Ankara Avukat
Avukatlık mesleği her zerresi ile beraber güncel hayat içerisinde karşı karşıya gelebileceğimiz meslek gruplarından bir tanesi olarak düşünülebilir. Nitekim bu denli farklı bir meslek grubunun içerisinde de diğer işlerde olduğu gibi çürük elmalar ve işlerini iyi yapanlar olarak ayrılmış bir sınıfın olduğunu da bu noktada unutmamak gerekiyor. Öyle ki artık her mesleğin içerisinde var olan bu ayrımın belirli kategorileri beraberinde getirdiğini ve insanların da avukat arama çalışmalarında bunu göz önünde bulundurması gerektiğini de bu aşamada söylemek çok yanlış bir denklem olmayacaktır. Hemen her avukatın kendine ait olan tarzından öte, bunu ne şekilde yansıttığı ve davaya olan bakış açısı da tabi ki bu seviyede önem vermeniz gereken faktörlerinde başında geliyor. Ankara avukatları arasında yer alan ve kendi branşlarında ün yapmış olan farklı bir takım avukatların olduğunu da belirtmiş olalım. Nitekim artık mesleklerin hangi vasıflar ile alındığı veya nasıl ifa edildiği konusunda da pek çok farklı ayrıntının ön plana çıktığını hatırlatmak çok yanlış bir değerlendirme olmayacaktır.
Dolayısı ile Ankara avukatları arasında yapacağınız seçimler ile beraber kendi işlerinizi, size açılan davayı veya açmak istediğiniz davayı kolay bir şekilde yoluna koyabilir ve huzurlu hayatınıza devam edebilirsiniz. Her ne kadar avukatlık ücretleri insanlara pahalı geliyor olsa da ucuz bir şekilde bu işin üstesinden gelmenin imkansıza yakın olduğu da aşikar.
- Published in Ankara Avukat, Avukat Ankara
Ankara Hukuk Bürosu
Ankara her yönü ile beraber oldukça imkânın sunulduğu, pek çok sorunun çözüm noktasında olduğu şehirler içerisinde yer alması ile bilinmektedir. Hem başkent olmasından dolayı hem de nitelikli üniversitelerin ve bölümlerin olması ile beraber bu şehrin avantajlarından yararlanmak da tabi ki insanların bekledikleri atmosferlerden bir tanesi olarak karşımıza çıkmaktadır. Her ne kadar bu Ankara içerisinde olumsuz olaylar ile karşılaşma olasılığınız olsa da bir konuda çok net ifadeler kullanmak yanlış olmayacaktır. Özellikle hukuk ve avukatlık kavramları içerisinde bu durumlara şahit olmanın ne kadar kolay olduğunu da tahmin edebiliyoruz. Ancak burada vurgulanması gereken belirli hukuk bürolarının ve avukatların olduğunu da unutmamak gerekiyor.
Ankara hukuk bürosu ile beraber hayatımıza giriş yapan bu kalifiyeli avukatlar da hem akademik bilgi birikimleri hem de davalara yaklaşım biçimleri ile beraber pek çok sorunun ve anlaşmazlığın çözüm noktasında sizleri bekleyen meslek grupları arasında yer almayı başarmış durumdalar. Öyle ki artık avukatların farklı branşlara yönelmesi ve alanlarında başarıya ulaşma gayeleri ile beraber Ankara hukuk bürosu da çıkış yapan, popüler olan iş yerlerden biri haline dönüşmüş durumda. Dolayısı ile şikayet ettiğiniz, bilgi almak istediğiniz, sorun çözmek istediğiniz her konunun ışığında hukuk bürosuna danışmanız da imkanlar dâhilinde yer alıyor. Tabi ki davanızın ne olduğu ile alakalı olarak sizin ile ilgilenen avukatın da değiştiğine şahit olacaksınız.
- Published in Ankara Boşanma Avukatı, Ankara Hukuk Bürosu, Uncategorized @tr
Hukuk Bürosu Ankara
Haklı ve haksızın ayrılması konusunda en önemli güvencelerden bir tanesinin hatta en önemlisinin hukuk olduğunu söylemek çok zor olmayacaktır. Dolayısı ile hukuka duyulan güvenin de aslında avukatlar ve mahkemeler aracılığı ile hayatımıza giriş yaptığını da bu anlamda biraz daha detaylı analiz etmemiz elzem konuların başında gelmektedir. Hal bu şekilde olunca tabi ki hukuk büroları ve burada çalışan avukatların kalifiye ve nitelikleri de kendileri adına önemli rol oynayan faktörler arasında yer almayı sürdürmektedir. Hemen her avukatın kendisine ait bir bürosu olabileceği gibi farklı alanlarda akademik kariyerlerini sürdüren avukatların aynı hukuk bürosu içerisinde yer alması da son dönemde yaşanan gelişmelerin başında geliyor. Öyle ki artık boşanma, ceza, ticari mahkemelerin yer verdiği avukatların tek bir konu üzerinde eğilmeleri de oldukça güncel konu başlıklarından. Dolayısı ile bir konuda eğitim almamış olsa da kendini bu alanda yetiştirmiş bir avukatın varlığı ile beraber daha nitelikli bir dava süreci geçirilmesinin de önü tamamen açılmış durumda. Hukuk bürosu Ankara ekibinde yer alan avukatların tamamı da kariyerlerini bu yöne doğru kaydırmış ve alanlarında bilgi birikimlerini kazanım olarak hanelerine geçirmeyi başarmışlardır. Tabi ki avukat veya hukuk bürosu seçimi yaparken vatandaşların ve potansiyel müvekkillerin dikkat etmesi gereken olgulardan bir tanesi de bu olacaktır. Hukuk açısından bunun bir fayda politikası olduğunu da belirtebiliriz.
