KORONA VİRÜSÜ SEBEBİYLE ERTELENMEYEN FUARLARDA KATILIMCILARIN ZARARININ TAZMİNİ
KORONA VİRÜSÜ SEBEBİYLE ERTELENMEYEN FUARLARDA KATILIMCILARIN ZARARININ TAZMİNİ
İlk olarak Çin’in Vuhan Eyaletinde 2020 yılı aralık ayının sonlarında ortaya çıkan ve hızla dünyaya yayılan yeni koronavirüs (COVID-19) Ülkemizde ilk olarak 10 Mart 2020 tarihinde görülmüştür. İlk vakanın görüldüğü tarih öncesinde gerek devlet tarafından gerekse vatandaşlar tarafından kişisel tedbirler alınmıştır. Devlet tarafından yurtdışından gelen kişilerin 14 gün boyunca raporlu sayılması gibi birçok tedbir alınmıştır. Tedbirler dışında Sağlık Bakanlığı tarafından hazırlanan 02/03/2020 tarihli yeni tip korona virüs (Kovid-19) bilgilendirme broşüründe kalabalık yerlere girilmemesi ve insanlar ile el sıkışması gibi yakınlıklara girilmemesi yönünde uyarılar yapılmıştır. Bu tedbirler ve uyarılar kapsamından insanların zaruri olmadıkça evden çıkmamaya başlamışlardır. 10/03/2020 tarihinde ilk vakanın görülmesinin ardından 11/03/2020 tarihinde Dünya Sağlık Örgütünün yeni koronavirüs (COVID-19)’u pandemi (Bir kıta, hatta tüm dünya yüzeyi gibi çok geniş bir alanda yayılan ve etkisini gösteren salgın hastalıklar için kullanılan addır.) olarak nitelendirilebileceğini duyurmasıyla bu tedirginlik hali artmıştır. Özellikle 10/03/2020 tarihinde ülkemizde ilk vakanın görülmesiyle birlikte sosyal izolasyon yaygınlaşmaya başlamış ve insanlar zorunlu olmadıkça evlerinden dışarı çıkmamaya başlamıştır. 12/03/2020 tarihinden itibaren devlet tarafından alınan tedbirlerin artması da sosyal izolasyonun yaygınlaşmasına yardımcı olmuştur.
Tüm bu sebepler altında birçok fuar ve etkinlik, ziyaretçi sayısının azlığını öngörerek etkinlik tarihlerini iptal etmiş veya ertelemiştir. Fakat ertelenmeyen fuarlarda katılımcı sayısının azaldığı ve bu sebeple katılımcıların satış yapamayarak zarara uğradığı gözlenmiştir. Bu yazımızda zarara uğrayan bu katılımcıların zararının tazmini yolları anlatılacaktır.
1)Katılımcının Zararı Nedir?
Katılımcılar çok sayıda ziyaretçi ile bir araya gelerek eserlerini/ürünlerini satmayı amaçlamaktadır. Fakat yukarıda belirtildiği üzere yeni korona virüs (COVID-19) sebebiyle alınan tedbirlerle birlikte sosyal izolasyon yaygınlaşmıştır. Bu sebeple yapılan fuarlar ve etkinliklere katılımın azaldığı gözlemlenmiştir. Fuarlara gelen ziyaretçi sayılarında düşüşler, katılımcıların hedefledikleri satış miktarına veya bağlantı imkanlarına ulaşamadıklarını göstermiştir. Söz konusu durumda katılımcıların zararı, normal koşullarda fuarda kazanılan veya fuar sebebi ile kazanılacak kazançtan mahrum kalınan değerdir.
2)Organizasyon Şirketlerinden Zararın Tazmini İstenebilir Mi?
Yeni Koronavirüs (COVID-19) ile birlikte insanlarda tedirginlik hali artış göstermiş ve virüsün 10/03/2020 tarihinde ülkemizde görülmesiyle birlikte vatandaşlarımız zaruri olmadıkça evden çıkmamaya başlamışlardır. Bu sebeple fuarlardaki ziyaretçi sayısında azalış görüleceği basiretli bir tüccar tarafından öngörülebilir bir durum olup salgın hastalık mücbir (zorunlu) sebep olarak gösterilerek fuarların ertelenmesi gerekmektedir. Korona virüsü sebep gösterilerek ertelenen birçok etkinlik yurtdışında ve ülkemizde görülmüştür. Örneğin 13/02/2020 tarihinde İspanya’nın Barselona kentinde yapmayı planladığı Mobil Dünya Kongresi’nin iptal edildiği duyurulmuştur. 17/02/2020 tarihinde İsviçre’nin Cenevre kentinde her yıl düzenlenen ve kendi alanının en büyük organizasyonu olan Uluslararası Buluşlar Fuarının 6 ay ertelendiği duyurulmuştur. Ülkemizde ise 04/03/2020 tarihinde 12-15 Mart tarihleri arasında yapılması planlanan Ortadoğu İnşaat Fuarı, korona virüsü salgını nedeni ile Eylül ayına ertelendiği duyurulmuştur. 05/03/2020 tarihinde ise Antalya’da yapılması planlanan Akdeniz İçin Birlik Parlamenter Asamblesi (AİBPA) Genel Kurul toplantısının ve 12-15 Mart tarihleri arasında yapılması planlanan Win Eurasia Fuarı’nın yeni koronavirüs (Kovid-19) sebebiyle ertelendiği duyurulmuştur. 11/03/2020 tarihinde ise TOGG’un 12 Mart’ta Gemlik’te düzenleyeceğini duyurduğu geniş katılımlı Yeniliğe Yolculuk-Gemlik Buluşmasını ileri bir tarihte yapmak üzere ertelemeye karar verdiği duyurulmuştur.
