları olarak ön plana çıkacaktır. Ankara avukatları da aslında bu noktada önemli bir görev tanımını beraberinde getiren bir mesleğe sahipler.
Hal bu şekilde olunca tabi ki avukat seçimlerinde dikkat etmeniz gereken belirli olasılıkların olduğunu da bu aşamada söylemek çok yanlış bir değerlendirme olmayacaktır. Zira artık avukatların her branşa ve her dala ayrılmış olduğu gerçeği ile beraber her olayı dava olarak üstlenmediğini de belirtmiş olalım. Boşanma davaları, ticari mahkemeler, anlaşmazlıklar, usulsüzlükler gibi pek çok farklı alanın varlığını koruduğu avukatlık mertebesinde sizin de başınıza gelen olay ile ilgili olarak farklı avukat seçimleri yapabilmeniz daha bir önem kazanmış olarak gözükebilir. Dolayısı ile Ankara avukatları arasında da belirli seçimleri yapmanız için şartlar oluşturulacaktır.
- Published in Ankara Avukat, Uncategorized @tr
ADLİ SİCİL KAYDI VE ADLİ ARŞİV KAYDININ SİLİNMESİ
ADLİ SİCİL KAYDI VE ADLİ ARŞİV KAYDININ SİLİNMESİ
Adli Sicil Kaydı ve Adli Arşiv Kaydı Nedir?
5352 Sayılı Adli Sicil Kanununa göre hakkında Türk mahkemeleri veya yabancı ülke mahkemeleri tarafından kesinleşmiş ve Türk Hukukuna göre tanınan mahkûmiyet kararı bulunan Türk vatandaşları ile Türkiye’de suç işlemiş olan yabancıların kayıtları da dahil tüm adlî sicil bilgileri; Adalet Bakanlığı Adlî Sicil ve İstatistik Genel Müdürlüğündeki Merkezî Adlî Sicilde tutulur.
Adli arşiv kaydı ise adli sicil bilgilerinin (aşağıda belirtilen Madde 9 kapsamındaki şartlarından birinin gerçekleştirilmesi halinde silinerek) alındığı arşiv yeridir. Adli sicil kaydı silinen veriler, adli arşiv kaydında tutulmaya başlanır.
Adli Sicil Kaydı ve Adli Arşiv Kaydı Silinmesi için Gerekli Koşullar Nelerdir?
Adli sicil kaydı ve adli arşiv kaydının silinmesi için bazı şartların yerine getirilmesi gerekmektedir. 5352 S. Adli Sicil Kanunu, adli sicil ve arşiv kaydının nasıl silineceğini düzenlemektedir. Söz konusu Kanunun 9 ve 12. Maddeleri bu konuya açıklık getirmektedir. Buna göre:
Adlî sicil bilgilerinin silinmesi
Madde 9- (1) Adlî sicildeki bilgiler;
- Cezanın veya güvenlik tedbirinin infazının tamamlanması,
- Ceza mahkûmiyetini bütün sonuçlarıyla ortadan kaldıran şikâyetten vazgeçme veya etkin pişmanlık,
- Ceza zamanaşımının dolması,
- Genel af,
Halinde Adlî Sicil ve İstatistik Genel Müdürlüğünce silinerek, arşiv kaydına alınır.
Adlî sicil ve arşiv bilgilerinin silinmesi
Madde 12- (1) (Değişik: 5/4/2012-6290/2 md.) Arşiv bilgileri;
- İlgilinin ölümü üzerine,
- Bir hak yoksunluğuna neden olan mahkûmiyetler bakımından kaydın arşive alınma koşullarının oluştuğu tarihten itibaren on beş/otuz yıl,
- Diğer mahkûmiyetler bakımından kaydın arşive alınma koşullarının oluştuğu tarihten itibaren beş yıl geçmesiyle, tamamen silinir.
Yukarıda şartlardan anlaşılması gereken husus şudur: Öncelikle adli sicil kaydının silinmesi gereklidir. Bunun için de cezanın/güvenlik tedbirinin infazı, şikâyetten vazgeçme veya etkin pişmanlık, ceza zamanaşımının dolması ve genel af hallerinden birisinin yerine gelmesi gerekmektedir. Söz konusu şartlardan birinin yerine gelmesi halinde adli sicil kaydındaki bilgiler, adli arşiv kaydına taşınmaktadır.