- Published in Avukat Ankara, Hukuk Bürosu Ankara
Ankara Boşanma Avukatı
Avukatlık mesleği geçmişten günümüze kadar hep göz önünde olan bir meslek grubu olarak ifade edilebilir. Nitekim bu meslek grubu içerisinde oldukça fazla değişen ve bileşen olması da bu mesleği çekici yapan tarafların başında gelmektedir. Öyle ki artık avukatların aldıkları maaştan girmiş oldukları mahkemelere kadar pek çok etmenin bu konuda baş rol oynadığını da söylemek çok yanlış bir söylem olmayacaktır. Dolayısı ile avukatlığı biraz daha soyut gerçeklerden çıkarıp somut varlıklara dökmenin mümkün olduğu da aslında bu konumuzu oluşturmanın en önemli faktörlerden bir tanesi.
Zira her avukatın kendi meslek grubu içerisinde başarı elde edebilmesi adına yapmış olduğu belirli ayrımlardan da bu aşamada bahsetmek gerekiyor. Ankara boşanma avukatları da bu alana yönelerek yapmış oldukları akademik kariyerlerin üstüne bir yenisini eklemek üzere harekete geçmiş durumdalar. Uzun bir süredir gündemde olan avukatların departman ayrılığı ile ilintili olan bu konuda bu aşamada detay vermemiz gereken başlıklardan. Özellikle boşanma avukatlarının yapmış olduğu sunular, savunmalar, akılcı yaklaşımlar ve mantıklı fikir önerileri de tabi ki insanların ilgilendiği konulardan bazıları olarak lanse edilebilir. Bu sayede insanların da boşanma süreçleri ile bağlantılı olan pek çok detayın da önem arz ettiğini belirtmek gerekiyor. Hal bu şekilde iken iki tarafında kendi gerçekleri ve kanıtları ile beraber avukatlara başvurması ve sorunsuz bir süreç geçirmeleri de esas amaçlardan.
- Published in Ankara Boşanma Avukatı, Avukat Ankara
TEMİNAT SENEDİ
TEMİNAT SENEDİ
Teminat Senedi Nedir?
Taraflar arasında akdedilmiş bir sözleşmede, yüklenicinin taahhüt ettiği malın veya hizmetin vb. edimlerin eksiksiz bir biçimde yapılacağı; edimlerin hiç veya eksik yerine getirilmesi halinde yüklenicinin belirlenmiş bir alacak tutarı ile sorumlu tutulmasını sağlayan senet türüne teminat senedi denilmektedir.
Teminat Senedinin Üzerinde İbare Yazması Gerekli midir?
Bir bononun teminat olarak verildiğinin kabulü için, o bono üzerinde teminat ibaresinin bulunması zorunluluğu yoktur. Söz konusu bono üzerindeki teminat ibaresi, neyin teminatı olduğunun açıkça gösterilmesi halinde geçerli olacaktır. Aksine, bir bononun üzerinde yalnızca “Teminat Senedi” yazılmış olması, o senedin teminat senedi olduğunu göstermez. Teminat senedi şartları taşımayan senet, borç ikrarı içeren bir kambiyo senedi olmaya devam edecektir.
Senedin Üzerinde “Teminat Senedi” Yazmıyorsa O Senedin Teminat Senedi Olduğunu Nasıl İspat Edilir?
Kambiyo senedinin üzerinde açık bir ibarenin bulunmadığı durumlarda, o senedin teminat senedi olduğunu gösterir ve taraflarca imzalanmış yazılı bir belgenin olması gerekmektedir. Yazılı belgede bononun teminat senedi olarak verildiğine ilişkin bir ibare, senedin vadesi, keşide tarihi ve tutar bilgilerinin bulunması gerekmektedir.
Yukarıdaki kısa açıklamalar aydınlatma amacı taşımakta olup, somut hukuki durumlara çözüm teşkil etmemektedir. Karşılaşacağınız hukuki sorunlar için bir avukata danışmanızı tavsiye ederiz.
Kılıç Hukuk Bürosu
Örnek Yargıtay kararı aşağıdadır.
T.C.
YARGITAY
12. HUKUK DAIRESI
ESAS NO: 2016/18980
KARAR NO: 2017/10974
KARAR TARIHI: 19.9.2017
Yukarıda tarih ve numarası yazılı mahkeme kararının müddeti içinde temyizen tetkikinin borçlu tarafından istenmesi üzerine bu işle ilgili dosya mahallinden Daireye gönderilmiş olup, dava dosyası için Tetkik Hakimi … tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve dosya içerisindeki tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp düşünüldü:
Alacaklı tarafından borçlu aleyhine bonoya dayalı olarak genel haciz yoluyla yapılan ilamsız takipte örnek 7 ödeme emrinin tebliği üzerine borçlunun teminat amacıyla verilen senedin takibe konulduğundan bahisle borca itirazı üzerine takibin durdurulmasına karar verildiği, alacaklının itirazın kaldırılması istemi ile icra mahkemesine başvurduğu, mahkemece, takibe dayanak senedin taraflar arasındaki sözleşmede bahsi geçen senet olduğuna dair ayırt edici özelliklerinin belirtilmediği ve teminat senedi iddiasının yazılı delille ispat edilemediği gerekçesiyle itirazın kaldırılmasına hükmedildiği anlaşılmaktadır.
Bir bononun teminat olarak verildiğinin kabulü için, o bono üzerinde teminat ibaresinin bulunması zorunluluğu yoktur. Kaldı ki, bono üzerindeki teminat ibaresi neyin teminatı olduğunun ayrıca açıklanmadığı sürece bononun başlı başına teminat bonosu olduğunu göstermez. Diğer yandan teminat iddiasının kabulü için bu hususun taraflarca ayrı bir sözleşmede belirtilmesi de zorunlu değildir.