Bu sebeple katılımcıların zararlarının tazminini talep etmekle sorumlu olacak kişiler, basiretli bir tacir gibi fuarı ertelemesi gerekirken ertelemeyen kişilerdir. Fuarın yerini ve tarihini değiştirebilme yetkisine sahip kişiler Fuar Katılım Sözleşmelerinde belirtilmesi gerekli olup bu kişiler genellikle fuarın organizasyonundan sorumlu şirketlerdir.
3)Katılımcılar Hakkın Kötüye Kullanılması Yasağını Sebep Göstererek Zararlarının Tazminini İsteyebilir Mi?
Genellikle fuarın ertelenmesi yetkisine sahip olan organizasyon şirketleri katılımcılardan stant kira bedellerini etkinlik tarihinden önce almaktadırlar. Bu sebeple fuarlara gelen ziyaretçi sayılarının organizasyon şirketlerinin kazancında bir etkisi bulunmamaktadır. Fakat söz konusu ziyaretçilerin sayısı ürünlerini, projelerini, eserlerini satmak için fuara katılan katılımcılar açısından önem arz etmektedir. Fuarı ertelemeyen organizasyon şirketleri, fuarın ertelenmemesinden hiçbir zarar görmemiş veya çok az bir zarar ile karşılaşırken, fuara stant kiralayarak katılan kişi ve/veya kuruluşlar zarar görmüş veya zarar görme tehlikesi ile karşı karşıya kalmışlardır. Söz konusu bu durum hakkın kötüye kullanılması yasağına aykırılık teşkil etmektedir. Çünkü hak sahibinin hiçbir menfaat sağlamamış veya çok az bir menfaat sağlarken başkalarının zarar görmüş veya zarar görme tehlikesi ile karşı karşıya bulunmuş olması TMK 2/2’ye aykırılık teşkil etmektedir[1]. Başka bir deyişle birçok seçeneği olan kişinin kendi için fark etmeyeceği halde başkasının zararına yol açacak bir seçenekte ısrar etmesi hakkın kötüye kullanılmasına neden olacaktır. Bu sebeple katılımcıların TMK 2/2’de yer alan genel hüküm gereği zararlarının tazminini isteyebileceklerini düşünmekteyiz.
4)Görevli ve yetkili mahkeme neresidir?
Söz konusu davada görevli mahkemeler, asliye ticaret mahkemeleridir. Kişiler yerleşim yerlerindeki veya davalının yerleşim yeri mahkemesinde bu davayı açabilecekleri gibi fuarın olduğu yerde de bu davayı açabilirler.
5)Arabuluculuğa başvurmak zorunlu mudur?
01/01/2019 tarihi itibariyle ticari uyuşmazlıklar bakımından dava şartı olarak arabuluculuk getirilmiştir. Söz konusu davada görevli mahkeme asliye ticaret mahkemeleri olduğundan arabuluculuğa başvurulmak zorunludur.
6) Dava Zamanaşımı süresi nedir?
Zarar görenler tazminat istemini zararı ve tazminat yükümlüsünü öğrendiği tarihten başlayarak iki yıl içinde ve herhâlde fiilin işlendiği tarihten başlayarak on yıl içinde yapabilirler.
Yukarıdaki kısa açıklamalar aydınlatma amacı taşımakta olup, somut hukuki durumlara çözüm teşkil etmemektedir. Karşılaşacağınız hukuki sorunlar için bir avukata danışmanızı tavsiye ederiz.
Kılıç Hukuk Bürosu
[1] Medeni Hukuk’un Temel Kavramları, Prof Dr. Bilge ÖZTAN – Yargıtay Kararlarında Dürüstlük Kuralı ve Hakkın Kötüye Kullanılması Yasağı, Öğr. Gör. Talih UYAR
- Published in TAZMİNAT HUKUKU, TİCARET HUKUKU
ANLAŞMALI BOŞANMA DAVASI VE ANLAŞMALI BOŞANMA PROTOKOLÜ
ANLAŞMALI BOŞANMA
Medeni Kanuna göre eşler iki şekilde aralarındaki evlilik ilişkisine son verebilirler:
- Çekişmeli Boşanma
- Anlaşmalı Boşanma
Bu yazımızda anlaşmalı boşanma anlatılmaktadır.
1)Anlaşmalı Boşanma Nedir?
Anlaşmalı boşanma, eşlerin özgür iradeleriyle kendi aralarındaki evlilik ilişkisine son vermeleridir. Anlaşmalı boşanmayla eşlere basit ve önceden belirledikleri koşullarda, çabuk bir şekilde evlilik birliğini sona erdirmek olanağı tanınmaktadır.
2)Anlaşmalı Boşanmanın Şartları Nelerdir?
- Evliliğin en az bir yıl sürmüş olması,
- Eşlerin mahkemeye birlikte başvurması veya bir eşin diğerinin açtığı boşanma davasını kabul etmesi,
- Hakimin eşleri dinlemesi,
- Eşlerin anlaşması gerekmektedir.
3)Eşlerin Mahkemeye Birlikte Başvurması veya Bir Eşin Diğerinin Açtığı Boşanma Davasını Kabul Etmesi Ne Anlama Gelmektedir?
Eşlerin ortak bir dilekçe ile başvurmaları sonucu anlaşmalı boşanma gerçekleşebileceği gibi eşlerden birinin açmış olduğu dava diğer eş tarafından kabul edilerek de anlaşmalı boşanma gerçekleşebilmektedir.