Adli Sicil Kaydı ve Adli Arşiv Kaydı Nasıl ve Ne Kadar Sürede Silinir?
Adli sicil kaydının ve adli arşiv kaydının silinmesi için dilekçe vermek gerekmektedir. Dilekçe, Adli Sicil ve İstatistik Genel Müdürlüğüne verilmelidir. Dilekçenin verilmesinden sonra ortalama bir ay içerisinde kayıtlar silinmektedir. Kayıtların silindiğine dair bir bildirim gelmeyecektir. Bu durumu sizin aralıklı olarak linkinden kontrol etmeniz gerekmektedir.
Adli Sicil ve Adli Arşiv Kaydı Nasıl Okunur?
Adli sicil ve adli arşiv kayıtların okunması ilk başta zor olmaktadır. Aşağıda bilgilerin ne anlama geldiğini gösterir resmi bulabilirsiniz.
Örneğimizde şahsın hem adli sicil kaydı hem de adli arşiv kaydı bulunmaktadır. Tanımlar:
C: Ceza
1: Suçun işlendiği tarih.
2: Verilen cezanın Kanun ve Madde açıklamaları.
3: Kararı Veren Mahkeme.
4: Cezanın süresi ve/veya tutarı.
5: Cezanın/Kararın verildiği tarih.
6: Mahkeme kararının esas ve karar numarası
Y: Yerine Getirme
7: Cezanın yerine getirme tarihi.
Örneğimizde Adli Kayıt ve Arşiv Kayıt Ne Zaman Silinmelidir?
Örnekteki şahıs hakkında 2.240,00 TL adli para cezasına hükmedilmiştir. Söz konusu para cezası, 10/05/2012 tarihinde ödenmiştir (Md.9/1(a)). Cezanın ödenmesi ile adli sicil kaydı silinecek hale gelmiş bulunmaktadır. Bu durumda 10/05/2012 tarihinden itibaren kişinin bir dilekçe ile Adli Sicil ve İstatistik Genel Müdürlüğüne başvurması halinde kayıt adli arşiv kaydına taşınacaktır.
Adli arşiv kayıt kısmında, cezanın 22/08/2012 tarihinde yerine getirildiği görülmektedir. Md.12/1(c) kapsamında, 22/08/2012 tarihinden itibaren 5 yıl geçmesi ile yani 22/08/2017 tarihinden itibaren kişinin dilekçe ile başvurması halinde adli arşiv kaydı silinecektir.
Yukarıdaki kısa açıklamalar aydınlatma amacı taşımakta olup, somut hukuki durumlara çözüm teşkil etmemektedir. Karşılaşacağınız hukuki sorunlar için bir avukata danışmanızı tavsiye ederiz.
Kılıç Hukuk Bürosu
- Published in CEZA HUKUKU
İHTİYATİ HACİZ VE İCRAİ (KESİN) HACİZ
İHTİYATİ HACİZ VE İCRAİ (KESİN) HACİZ
İhtiyati Haciz Nedir?
İcra takibine başvurulduğunda borçlu tarafa bir ödeme emri gönderilir. Ödeme emri eline ulaşan borçlu takip talep türüne göre kendisine verilen süre içerisinde borcu ödeme belirtir. Belirtilen süre içerisinde borcu ödemeyen borçlu için icra takibi kesinleşir.
Bazı durumlarda borcunu ödemek istemeyen taraf, Kanun tarafından verilmesi zorunlu süreleri menkul ve gayrimenkullerini elden çıkarmak için kullanabilmektedir. Bu durum özellikle kötü niyetli borçlular açısından kullanılan bir yöntemdir.
Hukuk Devleti kötü niyetli davranışı korumaz. Alacaklının haklarının köt üniyetli borçlunun menkul ve gayrimenkullerini kaçırmadan elde edebilmesi için bazı müesseseler getirmiştir.
İhtiyati haciz borçlunun mal kaçırmasını engelleyebilmek için icra takibine başlamadan evvel mahkemeye başvurularak talep edilen ve bir teminat karşılığı alınabilen bir haciz türüdür.
İhtiyati Haciz Kararının Şartları Nelerdir?