Ayrıca takip dayanağı senedin teminat senedi olduğu iddiasının, hangi ilişkinin teminatı olduğu senet üzerine yazılmak suretiyle ya da yazılı bir belge ile ispatlanması gerekir. (HGK’nın 14.03.2001 tarih ve 2001/12-233 E., 2001/257 K. sayılı ve yine HGK’nın 20.06.2001 T. ve 2001/12-496 sayılı kararları).
Somut olayda, takip konusu bononun tarafları ile borçlunun dayandığı bila tarihli sözleşmenin taraflarının aynı olduğu, ayrıca sözleşmede bahsi geçen ve taraflar arasındaki satım ilişkisi nedeniyle Borçlu …’den 41.000,00 TL teminat karşılığında alınan 15.11.2014 düzenleme tarihli senedin, takibe konu senedin düzenleme tarihi ve bedeliyle aynı olduğu görülmekle, senedin aradaki sözleşmeye binaen teminat amacıyla verildiği anlaşılmış olup, alacağın varlığı, miktarı ve tahsilinin gerekip gerekmediği yargılamayı zorunlu kılmaktadır.
O halde mahkemece, alacağın tahsili yargılamayı gerektirdiğinden itirazın kaldırılması isteminin reddi yerine yazılı şekilde kabulü yönünde hüküm tesisi isabetsizdir.
SONUÇ : Borçlunun temyiz itirazlarının kabulü ile mahkeme kararının yukarıda yazılı nedenlerle İİK’nın 366 ve HUMK’un 428. maddeleri uyarınca (BOZULMASINA), peşin alınan harcın istek halinde iadesine, ilamın tebliğinden itibaren 10 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 19.09.2017 gününde oybirliğiyle karar verildi.
- Published in İCRA HUKUKU, TİCARET HUKUKU
KEFALET SÖZLEŞMESİ ve İCRA KEFİLLİĞİ
KEFALET SÖZLEŞMESİ ve İCRA KEFİLLİĞİ
Kefalet sözleşmesi, alacaklı ile bir başkasının borcuna kefil olacak kişi arasında yazılı olarak yapılan ve borçlunun borcunu ödememesi durumunda kefile yöneltilebilen borç ilişkini doğuran sözleşme tipidir.
Kefalet sözleşmesinde taraf veya icra kefili olabilmek için eşlerden birinin rızası olmalı ve kefalet sözleşmesi yazılı, sorumlu olunacak tutar belirli ve tarihin yazılı olması gerekmektedir. Şöyle ki:
EŞLERDEN BİRİNİN RIZASI OLMADIKÇA İCRA KEFİLİ OLUNAMAZ
6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 584/1. maddesinde yer alan “Eşlerden biri mahkemece verilmiş bir ayrılık kararı olmadıkça veya yasal olarak ayrı yaşama hakkı doğmadıkça, ancak diğerinin yazılı rızasıyla kefil olabilir; bu rızanın sözleşmenin kurulmasından önce ya da en geç kurulması anında verilmiş olması şarttır.
KEFALET SÖZLEŞMESİ YAZILI ŞEKİLDE OLMALI VE KEFALET TARİHİ VE TUTARI BELİRLİ OLMALI
6098 sayılı Borçlar Kanunu’nun 583/1. maddesinde yer alan “Kefalet sözleşmesi, yazılı şekilde yapılmadıkça ve kefilin sorumlu olacağı azamî miktar ile kefalet tarihi belirtilmedikçe geçerli olmaz. Kefilin, sorumlu olduğu azamî miktarı, kefalet tarihini ve müteselsil kefil olması durumunda, bu sıfatla veya bu anlama gelen herhangi bir ifadeyle yükümlülük altına girdiğini kefalet sözleşmesinde kendi el yazısıyla belirtmesi şarttır.”
Yukarıdaki kısa açıklamalar aydınlatma amacı taşımakta olup, somut hukuki durumlara çözüm teşkil etmemektedir. Karşılaşacağınız hukuki sorunlar için bir avukata danışmanızı tavsiye ederiz.
Kılıç Hukuk Bürosu
Örnek Yargıtay kararları aşağıdadır.
T.C.
YARGITAY
CEZA DAİRESİ
ESAS NO : 2017/3271
KARAR NO : 2017/5188
TEBLİĞNAME NO : KYB – 2017/24003
Borçlunun ödeme şartını ihlâli suçundan sanık C…’ın, 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun 340. maddesi gereğince 3 aya kadar tazyik hapsi ile cezalandırılmasına dair Ordu İcra Ceza Mahkemesinin 19/10/2016 tarihli ve 2016/317 esas, 2016/855 sayılı kararına karşı yapılan itirazın reddine ilişkin Ordu 4. Asliye Ceza Mahkemesinin 22/11/2016 tarihli ve 2016/147 değişik iş sayılı kararı aleyhine Adalet Bakanlığının 09/04/2017 gün ve 94660652-105-52-2190-2017-Kyb sayılı kanun yararına bozma istemini içeren yazısı ekindeki dava dosyası Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 18/04/2017 gün ve KYB.2017/24003 sayılı ihbarnamesi ile dairemize gönderilmekle okundu.