4)Çekişmeli Devam Eden Bir Boşanma Davası Anlaşmalı Boşanma Davasına Çevrilebilir Mi?
Çekişmeli boşanma davası esnasında eşlerden diğerinin herhangi bir aşamada kabul etmesiyle birlikte dava anlaşmalı boşanmaya dönüşecektir. Tarafların boşanma iradelerini açıklayan protokolü mahkemeye sunmaları ya da duruşma esnasında anlaşma şartlarını duruşma zaptına geçirmeleri ile de anlaşmalı boşanma gerçekleşebilmektedir.
5)Hakim Eşleri Neden Dinlemektedir?
Burada hakim evlenmenin taraflar için çekilmez kılan nedeni araştırmakla görevli değildir. Burada eşlerden birinin (veya üçüncü kişinin) diğer eşi baskı altında tutup tutmadığı veya caiz olmayan bir şekilde onun iradesini etki altına alıp almadığı saptanmak istenmektedir. Hakim eşin iradesinin bozulduğunu tespit ederse boşanma talebini reddedecektir.
Belirtmek gerekir ki eşlerin bizzat dinlenmesi gerekmektedir. Eşlerin avukatları aracılığıyla dinlenmesi mümkün değildir.
6)Anlaşmanın İçeriğinde Neler Bulunması Gerekmektedir?
Taraflarca hazırlanan anlaşmalı boşanma protokolünün içerisinde mutlaka Tarafların boşanma kararı verdiklerine dair iradeleri bulunmalıdır.
Anlaşmalı boşanma protokolünde olması zorunlu unsurlardan birisi eşlerin ortak çocuklarıyla ilgili boşanmadan sonra çocuğun velayetinin hangi tarafta kalacağı, velayet kendisine kalmayan eş ile çocuk arasında ne şekilde kişisel ilişki kurulacağı ve çocuk için ödenecek iştirak nafakası hakkında bilgilerin bulunması gerekmektedir.
Anlaşmalı boşanma protokolünde olması zorunlu bir diğer konu ise mali konulardır. Eşler arasındaki düzenlenecek mali konulara, ilk olarak eşlerin birbirlerinden talep edebileceklerini belirttikleri maddi ve manevi tazminat ile yoksulluk nafakası talepleri girmektedir.[1] Nafaka ve tazminat konusunda eşlerin birbirlerinden bir beklentisi olmasa bile bu hususun protokolde belirtilmesi gerekmektedir. Mali konulardan olan taraflar sahip oldukları ortak malların ve kişisel eşyaların paylaşımıyla ilgili hususların da boşanma protokolünde belirtilmesi gerekmektedir.
Anlaşmalı boşanmaya ilişkin TMK m. 166/f. 3 hükmünde boşanmanın mali sonuçları ile çocukların velayeti hususunda anlaşma yapılması gerektiği belirtilse de, Kanun Koyucunun anlaşmada bulunması gerekli hususlar bakımından asgari bir düzenleme getirmiş olduğu kabul edilmelidir. Buna göre, taraflar sözleşmenin içeriğini kanunda belirtilmiş sınırlar çerçevesinde serbestçe düzenleyebileceklerdir. Bu şekilde kanunun izin verdiği başka hususlarda da düzenleme yapılması mümkün olmaktadır.[2]
7)Hakim Eşler Tarafından Hazırlanan Boşanma Protokolünü Değiştirebilir Mi?
Tarafların, hakime sunmuş oldukları protokol şartlarındaki tazminat, İştirak ve yoksulluk nafakası, çocukların velayeti, çocuklar ile kişisel münasebet gibi hususların hakim tarafından uygun bulunması gerekmektedir. Hakim tarafından protokolde yer alan şartları uygun bulunmaz ise hakim protokol şartlarında değişikliğe gidebilir. Belirtmek gerekir ki hakimin yapmış olduğu bu değişiklikler taraflarca kabul edilmesi durumunda anlaşmalı boşanma gerçekleşebilmektedir. Aksi durumda dava çekişmeli boşanma davası haline gelmektedir.
8)Görevli Mahkeme Neresidir?
Anlaşmalı boşanma davalarında görevli mahkeme aile mahkemeleridir. Aile mahkemesinin bulunmadığı il veya ilçelerde ise Asliye Hukuk Mahkemesi Aile Mahkemesi sıfatı ile görev yapmaktadır.
9)Yetkili Mahkeme Neresidir?
Çekişmeli boşanma davalarında yetkili mahkeme eşlerden birinin yerleşim yeri mahkemesi ile eşlerin son 6 ayda birlikte yaşadıkları yer mahkemesi olmakla birlikte anlaşmalı boşanma davalarında böyle bir zorunluluk bulunmamaktadır. Taraflar, mutabık kaldıkları herhangi bir yer mahkemesinde bu davayı açabilmektedirler.
10)Anlaşmalı Boşanma Protokol Örneği
Ekte, anlaşmalı boşanma protokolü örneğini bulabilirsiniz.
Yukarıdaki kısa açıklamalar aydınlatma amacı taşımakta olup, somut hukuki durumlara çözüm teşkil etmemektedir. Karşılaşacağınız hukuki sorunlar için bir avukata danışmanızı tavsiye ederiz.
Kılıç Hukuk Bürosu
[1] Özdemir, Nevzat, Türk-İsviçre Hukukunda Anlaşmalı Boşanma, İstanbul 2003, s. 159.
[2] Seçer, Öz, Anlaşmalı Boşanmada Eşlerin Yaptıkları Anlaşma, İnönü Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi Cilt:7 Sayı:2 Yıl 2016.