İİK. Madde 257 – Rehinle temin edilmemiş ve vadesi gelmiş bir para borcunun alacaklısı,
borçlunun yedinde veya üçüncü şahısta olan taşınır ve taşınmaz mallarını ve alacaklarıyladiğer haklarını ihtiyaten haczettirebilir.(1)
Vadesi gelmemiş borçtan dolayı yalnız aşağıdaki hallerde ihtiyati haciz istenebilir:
1– Borçlunun muayyen yerleşim yeri yoksa;
2– Borçlu taahhütlerinden kurtulmak maksadiyle mallarını gizlemeğe, kaçırmağa veya kendisi kaçmağa hazırlanır yahut kaçar ya da bu maksatla alacaklının haklarını ihlâl eden hileli işlemlerde bulunursa;(1)
Bu suretle ihtiyati haciz konulursa borç yalnız borçlu hakkında muacceliyet kesbeder.
Yukarıda belirtilen iki şarttan birinin varlığı halinde ihtiyati haciz kararı verilebilmektedir.
İhtiyati Haciz Kararı İçin Verilen Teminat Nasıl Geri Alınır?
Söz konusu teminat, icra takibinin kesinleşmesi halinde ilgili mahkemeye başvurularak geri alınabilmektedir.
İcrai (Kesin) Haciz Nedir?
Ödeme emri borçluya tebliğ edildiğinde, icra takibinin niteliğine göre borçluya borcunu ödemesi için ödeme süresi verilir. (Örneğin, ilamsız icra takiplerinde bu süre 7 gündür.) Belirtilen süre geçtikten sonra icra takibi kesinleşmektedir. İcra takibinin kesinleşmesinden sonra yapılan hacizlerin icrai – kesin hacizdir. Bu haciz işlemleri için teminat aranmaz.
İhtiyati Haciz ile İcrai Haciz Karıştırılmamalıdır!
Uygulamada bazı durumlarda alacaklı taraf, ihtiyati haciz kararı almasına rağmen icra dairesinde icrai haciz işlemleri yapabilmektedir. Söz konusu işlemler süresiz şikâyet yoluna tabii olup bu şekilde yapılan haciz işlemleri kaldırılabilmektedir. Böyle bir durumun başınıza gelmesi halinde telafi imkânsız zararlarla karşılaşabilirsiniz. Bu sebeple ihtiyati haciz ve devamı işlemlerde profesyonel destek almanız çok önemlidir.
Uygulamada bazı durumlarda alacaklı taraf, ihtiyati haciz kararı almasına rağmen icra dairesinde icrai haciz işlemleri yapabilmektedir. Söz konusu işlemler süresiz şikayet yoluna tabii olup bu şekilde yapılan haciz işlemleri kaldırılabilmektedir. Böyle bir durumun başınıza gelmesi halinde telafi imkansız zararlarla karşılaşabilirsiniz. Bu sebeple ihtiyati haciz ve devamı işlemlerde profesyonel destek almanız çok önemlidir.
Yukarıdaki kısa açıklamalar aydınlatma amacı taşımakta olup, somut hukuki durumlara çözüm teşkil etmemektedir. Karşılaşacağınız hukuki sorunlar için bir avukata danışmanızı tavsiye ederiz.
Kılıç Hukuk Bürosu
- Published in İCRA HUKUKU
İCRA TAKİBİNE YANLIŞ FAİZ GİRİLMESİ
İCRA TAKİBİNE YANLIŞ FAİZ GİRİLMESİ
İcra takibi hazırlanırken sehven faiz yanlış uygulanabilmektedir. İcra takibi başlatıldıktan sonra kural olarak faiz değiştirilemez. Ancak bazı şartların varlığı halinde faiz değişikliği mümkündür.
Yargıtay 8. Hukuk Dairesi 2015/13185 E. , 2015/18326 S. Kararında :”Faiz alacağına mahkeme ilamında hükmedildiğinden 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 131. (818 sayılı BK.nun 113/2) maddesi uyarınca (halin icabından anlaşılan durum gereği), bu alacaktan açıkça feragat edilmediği sürece hukuki varlığını koruyacağından alacaklı, fazlaya ilişkin hakkını saklı tutmasa bile ilamdan doğan alacağını zamanaşımı süresinin sonuna kadar isteyebilir.” diyerek ilamda belirtilen faizin zamanaşımı süresi içerisinde değiştirilebileceğini belirtmiştir.1
Buradan iki şart ortaya çıkmaktadır. Bunlar:
- İcra takibi, ilam doğan bir alacak olmalı.