Anılan ihbarnamede;
Dosya kapsamına göre, icra kefili olan sanık tarafından 25/11/2015 tarihinde ödeme taahhüdünde bulunulduğu, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 584/1. maddesinde yeralan “Eşlerden biri mahkemece verilmiş bir ayrılık kararı olmadıkça veya yasal olarak ayrı yaşama hakkı doğmadıkça, ancak diğerinin yazılı rızasıyla kefil olabilir; bu rızanın sözleşmenin kurulmasından önce ya da en geç kurulması anında verilmiş olması şarttır.” şeklindeki düzenlemeye nazaran, dosya içerisinde mevcut nüfus kaydına göre taahhüt tarihinde evli olan sanığın eşinin kefalet işlemi öncesinde veya icra kefilliği sırasında rızasının alınıp alınmadığının belirtilmemesi nedeniyle geçerli bir kefalet işlemi dolayısıyla hukuken geçerli bir ödeme taahhüdü bulunmadığından, taahhüdün geçerli olmadığı anlaşılmakla, sanığın üzerine atılı suçun unsurlarının oluşmaması nedeniyle itirazın kabulüne karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde reddine karar verilmesinde isabet görülmediği gerekçesiyle 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 309. maddesi uyarınca anılan kararın kanun yararına bozulması isteminde bulunulmakla gereği görüşülüp düşünüldü;
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının kanun yararına bozma istemine dayanan ihbarname içeriği yerinde görüldüğünden, Ordu 4. Asliye Ceza Mahkemesinin 22/11/2016 tarihli ve 2016/147 değişik iş sayılı kararının CMK’nın 309/4-d maddesi uyarınca BOZULMASINA, sanık hakkında ödeme şartını ihlal eyleminden dolayı hükmolunan tazyik hapsinin kaldırılmasına, 01/06/2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
T.C
YARGITAY
HUKUK DAİRESİ
ESAS NO :2019/8745
KARAR NO :2019/11943
KARAR TARİHİ :03/07/2019
Eşlerden biri mahkemece verilmiş bir ayrılık kararı olmadıkça veya yasal olarak ayrı yaşama hakkı doğmadıkça, ancak diğerinin yazılı rızasıyla kefil olabilir.
Borçlunun ödeme şartını ihlâl suçundan sanıklar … ve…’in, 2004 sayılı İcra ve İflâs Kanunu’nun 340. maddesi gereğince 3 aya kadar tazyik hapsi cezası ile cezalandırılmalarına dair … İcra Ceza Mahkemesinin 27/12/2018 tarihli ve 2018/134 esas, 2018/148 sayılı kararına yönelik itirazın reddine dair … Asliye Ceza Mahkemesinin 15/03/2019 tarihli ve 2019/20 değişik iş sayılı kararı aleyhine Adalet Bakanlığının 23/05/2019 gün ve 94660652-105-45-6820-2019-Kyb sayılı kanun yararına bozma istemini içeren yazısı ekindeki dava dosyası Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 29/05/2019 gün ve KYB.2019-58272 sayılı ihbarnamesi ile Dairemize gönderilmekle okundu.
Anılan ihbarnamede;
1- Benzer bir olaya ilişkin Yargıtay 19. Ceza Dairesinin 09/06/2016 tarihli ve 2016/3298 esas, 2016/19382 karar sayılı ilâmında da belirtildiği üzere, 6098 sayılı Borçlar Kanunu’nun 583/1. maddesinde yer alan “Kefalet sözleşmesi, yazılı şekilde yapılmadıkça ve kefilin sorumlu olacağı azamî miktar ile kefalet tarihi belirtilmedikçe geçerli olmaz. Kefilin, sorumlu olduğu azamî miktarı, kefalet tarihini ve müteselsil kefil olması durumunda, bu sıfatla veya bu anlama gelen herhangi bir ifadeyle yükümlülük altına girdiğini kefalet sözleşmesinde kendi el yazısıyla belirtmesi şarttır.” şeklindeki hüküm dikkate alındığında, sanıkların … İcra Müdürlüğü’nün 2018/296 takip sayılı dosyasındaki borcun tamamını üstlendiklerine dair 27/09/2017 tarihli dilekçelerin icra kefalet tutanağı olduğu değerlendirilerek yapılan incelemede, sanıkların imzaları haricinde borcu üstlendiklerine ilişkin kefalet tutanağında kendi el yazıları ile yazılmış herhangi bir ibarenin bulunmadığı,
2- Yine benzer bir olaya ilişkin Yargıtay 19. Ceza Dairesinin 01/06/2017 tarihli ve 2017/3271 esas, 2017/5188 karar sayılı ilâmında yer alan, “… İcra kefili olan sanık tarafından … tarihinde ödeme taahhüdünde bulunulduğu, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 584/1. maddesinde yer alan “Eşlerden biri mahkemece verilmiş bir ayrılık kararı olmadıkça veya yasal olarak ayrı yaşama hakkı doğmadıkça, ancak diğerinin yazılı rızasıyla kefil olabilir; bu rızanın sözleşmenin kurulmasından önce ya da en geç kurulması anında verilmiş olması şarttır.” şeklindeki düzenlemeye nazaran, dosya içerisinde mevcut nüfus kaydına göre taahhüt tarihinde evli olan sanığın eşinin kefalet işlemi öncesinde veya icra kefilliği sırasında rızasının alınıp alınmadığının belirtilmemesi nedeniyle geçerli bir kefalet işlemi dolayısıyla hukuken geçerli bir ödeme taahhüdü bulunmadığından, taahhüdün geçerli olmadığı anlaşılmakla, sanığın üzerine atılı suçun unsurlarının oluşmaması nedeniyle itirazın kabulüne karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde reddine karar verilmesinde isabet görülmediği” şeklindeki açıklamalara nazaran, dosya içerisinde mevcut nüfus kaydına göre taahhüt tarihinde evli olan sanık…’in eşinin kefalet işlemi öncesinde veya icra kefilliği sırasında rızasının alınıp alınmadığının belirtilmemesi karşısında, sanığın icra kefilliğinin ve icra kefalet sözleşmesine dayanılarak verilen taahhüdün geçersiz olduğu, Gözetilmeden, sanıkların beraatlerine karar verilmesi gerektiği cihetle, itirazın kabulü yerine yazılı şekilde reddine karar verilmesinde, isabet görülmediği gerekçesiyle 5271 Sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 309.maddesi uyarınca anılan kararın kanun yararına bozulması isteminde bulunulmakla gereği görüşülüp düşünüldü;
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının kanun yararına bozma istemine dayanan ihbarname içeriği yerinde görüldüğünden, … Asliye Ceza Mahkemesinin 15/03/2019 tarihli ve 2019/20 değişik iş sayılı kararının CMK’nın 309/4-d maddesi uyarınca BOZULMASINA, sanık hakkında ödeme şartını ihlal eyleminden dolayı hükmolunan tazyik hapsinin kaldırılmasına; 03/07/2019 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.