- Published in AİLE HUKUKU
BANKA VEYA KREDİ KARTININ KÖTÜYE KULLANILMASI SUÇU
BANKA VEYA KREDİ KARTININ KÖTÜYE KULLANILMASI SUÇU
Teknolojinin gelişmesine paralel olarak kanunlarda yeni suç tipleri oluşmaya başlamıştır. Bu suçlardan birisi de yazımıza konu olan banka veya kredi kartının kötüye kullanılması suçudur. TCK 245’de düzenlenen bu suç tipi madde gerekçesinde de belirtildiği üzere banka veya kredi kartlarının hukuka aykırı olarak kullanılması suretiyle bankaların veya kredi sahiplerinin zarara sokulmasını, bu yolla çıkar sağlanmasını önlemek ve failleri cezalandırmak amacıyla kaleme alınmıştır.
TCK 245 incelendiğinde maddede üç farklı suçun düzenlendiği söylenebilir:
1- Gerçek bir banka veya kredi kartını kötüye kullanmak.
2- Sahte banka veya kredi kartı üretmek, satmak, devretmek, satın almak veya kabul etmek.
3- Sahte bir banka veya kredi kartını kullanmak suretiyle kendisine veya başkasına yarar sağlamak.
- Gerçek Bir Banka Veya Kredi Kartını Kötüye Kullanmak
TCK 245/1 : Başkasına ait bir banka veya kredi kartını, her ne suretle olursa olsun ele geçiren veya elinde bulunduran kimse, kart sahibinin veya kartın kendisine verilmesi gereken kişinin rızası olmaksızın bunu kullanarak veya kullandırtarak kendisine veya başkasına yarar sağlarsa, üç yıldan altı yıla kadar hapis ve beş bin güne kadar adli para cezası ile cezalandırılır.
TCK 245. maddenin 1. Fıkrasında yer alan suçta başkasına ait bir banka veya kredi kartını her ne şekilde olsun ele geçirdikten sonra kart sahibinin rızasını almayıp kendisine veya bir başkasına hukuka aykırı yarar sağlayan kişinin cezalandırılacağı belirtilmektedir. Burada kişinin nasıl kartı ele geçirdiği önemli değildir. Önemli olan husus kart sahibinin rızası olmadan kendisine veya bir başkasına yarar sağlamasıdır. Banka veya kredi kartının hukuka aykırı olarak kullanılıp yarar sağlanması için failin kartı kendisi veya kendisi tarafından görevlendirilen bir başkası aracılığıyla kullanılmasının arasında hiçbir fark yoktur. Her iki durumda da suç gerçekleşmiş olacaktır.
-Hukuka Aykırı Yarar Nasıl Elde Edilir?
Hukuka aykırı yarar kredi kartından alışveriş yapılmasıyla, banka kartından para çekilmesi gibi yollarla elde edilebilir.
-Banka Veya Kredi Kartına Ait Bilgilerin Kullanılarak Hukuka Aykırı Yarar Elde Edilirse Söz Konusu Suç İşlenmiş Sayılır Mı?
5464 sayılı kanunca kredi kartı “nakit kullanımı gerekmeksizin mal ve hizmet alımı veya çekme olanağı sağlayan basılı kartı veya fiziki varlığı bulunmayan kart numarası” olarak tanımlanmıştır. Bu sebeple kredi kartının fiziki varlığının aranmasına gerek yoktur. Kart numarasıyla sağlanan hukuka aykırı yarar da suçun işlenmesine yol açacaktır. Yargıtay’ın da bu yönde vermiş olduğu kararlar bulunmaktadır.[1]
-Ölen Bir Kişinin Banka Kartı Kullanılarak Emekli Maaşının Çekilmesi Suç Mudur?
Ölen kişiye ait banka kartının, yakınları tarafından ATM cihazında kullanılarak, emekli maaşının çekilmesi eylemi de TCK’nın 245/1 maddesini ihlal etmektedir. Yerleşik Yargıtay içtihatları da bu yöndedir. Bu eylemin birden fazla tekrarlanması halinde zincirleme suç hükümleri de uygulanmalıdır.[2]
-Akrabalık İlişkisinin Varlığı Halinde Suç İşlenmiş Sayılır Mı?
TCK 245/4 :Birinci fıkrada yer alan suçun;
a) Haklarında ayrılık kararı verilmemiş eşlerden birinin,
b) Üstsoy veya altsoyunun veya bu derecede kayın hısımlarından birinin veya evlat edinen veya evlatlığın,
c) Aynı konutta beraber yaşayan kardeşlerden birinin,
Zararına olarak işlenmesi halinde, ilgili akraba hakkında cezaya hükmolunmaz.
TCK 245. maddenin 4. fıkrasında yer alan akrabalık ilişkisinin bulunması halinde şahsi cezasızlık sebebi sayılarak mahkemece cezaya hükmolunmaz. Bu husus yalnızca gerçek bir banka veya kredi kartını kötüye kullanmak suçunda geçerli olup sahte banka veya kredi kartının kullanılmasında geçerli değildir.
B-SAHTE BANKA veya KREDİ KARTI ÜRETMEK, SATMAK, DEVRETMEK, SATIN ALMAK veya KABUL ETMEK
TCK 245/2,3 :Başkalarına ait banka hesaplarıyla ilişkilendirilerek sahte banka veya kredi kartı üreten, satan, devreden, satın alan veya kabul eden kişi üç yıldan yedi yıla kadar hapis ve on bin güne kadar adli para cezası ile cezalandırılır.