- İlam zamanaşımına (10 Yıl) uğramamış olmamalı.
Yukarıdaki iki şartın varlığı halinde icra müdürlüğüne talepte bulunulmalıdır. İcra müdürlüğünün talebi reddetmesi halinde icra tetkik merciine şikayet yolu denenmelidir.
Yukarıdaki kısa açıklamalar aydınlatma amacı taşımakta olup, somut hukuki durumlara çözüm teşkil etmemektedir. Karşılaşacağınız hukuki sorunlar için bir avukata danışmanızı tavsiye ederiz.
Kılıç Hukuk Bürosu
T.C.
YARGITAY
8. HUKUK DAİRESİ
E: 2015/13185
K: 2015/18326
T: 09/12/2013
Yukarıda tarih ve numarası yazılı Mahkeme kararının müddeti içinde temyizen tetkiki temyiz eden tarafından istenmesi üzerine bu işle ilgili dosya mahallinden Daire’ye gönderilmiş olup, dava dosyası için Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve dosya içerisindeki tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp düşünüldü:
KARAR: Alacaklı vekili, Gaziosmanpaşa 1. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin kamulaştırmasız el atmaya ilişkin 07.09.2011 tarih ve 2010/110 Esas, 2010/454 Karar sayılı ilamına dayalı olarak, İstanbul 33.İcra Müdürlüğü’nün 2011/10782 Esas sayılı dosyası ile fazlaya ilişkin haklarını saklı tutarak ilamdan kaynaklanan alacaklarının faizleri ile birlikte tahsili için 22/12/2011 tarihinde başlattığı takip devam ederken, dayanak ilamın 29/11/2012 tarihinde kesinleşmesi üzerine aynı takip dosyasına sunduğu bila tarihli dilekçesi ile dayanak ilamın kesinleşme tarihinden itibaren kamu alacakları için öngörülen en yüksek faiz oranlarının uygulanmasını ve dosya kapak hesabı yapılarak borçluya ödeme muhtırası gönderilmesini istemiş; İcra Müdürlüğü’nün 09/04/2013 tarihli kararı ile takip talebinde yasal faiz istenmiş olduğundan talebin reddine karar verilmesi üzerine alacaklı vekili İcra Mahkemesi’ne başvurarak işlemin iptalini talep etmiş; Mahkeme’ce İcra Müdürlüğü’nün takip talebi ile bağlı kalacağı ve kesinleşme sonrası kamu alacakları için öngörülen en yüksek faiz oranının uygulanmasından doğan eksik faiz kısmı için yeni bir takip yapılabileceği gerekçesiyle şikayetin reddine karar verilmesi üzerine karar alacaklı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Faiz alacağına mahkeme ilamında hükmedildiğinden 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 131. (818 sayılı BK.nun 113/2) maddesi uyarınca (halin icabından anlaşılan durum gereği), bu alacaktan açıkça feragat edilmediği sürece hukuki varlığını koruyacağından alacaklı, fazlaya ilişkin hakkını saklı tutmasa bile ilamdan doğan alacağını zamanaşımı süresinin sonuna kadar isteyebilir.
İcra takibine konu kamulaştırmasız el atmaya ilişkin ilam takip tarihinden önce kesinleşmiş ise alacaklı başlattığı takipte eksik istediği ve istemi sınırlandırıldığından, o dosyada talep edemeyeceği bakiye faiz alacağını yeni bir icra takibi ile istemesi gerekir.
İcra takibine konu kamulaştırmasız el atmaya ilişkin ilam takip tarihinden sonra kesinleşmiş ise ancak bu tarihten sonra Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 46/son maddesi hükmüne göre faiz istenebileceğinden bakiye faiz alacağı aynı dosya üzerinden istenebilir.
Somut olayda; İcra takibine konu kamulaştırmasız el atmaya ilişkin ilam takip tarihinden sonra kesinleştiğine ve alacaklı başlattığı takipte fazlaya dair haklarını saklı tuttuğuna göre alacaklı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 46/son maddesi hükmüne göre bakiye faiz alacağını aynı dosya üzerinden isteyebilir. Bu durumda, Mahkeme’ce şikayetin kabulüne ve şikayete konu işlemin iptaline karar verilmesi gerekirken yazılı gerekçeyle istemin reddine karar verilmesi doğru değildir.