T.C.
YARGITAY
CEZA DAİRESİ
ESAS NO : 2016/3298
KARAR NO : 2016/19382
KARAR TARİHİ : 09/06/2016
Borçlunun ödeme şartını ihlâli suçundan sanık …’in, 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun 340. maddesi gereğince 3 aya kadar tazyik hapsi ile cezalandırılmasına dair … 4. İcra Ceza Mahkemesinin 16/07/2014 tarihli ve 2014/470 esas, 2014/829 sayılı kararına karşı yapılan itirazın reddine ilişkin … 5. İcra Ceza Mahkemesinin 17/10/2014 tarihli ve 2014/403 değişik iş sayılı kararı aleyhine Adalet Bakanlığının 22/02/2016 gün ve 15247 sayılı kanun yararına bozma istemini içeren yazısı ekindeki dava dosyası Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 09/03/2016 gün ve KYB. 2016-94100 sayılı ihbarnamesi ile daireye verilmekle okundu.
Anılan ihbarnamede;
Dosya kapsamına göre, benzer bir olaya ilişkin Yargıtay 12. Hukuk Dairesinin 08/05/2014 tarihli ve 2014/10685-13708 sayılı ilamında, “…Öte yandan, 6098 Sayılı TBK’nun 583. maddesinin birinci fıkrasında; Kefalet sözleşmesi, yazılı şekilde yapılmadıkça ve kefilin sorumlu olacağı azami miktar ile kefalet tarihi belirtilmedikçe geçerli olmaz. Kefilin, sorumlu olduğu azami miktarı, kefalet tarihini ve müteselsil kefil olması durumunda, bu sıfatla veya bu anlama gelen herhangi bir ifadeyle yükümlülük altına girdiğini kefalet sözleşmesinde kendi el yazısı ile belirtmesi şarttır hükmüne yer verilmiştir. İİK’nın 38. maddesinde ise, ilam mahiyetini haiz belgeler arasında sayılmış olan icra kefaleti, bu maddenin son fıkrasına göre müteselsil kefalet hükmündedir. Dolayısıyla Türk Borçlar Kanunu’nun 583. maddesi hükmü icra kefaletleri için de geçerlik şartıdır. Somut olayda, 6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun yürürlüğünden sonra 18.04.2013 tarihinde …3. İcra Müdürlüğü’nün 2013/2033 Esas sayılı dosyasından yapılan hacizde, şikayetçi .. dosya borcuna icra kefili olmuştur. İcra kefilliğine ilişkin düzenlemeler ilamların icrasına ilişkin hükümlere tâbi olup, buna ilişkin başvurular da ilama aykırılık iddiası niteliğinde olduğundan İİK’nun 16/2. maddesi uyarınca süresiz şikayete tâbidir. Yine, usulüne uygun icra kefaleti olsa dahi hakkında takip yapılan borçlu yönünden takip kesinleşmedikçe icra kefiline icra emri çıkarılamayacağı da unutulmamalıdır… şeklinde belirtildiği üzere, dosyanın asıl borçlusuna ilişkin takip kesinleşmeden icra kefili olan sanık hakkında icra emri çıkartıldığı, sanığın vermiş olduğu kefalette yükümlülük altına girdiğini el yazısıyla yazıp imzalamadığı, sanığın yasal faiz ve tüm ferileri ile birlikte takip borcunun tamamına icra kefili olduğunu belirtmesine rağmen icra kefilinin sorumlu olduğu azami miktarın belirlenmesi gerektiğinin gözetilmemesi karşısında, itirazın bu yönlerden kabulü yerine, yazılı şekilde reddine karar verilmesinde isabet görülmediği gerekçesiyle 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 309. maddesi uyarınca anılan kararın kanun yararına bozulması isteminde bulunulmakla gereği görüşülüp düşünüldü;
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının kanun yararına bozma istemine dayanan ihbarname içeriği yerinde görüldüğünden … 5. İcra Ceza Mahkemesinin 17/10/2014 tarihli ve 2014/403 değişik iş sayılı kararının CMK’nın 309/4-d maddesi uyarınca BOZULMASINA, sanık hakkında hükmolunan tazyik hapsi cezasının kaldırılmasına, 09/06/2016 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.
T.C.
YARGITAY
CEZA DAİRESİ
ESAS NO : 2018/3337
KARAR NO : 2018/8051
KARAR TARİHİ : 04/07/2018
Borçlunun ödeme şartını ihlâli suçundan sanık …’ın, 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun 340. maddesi gereğince 2 aya kadar tazyik hapsi ile cezalandırılmasına dair Konya 4. İcra Ceza Mahkemesinin 19/09/2017 tarihli ve 2017/655 Esas, 2017/1041 Karar sayılı kararına karşı yapılan itirazın reddine ilişkin Konya 1. İcra Ceza Mahkemesinin 06/10/2017 tarihli ve 2017/183 Değişik İş sayılı kararı aleyhine Adalet Bakanlığının 08/05/2018 gün ve 94660652-105-42-1196-2018-Kyb sayılı kanun yararına bozma istemini içeren yazısı ekindeki dava dosyası Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 15/05/2018 gün ve KYB.2018/40513 sayılı ihbarnamesi ile Dairemize gönderilmekle okundu.