Sahte oluşturulan veya üzerinde sahtecilik yapılan bir banka veya kredi kartını kullanmak suretiyle kendisine veya başkasına yarar sağlayan kişi, fiil daha ağır cezayı gerektiren başka bir suç oluşturmadığı takdirde, dört yıldan sekiz yıla kadar hapis ve beş bin güne kadar adli para cezası ile cezalandırılır.
İlk fıkrada yer alan suçtan farklı olarak burada banka ya da kredi kartının sahte olması gerekmektedir. Eğer kart gerçek bir kart ise bu halde ilk fıkra hükmü uygulama alanı bulacaktır. Madde hükmüne göre başkasına ait bir banka hesabına ait sahte banka veya kredi kartını kopyalayan, sahte kartı satan devreden, sahte kartı satın alan veya kabul eden kişilerin cezalandırılacağı belirtilmiştir.
-Sahte Banka Veya Kredi Kartını Devreden, Kabul Eden Ne Anlama Gelmektedir?
Kanun koyucu devreden kelimesini kullanırken satma dışındaki eylemlerden bahsetmektedir. Örneğin sahte kredi kartını bir arkadaşına bağışlayan kişi bu suçu işlemiş kabul edilecektir.
Kanun koyucu kabul eden derken ise satın alma dışındaki eylemlerden bahsetmektedir. Örneğin sahte banka kartını arkadaşından kiralayan kişi bu suçu işlemiş kabul edilecektir.
-Suçun İşlenmiş Kabul Edilebilmesi İçin Üretmek, Satmak, Devretmek, Satın Almak, Kabul Etmek Eylemlerinin Hepsinin Olması Gerekir Mi?
Suç, seçimlik hareketlidir. Bu hareketlerden birinin yapılması suçun oluşması için yeterlidir. Dolayısıyla tipte sayılan hareketlerden birden fazlasının aynı kişi tarafından gerçekleştirilmiş olması durumunda tek bir suç bulunur. Örneğin, fail hem sahte kartı üretse hem de sonra bunu satsa ya da devretse bile tek bir suçtan cezalandırılır.[3]
C-SAHTE BİR BANKA veya KREDİ KARTINI KULLANMAK SURETİYLE KENDİSİNE veya BAŞKASINA YARAR SAĞLAMAK
Bu suçun oluşması bakımından tek başına sahte banka veya kredi kartının kullanması yetmemekte ayrıca kullanılan sahte kartla kendisine veya başkasına yarar sağlanması gerekmektedir.
1)TCK 245 Kapsamına Giren Suçlarda Şikâyetten Vazgeçilirse Ceza Davası Düşer Mi?
Banka veya kredi kartlarının kötüye kullanılması suçu, şikâyete tabi suçlar arasında yer almamaktadır. Bu sebeple savcılık tarafından resen soruşturulur ve bu suçlara dair herhangi bir şikâyet süresi yoktur. Şikâyetten vazgeçme ceza davasının düşmesi sonucunu doğurmaz.
2)Zamanaşımı Süresi Nedir?
TCK 245 maddesine göre yapılan yargılamalarda olağan dava zamanaşımı süresi 8 yıldır. Suç, bu zamanaşımı süreleri içerisinde her zaman soruşturulabilir, bu zamanaşımı süreleri geçtikten sonra soruşturma yapılamaz.
3)Görevli Mahkeme Neresidir?
TCK 245 kapsamında yapılacak yargılamada görevli mahkeme Asliye Ceza Mahkemesidir.
4)Yetkili Mahkeme Neresidir?
TCK 245 kapsamında yapılacak yargılamada yetkili mahkeme bilişim sisteminin bulunduğu mahkemedir. Örneğin paranın çekildiği ATM’nin bulunduğu yer yetkili mahkemedir.
Yukarıdaki kısa açıklamalar aydınlatma amacı taşımakta olup, somut hukuki durumlara çözüm teşkil etmemektedir. Karşılaşacağınız hukuki sorunlar için bir avukata danışmanızı tavsiye ederiz.
Kılıç Hukuk Bürosu
[1]Yargıtay 11. Ceza Dairesi 27.04.2009 T.;2009/7564-4868 E-K
[2]Sacit YILMAZ hakemli makaleler 262 TBB Dergisi, Sayı 87, 2010 BANKA VEYA KREDİ KARTLARININ KÖTÜYE KULLANILMASI SUÇU
[3] Aksi Biçkin İnci, Siber Suç Sözleşmesi ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanununda Bilişim Suçları, YD., C.32, Ocak-Nisan 2006, S.1-2, s.160.
- Published in BİLİŞİM, CEZA HUKUKU
KİŞİSEL VERİLERİN KORUNMA KANUNU
KİŞİSEL VERİLERİN KORUNMA KANUNU
1.Kişisel Verilerin Korunması Kanunu (KVK)
Hem özel sektör hem de kamu sektöründe, başta özel hayatın gizliliği olmak üzere, temel hak ve özgürlükleri korumak ve sadece şahısların kişisel verilerini işleyen, gerçek ve tüzel kişilerin, yükümlülüklerini düzenlemektir.
Kişisel Veri (Anonimleştirilmeyen);
- Kimliği belirli veya belirlenebilir gerçek kişiye ilişkin her türlü bilgidir.
- Adı soyadı, TC no, e-mail, sosyal hesapları, adres, telefon ile ilişkilendirilen alışveriş detayları, kamera görüntüsü, veya bir fotoğrafla eşleştirilmesi, giriş çıkış saatleri, iş başvuru formları, şikayet formları, elektronik veya kağıt ortamında tutulan her tür kişisel bilgi bu kapsamdadır.