SONUÇ: Alacaklı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile mahkeme kararının yukarıda yazılı nedenlerle İİK’nun 366 ve HUMK’nun 428. maddeleri uyarınca BOZULMASINA, taraflarca HUMK’nun 388/4. (HMK m.297/ç) ve İİK’nun 366/3. maddeleri gereğince Yargıtay Daire ilamının tebliğinden itibaren ilama karşı 10 gün içinde karar düzeltme isteğinde bulunulabileceğine, 25,20 TL peşin harcın istek halinde temyiz eden davacıya iadesine, 14.10.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
- Published in AİLE HUKUKU
İCRA TAKİPLERİNDE TAKAS MAHSUP TALEBİ VEYA DAVASI
İCRA TAKİPLERİNDE TAKAS MAHSUP TALEBİ VEYA DAVASI
Takas ve mahsup talebi birbirlerinde ayrı kavramlardır. Y.H.G. 74/31 sayılı kararında: “Mahsup talebinde birbirinden ayrı ve bağımsız iki alacak yoktur. Mahsupta, hiçbir zaman iki alacak· söz konusu olmayıp, bir tarafın alacağını, yani zilyedin masraflarını elde ettiği semereler oranında indirmeye konu etmesi durumu vardır. Takasta ise, birbirinden bütünüyle ayrı ve bağımsız, karşılıklı iki alacak vardır.” Demektedir.
İcra takiplerinde tarafların birbirlerinden karşılıklı olarak alacakları olabilir. Tarafların en az şekilde zarara uğramadan karşılıklı olarak takas ve mahsup yapmaları hem taraflar hem de usul ekonomisi için faydalı olacaktır. Bunun için bazı şartlar bulunmaktadır.
HGK’nın 12.10.1994 tarih ve 1994/251-593 sayılı kararında da benimsendiği üzere, icra mahkemesinde takas ve mahsup iddiası kural olarak;
1-Takasa konu alacağın İİK’nın 68. maddesindeki belgelere dayalı bulunması,
2-Bu alacakla ilgili olarak icra takibinin yapılmış ve takibin kesinleşmiş olması,
3-Alacağın ilama bağlanması hallerinde nazara alınabilir. Bu istem, takibin her safhasında ileri sürülebilir.1
Yukarıda belirtilen şartların varlığı halinde icra dairesi veya icra tetkik mercii tarafından alacakların takas ve mahsubuna karar verilebilmektedir.
Takas Mahsup Talebi Ne Zaman İleri Sürülebilir?
Takas mahsup talebi için herhangi bir süre belirtilmemiştir.2 İcra takibinin her aşamasında bu talep ileri sürülebilir.
Takas Mahsup Talebi İçin Nereye Başvurmalıyım?
İkinci olarak takas mahsup için icra dairelerine talepte bulunulabileceği gibi doğrudan icra tetkik merciine dava yolu ile başvurulabilmektedir. Uygulamada, icra dairelerine yapılan talepler reddedilmektedir. Zaman kaybetmemek adına, doğrudan icra tetkik merciine takas mahsus talebi adı altında dava açılmasını tavsiye ederiz.2
Kılıç Hukuk Bürosu
1:
T.C.
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU
E: 1994/12-251
K: 1994/593
T.: 12.10.1994
DAVA: Taraflar arasındaki “takas-mahsup” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Kadıköy 1. İcra Tetkik Merciince davanın kabulüne dair verilen 24.12.1991 gün ve 1988/2100 1991/1034 sayılı kararın incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine;
Yargıtay 12. Hukuk Dairesinin 30.03.1993 gün ve 3096-5610 sayılı ilâmı:
(… Takas dermeyan eden borçlunun kesinleşmiş bir alacağı bulunmadığı anlaşılmasına göre, takip hukuk açısından takas ve mahsubu gerektirecek bir husus henüz oluşmuş kabul edilemez. Dar yetkili mercide BK’nın 118/2. maddesinin uygulanması ve giderek yargılamayı gerektiren hususların tartışılması mümkün değildir. İstemin reddedilmesi gerekirken aksi düşüncelerle bilirkişi raporuna dayanarak takas ve mahsup talebinin kabulüne karar verilmesi isabetsizdir. Mercice kararın bozulması gerekirken onandığı anlaşılmakla karar düzeltme isteğinin kabulüne karar verilmek gerekmiştir…) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
YARGITAY HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulu’nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
KARAR: Dava, takibin durdurulması, takas ve mahsup istemine ilişkindir.