Anılan ihbarnamede;
Dosya kapsamına göre, benzer bir olaya ilişkin Yargıtay 19. Ceza Dairesinin 09/06/2016 tarihli ve 2016/3298 Esas, 2016/19382 Karar sayılı ilâmında da belirtildiği üzere, 6098 sayılı Borçlar Kanunu’nun 583/1. maddesinde yer alan “Kefalet sözleşmesi, yazılı şekilde yapılmadıkça ve kefilin sorumlu olacağı azamî miktar ile kefalet tarihi belirtilmedikçe geçerli olmaz. Kefilin, sorumlu olduğu azamî miktarı, kefalet tarihini ve müteselsil kefil olması durumunda, bu sıfatla veya bu anlama gelen herhangi bir ifadeyle yükümlülük altına girdiğini kefalet sözleşmesinde kendi el yazısıyla belirtmesi şarttır.” şeklindeki hüküm dikkate alındığında, dosya içinde bulunan sanık …’ın, Öz …. İnş. Taah. Müh. Gıda Nak. Tem. Hizm. Tur. İth. İhr. San. ve Tic. Ltd. Şti. isimli şirketin borçlarına yönelik kendisine gönderilen haciz ihbarnamelerindeki borcu üstlendiğine dair 02/02/2017 tarihli tutanağın icra kefalet tutanağı olduğu değerlendirilerek yapılan incelemede, sanığın imzası haricinde borcu üstlendiğine ilişkin kefalet tutanağında kendi el yazısı ile yazılmış herhangi bir ibarenin bulunmaması ve yine 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 584/1. maddesinde yeralan “Eşlerden biri mahkemece verilmiş bir ayrılık kararı olmadıkça veya yasal olarak ayrı yaşama hakkı doğmadıkça, ancak diğerinin yazılı rızasıyla kefil olabilir; bu rızanın sözleşmenin kurulmasından önce ya da en geç kurulması anında verilmiş olması şarttır.” şeklindeki düzenlemeye nazaran, dosya içerisinde mevcut nüfus kaydına göre evli olan sanığın eşinin kefalet işlemi öncesinde veya icra kefilliği sırasında rızasının alınıp alınmadığının belirtilmemesi karşısında, sanığın icra kefilliğinin ve icra kefalet sözleşmesine dayanılarak verilen taahhüdün geçersiz olduğu cihetle, borçlu sanığın beraatine karar verilmesi gerektiği gözetilmeden, itirazın kabulü yerine yazılı şekilde reddine karar verilmesinde,
Kabule göre de;
2004 sayılı İcra ve İflâs Kanunu’nun 340. maddesinde yer alan, “111 inci madde mucibince veya alacaklının muvafakati ile icra dairesinde kararlaştırılan borcu ödeme şartını, makbul bir sebep olmaksızın ihlâl eden borçlunun, alacaklının şikâyeti üzerine, üç aya kadar tazyik hapsine karar verilir.” şeklindeki hüküm karşısında sanığın 2 aya kadar tazyik hapsi cezası ile cezalandırılmasına karar verilmesinde, isabet görülmediği gerekçesiyle 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 309. maddesi uyarınca anılan kararın kanun yararına bozulması isteminde bulunulmakla gereği görüşülüp düşünüldü;
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının kanun yararına bozma istemine dayanan ihbarname içeriği yerinde görüldüğünden, Konya 1. İcra Ceza Mahkemesinin 06/10/2017 tarihli ve 2017/183 Değişik İş sayılı kararının CMK’nın 309/4-d maddesi uyarınca BOZULMASINA, sanık hakkında ödeme şartını ihlal eyleminden dolayı hükmolunan tazyik hapsinin kaldırılmasına, 04/07/2018 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.
- Published in İCRA HUKUKU
Ankara Avukat
Avukat denilince insanların aklına genel olarak ön yargılar ve korku dolu ifadeler gelecektir. Nitekim bu kadar kapsamlı bir meslek için tabi ki belirli durumları göz önünde bulundurmanız ve ona göre bir tercih yapmanız da istenecektir. Ankara avukatları arasında yer alan belirli meslek sahipleri de tabi ki bu anlamda sizi temin edecek önemli bir potansiyele sahip olmaları ile biliniyorlar. Dolayısı ile bir avukat ile anlaşma yaptığınız zaman öncelikli olarak bakmanız gereken belirli noktalar olduğunu da görmezden gelmemeniz bu noktada elzem olacaktır.
Zira her avukatın her dava karşısında benzer reaksiyonlar vermeyeceği, nasıl bir savunma hazırlayacağı veya derdinizi ne şekilde ifade edebildiği de dikkat edilmesi gereken faktörler arasında yerini almış durumda. Hemen her avukatın farklı branşlar içerisinde mesleklerini yaptığını ve bunun getirilerinin de aslında çok daha avantajlı olduğunu da unutmadan yola devam etmek veya buna yönelik iş çıkarmak da tabi ki kıymetli bir konumda varlığını sürdürüyor. Hal bu şekilde olunca Ankara avukatları arasında bulacağınız deneyimli, ön görü sahibi, ne ifade ettiğini bilen, nasıl davranışlar içerisinde hakimi etkileyeceğinin farkında olan pek çok avukatın olduğunu da bu aşamada söylemek çok yanlış olmayacaktır. Her avukatın farklı tarzı ve yönelimi olabileceği gibi bunun yansımalarının da son derece detaylı bir şekilde etüt edilmesi ve buna göre davranılması da gerekmektedir.
- Published in Ankara Avukat, Uncategorized @tr
BIÇAK PARASI, RÜŞVET, İRTİKAP, GÜVENİ KÖTÜYE KULLANMA
BIÇAK PARASI, AMELİYAT PARASI RÜŞVET, İRTİKAP, GÜVENİ KÖTÜYE KULLANMA
Söz konusu makale, doktorlar aleyhine başlatılan ceza yargılamasında; bıçak parası, ameliyat parası adı altında alınan paranın rüşvet (TCK Md. 252), irtikap (TCK Md. 250) veya güveni kötüye kullanma suçunu (TCK Md. 257) oluşturup oluşturmadığını değerlendirilecektir.
Bıçak Parası Suç mudur?
Bıçak parası veya ameliyat parası adı altında gayri resmi olarak para almak TCK kapsamında suç teşkil etmektedir. Ancak söz konusu suçun rüşvet mi, icbar suretiyle irtikap mı yoksa görevi kötüye kullanma mı olacağı konusu tartışmalara sebebiyet vermektedir.