Nitelikli Kişisel Veri(Açık Rıza Alınmayan);
- Öğrenildiğinde ilgili kişinin mağdur olmasına veya ayrımcılığa maruz kalmasına neden olabilecek nitelikteki bilgilerdir.
- Irk, etnik köken, din, mezhep, tuttuğu takım, siyasi görüş, felsefi inanç, kılık kıyafet, üyelikler, sağlık, cinsel hayat, sabıka bilgisi, biyometrik, genetik veriler.
Veri Sorumlusu:
Kişisel verilerin işleme amaçlarını ve vasıtalarını belirleyen, veri kayıt sisteminin kurulmasından ve yönetilmesinden sorumlu olan şirketlerimizdir.
Veri Temsilcisi:
Veri Sorumlusunun ilgili kanun maddeleri kapsamındaki görevlerini yerine getiren atanmış gerçek kişidir. Atanması kanunen zorunluluk içermemektedir.
Veri İşleyen:
Veri sorumlusunun verdiği yetkiye dayanarak onun adına kişisel veri işleyen gerçek veya tüzel kişidir.
Kurul:
7 üyeden oluşur. Kanunu icra eder.
Kurum (Sicil):
195 üyeden oluşur. Yönetmelikleri yayınlar. Şikayet ve denetlemeyi yapar. Kurum adına yaptırım kararı verir.
Bilgi teknolojilerinin gelişmesi ve yaygınlaşması ile birlikte topladığımız verilerin korunması ve anlamlandırılması büyük önem kazanmıştır.
Verinin toplanması ve anlamlandırılmasına esas olarak ülkemiz kanun ve yönetmelikleri yeniden düzenlenerek mevcut sistem üzerinde veri toplayan ve anlamlandıran her türlü kuruluş için uyumluluk süreci başlatılması gerekmektedir. Şimdi aşağıdaki sorulara göre sizde bir veri toplayan ve anlamlandıran bir kuruluş olabilirsiniz.
Aşağıdaki iki soruya “evet” cevabı veren şirketlerden ve/veya kişilerden iseniz Kanun kapsamına giriyor olacaksınız.
- Kurumunuz, kişisel verileri tamamen veya kısmen otomatik olan yollarla işliyor mu?
- Kurumunuz kişisel verileri herhangi bir veri kayıt sisteminin parçası olmak kaydıyla otomatik olmayan yollarla işliyor mu?
Cevaplar EVET ise kurumunuzun kişisel verilerinin toplanması, işlenmesi ve saklanması hususunda ön bir teknik uyumluluk süreci mutlaktır.
2.CEZALAR
26.09.2004 tarihli 5237 sayılı Türk Ceza Kanunun 135 ila 140 ıncı madde hükümleri uygulanır.
Kişisel verileri silmeme veya anonim hale getirilmemesi durumunda Türk Ceza Kanununun 138. Maddesine göre cezalandırılır.
Kabahatlar;
Yerine getirilmemesi durumunda;
- Aydınlatma yükümlülüğünü 5.000 – 100.000 TL arası
- Veri güvenliği yükümlülüğünü 15.000 – 1.000.000 TL arası
- Kurul kararlarını 25.000 – 1.000.000 TL arası
- Sicile kayıt ve bildirim yükümlülüğünü 20.000 – 1.000.000 TL arası
Suç | Kişiler | Faile Özgü Ceza |
Kişisel verileri kaydetmek (TCK 135/1) | 1 yıl 3 yıl | 1,5 yıl 4,5 yıl |
Nitelikli kişisel verileri kaydetmek (TCK 135/2) | 1,5 yıl 4,5 yıl | 2 yıl 3 ay 6 yıl 9 ay |
Kişisel verileri başkasına vermek, yayma veya ele geçirmek (TCK 136/1) | 2 yıl 4 yıl | 3 yıl 6 yıl |
Verileri yok etmeme (TCK 138/1) | 1 yıl 2 yıl | 1 yıl 2 yıl |
Ceza Muhakemesi Kanununa göre silinmesi gerekenler (TCK 138/2) | 1,5 yıl 3 yıl | 1,5 yıl 3 yıl |
- NELER YAPILIR?
Kurumunda ülkemiz standartları ve yasaları dâhilinde mevcut sistemin legal bir şekilde kişisel verilerin toplanması, işlenmesi ve saklanması hususunda aşağıdaki başlıklar halinde uygun çalışmaların yapılması gerekmektedir. Söz konusu çalışmalar kapsamında yapılabilecek işlemler aşağıdaki gibidir.