Sınırlı yetkili İcra Tetkik Merciinin yargılama usulü gözönünde tutulduğunda, takip hukuku bakımından takas ve mahsup iddiası kural olarak üç halde nazara alınabilir. Bunlar:
1. Takasa konu olacak, İcra İflas Kanununun 68. maddesindeki belgelere dayalı bulunuyorsa,
2. Bu alacakla ilgili olarak İcra Takibi yapılmış ve takip kesinleşmiş ise,
3. Alacak ilâma bağlanmış durumdaysa,
Somut olayda, ilâma bağlanmış bir alacak var ve yine takas mahsup istemi içinde bu ilâmın kesinleşmesi şart değilse de söz konusu alacağa ilişkin ilâm, Yargıtay 15. Hukuk Dairesince bozulmuş olmakla ortadan kalktığı için bu aşamada hüküm altına alınan bir alacak kalmamış demektir. Bu durumda davacının takas ve mahsup isteğinin kabulüne olanak yoktur. Hal böyle olunca takas ve mahsup isteminin kabulüne ilişkin Mercii kararı doğru değildir. 0 halde önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
SONUÇ: Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının yukarıda gösterilen nedenlerden dolayı (BOZULMASINA) oybirliğiyle karar verildi.
2:
T.C.
YARGITAY
12. HUKUK DAİRESİ
E. 2005/12463
K. 2005/16277
T. 22.7.2005
• BORÇLUNUN TAKAS TALEBİ ( İcra Mahkemesine Beyan Edebileceği Gibi
Başvurusunu İcra Dairesine de Sunabileceği – Takibin Her Safhasında
Bildirilebileceği )
• TAKAS TALEBİNDE SÜRE ( Borçlunun – Takibin Her Safhasında Bildirilebileceği Herhangi Bir Süreye Tabi Bulunmadığı )
• TAKAS DEF’İ ( İcra Mahkemesine Beyan Edebileceği Gibi Başvurusunu İcra Dairesine de Sunabileceği – Takibin Her Safhasında Bildirilebileceği )
2004/m. 68
ÖZET : Borçlunun takas talebini İcra Mahkemesine beyan edebileceği
gibi, bu başvurusunu İcra Dairesine sunması da mümkündür. Bu istem, takibin her
safhasında bildirilebileceğinden herhangi bir süreye tabi
bulunmamaktadır.
DAVA : Yukarıda tarih ve numarası yazılı mahkeme kararının müddeti içinde temyizen tetkiki borçlu vekili tarafından istenmesi üzerine bu işle ilgili dosya mahallinden daireye gönderilmiş olmakla okundu ve gereği görüşülüp düşünüldü:
KARAR : H.G.K.nun 12.10.1994 tarih ve 1994/251-593 sayılı kararında da benimsendiği üzere dar yetkili İcra Mahkemesinin yargılama usulü gözönünde tutulduğunda takip hukuku bakımından takas ve mahsup iddiası kural olarak;
1- Takasa konu alacağın İİK.nun 68. maddesindeki belgelere dayalı
bulunması,
2- Bu alacakla ilgili olarak icra takibinin yapılmış ve takibin kesinleşmiş olması,
3- Alacağın ilama bağlanması hallerinde nazara alınabilir.
Borçlunun
takas talebini İcra Mahkemesine beyan edebileceği gibi, bu başvurusunu İcra
Dairesine sunması da mümkündür. Bu istem, takibin her safhasında bildirilebileceğinden
herhangi bir süreye tabi bulunmamaktadır. Dairemizin yerleşik içtihatları da bu
yöndedir. O halde, Mahkemece, işin esası incelenerek oluşacak sonuca göre bir
karar verilmesi gerekirken yazılı gerekçeyle takas definin reddi yolunda hüküm
kurulması isabetsizdir.
SONUÇ : Borçlu vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile mahkeme kararının yukarıda yazılı nedenlerle İİK. 366. ve HUMK. 428. maddeleri uyarınca ( BOZULMASINA ), 22.07.2005 gününde oybirliğiyle karar verildi.