Doktorların Yargılanabilmesi İçin Lüzum-u Muhakeme Kararı Gereklidir.
2547 S.K. Md. 53 kapsamında Lüzum-u Muhakeme Kararı; kadrolu ve sözleşmeli öğretim elemanlarının ve bu kuruluş ve kurumların 657 sayılı Devlet Memurları Kanununa tabi memurlarının görevleri dolayısıyla ya da görevlerini yaptıkları sırada işledikleri ileri sürülen suçlar hakkında ceza yargılaması yapılabilmesi ve cezaya hükmedilebilmesi için amirleri tarafından verilmesi gereken yargılama izni kararıdır.
Lüzum-u muhakeme kararı verilebilmesi için hakkında işlem yapılmak istenen doktor aleyhine Cezai Soruşturma Kurulu kurulur. Kurul tahkikatın sonunda lüzum-u muhakeme kararı verebileceği gibi men-i muhakeme kararı da verebilir.
Lüzum-u Muhakeme Kararı Olmadan Savcılık Kovuşturma Yapabilir mi?
İstisnai olmakla beraber evet. Lüzum-u muhakeme kararı olmaksızın kovuşturmanın doğrudan cumhuriyet savcılıkları tarafından yapılabilmesi için:
- Anayasal Suçlar Hali,
- Ağır Cezayı Gerektiren Suçüstü Hallerinden birisi bulunmalıdır.
Yukarıda belirtilen iki durum haricinde cumhuriyet savcılıkları doğrudan soruşturma yapamaz; lüzum-u muhakeme kararına ihtiyaç duyarlar.
Ağır Cezayı Gerektiren “Suçüstü” Halinde Özgür İrade Şartı
Önemle vurgulamak gerekir ki Kanun yalnızca ağır ceza yargılamasını gerektiren bir suçun varlığını kabul etmemektedir. Ağır cezayı gerektiren suç ile beraber suçun suçüstü halini birlikte vurgulamıştır.
Söz konusu şartlarda suçüstü halini iyi değerlendirmek gerekmektedir. Yargıtay 5.Ceza Dairesinin 08.01.2013 gün ve E:2012/9703,K:2013/38 sayılı kararında “Gerçekte para vermek istemeyen müştekinin konuyu emniyete bildirdiği, seri numaraları alınan 5.500,00 TL’nin kollukça sanığın üzerinden ele geçirildiği ,suçüstü tutanağı, tanık anlatımları …ile anlaşılmakla müştekinin esasında teklifi kabul etmemekle beraber suçüstü yapılması için kabul etmiş görüntüsü verip sanığı yakalattığı taraflar arasında özgür iradeleri ile yapılmış bir rüşvet anlaşmasının gerçekleşmediği” denilerek suçüstü halinin özgür irade ile yapılmasını; tasarlanmaması gerektiğini vurgulamaktadır.
Bıçak Parası Suçu Rüşvet midir? İrtikap mıdır? Görevi Kötüye Kullanma mıdır?
Uygulamada bıçak parası veya ameliyat parası için üç cezaya hükmedilebilmektedir. Bunlar, rüşvet, irtikap ve görevi kötüye kullanmadır. Şimdi teker teker bu ceza türlerinin bıçak parası suçuna uygulanabilir olup olmadıklarını inceleyeceğiz.
1-Rüşvet
Her ne kadar kamu görevlisi sayılan doktorların bıçak parası alması 765 S. Eski TCK kapsamında rüşvet olarak kabul edilmiş ise de 5237 S. Yeni TCK ile rüşvet suçunun kapsamından çıkartılmıştır. Nitekim Yargıtay 5. C.D. 07/11/2006 T. 2006/8318 E: – 8649 K. Sayılı ilamında bıçak parasının rüşvet olmayacağını ayrıntılı bir biçimde aktarmıştır. Günümüzde bıçak parası suçu, rüşvet olarak kabul görmediği yerleşmiş vaziyettedir.
2-İrtikap / İcbar Suretiyle İrtikap / İkna Suretiyle İrtikap ve Görevi Kötüye Kullanma
İrtikap tanımı Kanunda: “Görevinin sağladığı nüfuzu kötüye kullanmak suretiyle kendisine veya başkasına yarar sağlanmasına veya bu yolda vaatte bulunulmasına bir kimseyi icbar eden kamu görevlisi, beş yıldan on yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.” olarak geçmektedir. Bıçak parası suçu, uygulamada icbar suretiyle irtikap olarak karşımıza çıkmaktadır.
Görevi kötüye kullanma suçu Kanunda: “Görevinin gereklerine aykırı hareket etmek suretiyle, kişilerin mağduriyetine veya kamunun zararına neden olan ya da kişilere haksız bir menfaat sağlayan kamu görevlisi, altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.” olarak geçmektedir.
Yargıtay kararları ışığında bıçak parası halinin icbar suretiyle irtikap suçu veya görevi kötüye kullanma suçu sayılabilmesi için aşağıda belirtilen durumların incelenmesi gerekmektedir. Bunlar:
- Mağdurun iradesini baskı altında tutmaya elverişli olmak koşuluyla, doğrudan doğruya veya dolaylı biçimde yapılan her türlü zorlayıcı hareket,
- Manevi cebirin belli bir şiddete ulaşmış olması, ciddi olması,
- Mağdurun baskının etkisinden kolaylıkla kurtulma olanağının bulunmaması gerektiği[1]
- Tedavisi yapılan kişilerin hayati tehlikesinin bulunduğuna dair beyan ve delilin bulunması,
- Mağdurun başka bir doktor ya da sağlık kuruluşuna başvurma olanağının bulunması[2]
- Bıçak parasının ameliyattan önce veya sonra alınıp alınmadığı,
- Mağdurun hastaneye nasıl giriş yaptığı. Acilden mi, muayene yolu ile mi?