- Aydınlatma yazısı yayınlanması
- Veri sorumlusu veya varsa temsilcisinin görev tanımı
- Proje Ekibi
- Birim müdürleri bilgilendirmesi ve envanter hazırlığının önemi
- Veri temsilcisi atanması (Yönetmeliklerin çıkmasına müteakip)
- Veri sorumlusu / temsilcisi kimlik bilgilerinin yayınlanması (kurul ve yönetmelik bekleniyor)
- Kişisel Veri Envanteri Hazırlanması ve kurula bildirilmesi
- Kişisel Veri Prosedürü: Güvenliğin sağlanması, nasıl silinir/yok edilir, taleplere nasıl cevap verilir, kurum yazışma takibi, paylaşma yöntemi, izinler
- Sözleşmelerde gizlilik metninin yeniden hazırlanması
- Açık rıza yöntemlerinin belirlenmesi
- Eski veriler için açık rıza alınması / anonimleştirilmesi / yok edilmesi
- Gerekiyor ise Aydınlatma yazısının revize edilerek yayınlanması (veri sorumlusunun veya temsilcisi kimliği, işleme amacı, süre, kimlere neden aktarılabileceği, veri toplamanın yöntem ve hukuki sebebi, veri sahibinin hakları)
- Şirket çalışanlarına genel bilgilendirme duyurusunun hazırlanması ve yapılması
- Çalışan İş akdinde KVK kanunu gereği açık rıza alınması yazısı hazırlanması ve imzalatılması, pano, portal gibi alanlardan güncel halinin sürekli duyurulması
- Güvenlik, Resepsiyon, Call Center gibi özel durumlu çalışanlardan imza / taahhüt alınması
- Bilgi Güvenliği Taahhüdün revizyonu
- Geri bildirim mailleri ve müşteri şikâyet formlarının açık rızaya göre revizyonu
- Maillerin altına otomatik yazı eklenmesi
- Denetim kurallarının yazılması ve denetlenmesi
Söz konusu çalışmalar için ortalama uyum süreci 3 ay civarında olup, belirlenecek ekip ile koordineli olarak yürütülmektedir.
MEVCUT DURUM ANALİZİ
- Toplanan kişisel verilerin tespiti
- Alınma amaçları, ihtiyaç süreleri ve veri gerekliliğinin tespiti
- Kurum dışına aktarılan/paylaşılan verilerin tespiti
- Veri güvenlik uygulamalarının tespiti
UYGUNLUK KONTROLLERİ
- Toplanan verilerin niteliklerinin kontrolü
- Toplanma amaçlarının uygunluğunun kontrolü
- Açık rıza ve bilgilendirme yapılarının kontrolleri
- Dışarı aktarılan/paylaşılan verilerin amaçları ve kanuni uygunluklarının kontrolü
- Güvenlik uygulamalarının yeterliliklerinin kontrolü
MEVCUT DURUM DENETİMİ
- Veri sorumluları siciline kayıt
- Kanuna uymayan verilerin uygun hale getirilmesi aksi durumda silinmesi ya da anonimleştirilmesi
- Verilerin, açık rıza ile alınmasının sağlanması ve onay bilgilerinin gelecekte sunulabilecek şekilde kaydedilmesinin sağlanması
- Dış paydaşlar ile gerekli güvenlik sözleşmelerinin imzalanması aksi durumda paylaşmanın sona erdirilmesi
- Tüm kullanıcılara gerekli eğitimlerin verilerek sorumluluklarının bildirilmesi
- Veri güvenliğinin sağlanmasına yönelik sistemsel ve fiziksel düzenlemelerin ve ihtiyaçların sağlanması
Yukarıdaki açıklamalar şirketlerin KVKK kapsamında uyum sürecinin başarılı bir şekilde yapılabilmesi için gerekli işlemlerin bir özeti anlamındadır. Bu kapsamda Kılıç Hukuk Bürosu, bilişim ortakları ile beraber hareket ederek söz konusu işlemlerde yardımcı olabilmektedir. Daha fazla bilgi için bir önceki makalemize ve Kişisel Verileri Koruma Kurumu web sitesine bakmanız faydalı olacaktır.
- Published in BİLİŞİM
İŞ KAZASI MADDİ TAZMİNAT DAVASI
İŞ KAZASI MADDİ TAZMİNAT DAVASI
İş kazaları günümüzde karşılaştığımız büyük sorunlardan biridir. İş kazaları sonucunda işçi bazen geçici bazense kalıcı olarak iş göremez hale gelmektedir. Aşağıda iş kazası (iş gücü kaybı) sebebi ile hak kazanılan maddi tazminat türü anlatılmaktadır.
İş kazası nedir?
İşyerinde veya işin yürütümü nedeniyle meydana gelen, ölüme sebebiyet veren veya vücut bütünlüğünü ruhen ya da bedenen engelli hâle getiren olaya iş kazası denilmektedir.
Neler iş kazası sayılır?
Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası kapsamında:
- Sigortalının işyerinde gerçekleşen kazalar,
İşçinin çalışmakta olduğu işyerinde meydana gelen olaylar sonucunda zarar görmesi durumunda meydana gelen kazalara iş kazası denilmektedir. - İşveren tarafından yürütülmekte olan iş nedeniyle sigortalı kendi adına ve hesabına bağımsız çalışıyorsa yürütmekte olduğu iş nedeniyle,
- Bir işverene bağlı olarak çalışan sigortalının, görevli olarak işyeri dışında başka bir yere gönderilmesi nedeniyle asıl işini yapmaksızın geçen zamanlarda,
Yargıtay, işyeri için yaptığı alışverişten dönen sigortalının yolda babasının dükkânına uğradığı sırada bir silahlı saldırı sonucu öldürülmesini iş kazası saymıştır. (Yargıtay HGK 5.6.1996, 10-228/454) - Emziren kadın sigortalının, iş mevzuatı gereğince çocuğuna süt vermek için ayrılan zamanlarda,
- Sigortalıların, işverence sağlanan bir taşıtla işin yapıldığı yere gidiş gelişi sırasında meydana gelen kazalar iş kazası sayılır.
İş kazasını kim ve hangi sürede bildirmelidir?
İşveren tarafından, kolluk kuvvetlerine derhal ve Kuruma da en geç kazadan sonraki 3 iş günü içinde bildirilmesi zorunludur. Ancak, bu süre, iş kazasının işverenin kontrolü dışındaki yerlerde meydana gelmesi halinde, iş kazasının öğrenildiği tarihten itibaren başlar. Bildirim işveren tarafından yapılmamış ise kazalı işçi tarafından yerine getirilmelidir.