- Published in İCRA HUKUKU
SSK Kapsamında Emekli Olacak Kişilerin Bağ-Kur Prim Borcunu Ödemeden Emekli Olması (Çakışan Sigortalılık Halleri)
SSK Kapsamında Emekli Olacak Kişilerin Bağ-Kur Prim Borcunu Ödemeden Emekli Olması (Çakışan Sigortalılık Halleri)
Emeklilik şartları, kişinin çalıştığı “statülere” göre farklılık göstermektedir. Bu farklılıklar üç kısma ayrılır. Bunlar:
-Sigortalı olarak SSK kapsamında çalışanlar (4-a),
-Sigortalarını kendilerini yatıran/işveren olan Bağ -Kur kapsamındakiler (4-b)
-Devlet memurları (4-c)
Yukarıda belirtilen üç tür için ortak şartlar bulunmaktadır. Kadın ve erkekler için farklı sigortalılık süresi belirtilen emeklilik için birinci olarak, emeklilik için gerekli yaşın doldurulmuş olması gerekmektedir. İkinci olarak, prim ödemelerinin eksiksiz bir biçimde tamamlanmış olması gerekmektedir. Bu koşulların tamamlanması halinde emekli aylığına hak kazanırsınız. Ancak bazen, bu koşullar tamamlansa dahi kişinin emekli olmasında hukuki problemler ortaya çıkabilmektedir.
Bu makalede, sigortalı olarak çalışmış bir kişinin, çalıştığı dönemde ayrıca bir şirket vb. bir iş ile Bağ Kur kapsamında prim ödeme borcu altına girmesi halinde ortaya çıkabilecek sorunlar incelenecektir. Örneğin, bir işveren altında sigortalı olarak çalışmaktasınız. Ancak aynı zamanda bir şirket kurdunuz. Çalıştığınız işyeri, sizin primlerinizi ödemeye devam ederken siz kurmuş olduğunuz şirkette, kendi namınıza ödemeniz gereken Bağ-Kur primlerini ödemediniz. Daha sonra sigortalı olarak emekliliğe hak kazandınız. Fakat daha önce kurmuş olduğunuz şirket yüzünden ortaya çıkan Bağ-Kur prim borçlarını ödemediğiniz için emeklilik işlemleriniz yapılmıyor veya Bağ-Kur borcunuzu ödemezseniz emekli olamayacağınız söyleniyor, diyelim. Örnekte verdiğimiz uygulama yasa ve yerleşik içtihatlara aykırıdır. Şöyle ki:
Bir “Statüdeki” Hizmetlerin Tek Başına Emeklilik İçin Yeterli Olması:
Bir statüdeki hizmetlerin tek başına aylık bağlanmasına yeterli olması halinde, kişinin, tüm sosyal güvenlik kurumlarına tabi hizmet sürelerini birleştirmeye zorlanamayacağı ve hizmet birleştirmesi yapılmadan yaşlılık aylığının bağlanabileceği anlaşılmalıdır.[1] Bu durumda, verdiğimiz örnekte belirttiğimiz gibi kişi sigortalı olarak yaşını doldurmuş ve prim ödemelerinin hepsi tamamlanmışsa, ödenmeyen Bağ-Kur primleri, kişinin emeklilik olamaması için engel oluşturamaz. Kişinin SSK kapsamında primleri ile Bağ-Kur kapsamındaki primlerinin birleştirilmesi zorlanamaz.[2] Aksi, hukuka ve hakkaniyete aykırı sonuçlar doğuracaktır.
Yukarıdaki kısa açıklamalar aydınlatma amacı taşımakta olup, somut hukuki durumlara çözüm teşkil etmemektedir. Karşılaşacağınız hukuki sorunlar için bir avukata danışmanızı tavsiye ederiz.
Kılıç Hukuk Bürosu
[1] https://www.ombudsman.gov.tr/wp-content/uploads/2018/03/2017-11867-Ba%c5%9fvuran%c4%b1n-emekli-ayl%c4%b1%c4%9f%c4%b1n%c4%b1n-hizmet-birle%c5%9ftirmesi-yap%c4%b1lmadan-ba%c4%9flanmas%c4%b1-talebi-hakk%c4%b1nda.pdf Md.16/3, Sayfa 11
[2] T.C. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Esas No: 2006/21-485 Karar No: 2006/483 Tarihi: 28.06.2006
T.C. Yargıtay 10. Hukuk Dairesi E. 2013/919 K. 2013/2440 T. 18.2.2013
- Published in İŞ HUKUKU