Söz konusu şartların cevapları her olayda değişiklik göstermektedir. Ancak irtikap suçu ile görevi kötüye kullanma suçunun farkı mağdurun zorda bırakılıp bırakılmadığı şartlarında düğümlenmektedir.
Uygulamada bıçak parası suçu, en çok irtikap ve güveni kötüye kullanma suçu olarak karşımıza çıkmaktadır. Söz konusu suçlar arasında çok ciddi yaptırım farklılığı bulunmaktadır. Görevi kötüye kullanma suçu altı aydan iki yıla kadar hapis cezasına hükmederken irtikap suçundan hapis cezasının üst haddi on yıldır. Bu sebeple suçun vasfı her olayda farklılık göstermekte olduğu için çok iyi incelenmesi gerekmektedir.
Görevi Kötüye Kullanma veya İrtikap Suçundan Ceza Alan Doktor Mesleğine Devam Edebilir Mi?
657 S. Devlet Memurları Kanunun 48. Maddesi hangi hallerde memuriyetin sonlanacağını belirtmektedir. İrtikap suçundan ceza alan doktor, cezanın kesinleşmesi halinde Kanun hükmü karşısında memurluğu sona erecektir. Ancak ceza davası neticesinde yargılanan doktorun görevi kötüye kullanma kapsamında ceza alması memuriyete mâni değildir. Kanunun Md.48/A-5 kapsamında görevi kötüye kullanma suçu memuriyete engel teşkil etmemektedir.
Yukarıdaki kısa açıklamalar aydınlatma amacı taşımakta olup, somut hukuki durumlara çözüm teşkil etmemektedir. Karşılaşacağınız hukuki sorunlar için bir avukata danışmanızı tavsiye ederiz.
Kılıç Hukuk Bürosu
[1] Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 30.03.2010 gün ve E:2009-5-167,2010/70 Sayılı Kararı.
[2] Yargıtay 5.Ceza Dairesinin 10.11.2014 gün ve E:2013/9419, K:2014/10624 Sayılı Kararı
- Published in CEZA HUKUKU, TIP HUKUKU
Ankara Boşanma Avukatı
Avukatlık mesleği geçmişten günümüze kadar hep göz önünde olan bir meslek grubu olarak ifade edilebilir. Nitekim bu meslek grubu içerisinde oldukça fazla değişen ve bileşen olması da bu mesleği çekici yapan tarafların başında gelmektedir. Öyle ki artık avukatların aldıkları maaştan girmiş oldukları mahkemelere kadar pek çok etmenin bu konuda baş rol oynadığını da söylemek çok yanlış bir söylem olmayacaktır. Dolayısı ile avukatlığı biraz daha soyut gerçeklerden çıkarıp somut varlıklara dökmenin mümkün olduğu da aslında bu konumuzu oluşturmanın en önemli faktörlerden bir tanesi.
Zira her avukatın kendi meslek grubu içerisinde başarı elde edebilmesi adına yapmış olduğu belirli ayrımlardan da bu aşamada bahsetmek gerekiyor. Ankara boşanma avukatları da bu alana yönelerek yapmış oldukları akademik kariyerlerin üstüne bir yenisini eklemek üzere harekete geçmiş durumdalar. Uzun bir süredir gündemde olan avukatların departman ayrılığı ile ilintili olan bu konuda bu aşamada detay vermemiz gereken başlıklardan. Özellikle boşanma avukatlarının yapmış olduğu sunular, savunmalar, akılcı yaklaşımlar ve mantıklı fikir önerileri de tabi ki insanların ilgilendiği konulardan bazıları olarak lanse edilebilir. Bu sayede insanların da boşanma süreçleri ile bağlantılı olan pek çok detayın da önem arz ettiğini belirtmek gerekiyor. Hal bu şekilde iken iki tarafında kendi gerçekleri ve kanıtları ile beraber avukatlara başvurması ve sorunsuz bir süreç geçirmeleri de esas amaçlardan.
- Published in Ankara Avukat, Ankara Boşanma Avukatı, Ankara Hukuk Bürosu
Ankara Boşanma Avukatı
Boşanmak insanların tercih etmeyeceği bir süreç olsa da yolun sonuna gelinmiş bir evlilik için yapılması gereken tek şey olarak da ifade edebiliriz. Nitekim bu kadar boşanma olayının olduğu bir coğrafya içerisinde tabi ki bu konuda görev yapan avukatlara da detaylı bir yer vermek gerekiyor. Öyle ki artık avukatların aldıkları eğitim dışında farklı alanlara yönelmesinin ne kadar doğru bir sistemi işaret ettiği de son dönemde görülen davalar aracılığı ile şahit olunabilecek bir olgu olarak düşünülebilir. Her ne kadar insanların boşanma ile ilgili olarak farklı etmenleri devreye aldığı gözüküyor olsa da bu işi daha verimli bir sürece yayma da çok zor olmayacaktır.
Çocukların durumu, eşlerin mal paylaşımları, gayrimenkullerin hangi tarafa verileceği gibi pek çok alt başlık boşanma kavramı altında değerlendirilebilecek türden etmenler olarak söylenebilir. Durum bu şekilde olunca da tabi ki avukatlara biçilen rolün de ne kadar vasıflı ve nitelikli bir hukuki süreç olduğunu da anlamak gerekiyor. Ankara boşanma avukatları da işlerini layığı ile yapıyor olsalar da neticede ortada belirtilen bir dava için amaca ulaşmanın da farklı yönleri olduğunu tahmin etmek çok zor değildir. Dolayısı ile her iki tarafın da memnun kalacağı, huzurlu bir ayrılığın gerçekleşeceği ve haksız tarafın analiz edilebileceği bir dava sürecine de girmek bu avukatlar ile mümkün kılınıyor.
- Published in Ankara Boşanma Avukatı, Avukat Ankara