Tazminat talebi için neler çalışma gücünün kaybı sayılır?
Maddi tazminata yol açacak bedensel zarar, iş kazası veya meslek hastalığı sonucunda örneğin bir organın kopması, kırılması yaralanması biçiminde ortaya çıkabilir. Aynı şekilde fiziksel olarak bir değişiklik söz konusu olmaksızın iş kazası sonucunda ruhsal durumun bozulması, psikolojik rahatsızlıkların da bozulması da bedensel bütünlüğün ihlali sayılır.[1]
Tazminat istemi için yapılan iş ile kazanın arasında bir ilişki olmalı mıdır?
Belirtmek gerekir ki iş kazası sonrasında maddi tazminat istenebilmesi için yapılan iş ile kaza arasında bir nedensellik bağının olması gerekmez. Maddi tazminat istemi için kaza ile oluşan zarar arasında nedensellik bağının bulunması gerekmektedir.
İşçinin veya 3. Bir kişinin kusuru tazminat hakkını ortadan kaldırır mı?
Tazminat hakkının ortadan kalkması için işçinin veya 3. bir kişinin kaza ile zarar arasındaki nedensellik bağını ortadan kaldıracak şekilde ağır bir kusurunun olması gerekmektedir. Bu ağır kusurun kast veya %100 düzeyde olması gerekmez. İşçinin kusuru nedensellik bağını ortadan kaldıracak düzeyde ağır değilse tazminattan indirim sebebi sayılır.
Maddi tazminatın kapsamına neler girmektedir?
Maddi tazminata ilişkin hüküm anında iş kazasına uğrayan işçi tamamen iyileşmişse ve ileriye dönük olarak çalışma gücünün kaybı söz konusu değilse, çalışma gücünün kaybı hali hazır ve gerçek olarak belirlenir. Buna karşılık, işçi sakat kalmışsa çalışma gücündeki azalma gelecekteki ve muhtemel zarar olarak hesaplanır.
Maddi tazminat nasıl hesaplanır?
İş kazası sonrasında istenebilecek tazminatlar İş kanununda düzenlenmemiştir. Bu sebepten maddi tazminat istemi TBK 49’a göre yapılmaktadır. Burada amaç işçi kazaya uğramasaydı içinde bulunacağı sosyal ve ekonomik duruma getirmektir. Yargıtay 21. Hukuk Dairesinin 2015/20887E. 2016/9338 K. sayılı kararında nasıl hesaplama yapılması gerektiği belirtilmiştir. “İş kazasından kaynaklanan maddi tazminata doğrudan etkili olan işçinin net geliri, PMF 1931 yaşama tablosundan tespit olunan bakiye ömrü, iş görebilirlik çağı, iş görmezlik ve karşılık kusur oranları, Sosyal Sigortalar tarafından bağlanan peşin sermaye değeri gibi tüm verilerin hiçbir kuşku ve duraksamaya yer vermeyecek şekilde öncelikle belirlenmesi gerekmektedir. Öte yandan bu davalarında, tazminat miktarı, işçinin rapor tarihindeki bakiye ömrü esas alınarak aktif ve pasif dönemde elde edeceği kazançlar toplamından oluşmaktadır. Başka bir anlatımla, işçinin günlük brüt geliri tespit edilerek bilinen dönemdeki kazancı mevcut verilen nazara alınarak iskontolama ve artırma işlemi yapılmadan hesaplanacak, bilinmeyen dönemdeki kazancı ise, 60 yaşa kadar yıllık olarak %10 arttırılıp %10 iskontoya tabi tutulacak, 60 yaşından sonrada bakiye ömrü kadar (pasif) dönemde elde edeceği kazançları ortalama yönteme başvurulmadan, her yıl için ayrı ayrı hesaplanacaktır. Bu hesaplama yöntemi Yargıtay’ın yerleşmiş görüşlerindendir.”
İş kazası sebebiyle açılan maddi tazminat talebinde yetkili mahkeme neresidir?
- Zarar gören işçinin yerleşim yeri mahkemesi,
- İş kazasının veya zararın meydana geldiği yer mahkemesi
- İşin veya işlemin yapıldığı yer mahkemesi
- Davalı işverenin yerleşim yeri mahkemesi
- Davalı işveren birden çoksa bunlardan birinin yerleşim yeri mahkemesi yetkilidir.
İş kazası sebebiyle açılan maddi tazminat talebinde görevli mahkeme neresidir?
Kazanın İş Kazası olarak tespit edilmesi halinde, kaza “iş kazası” niteliğini kazanacağından iş kazası nedeniyle açılacak tazminat davaları, işverene karşı ikame edileceğinden İş Mahkemeleri kanununa göre görevli İş Mahkemelerinde davanın ikame edilmesi gerekmektedir.
İş kazası sebebiyle açılan maddi tazminat davasının açma süresi nedir?
İş Kazası Nedeniyle Maddi ve Manevi Tazminat Davası Açma Süresi belirli bir hak düşürücü süreye tabi olmamakla birlikte 6098 Sayılı Türk Borçlar Kanununun 146. Maddesine göre 10 yıllık Zamanaşımına tabidir.
İş kazası sonrasında 3. Kişilerden maddi tazminat istenebilir mi?
İş kazası, işçinin işveren tarafından işini yapması için TBK Md. 71 anlamında önemli ölçüde tehlike arz eden bir işletmeye gönderildiğinde gerçekleşmiş olabilir. Bu durumda 3. Kişi olan tehlike arz eden işletmeden işletmenin kusuru olmasa bile maddi tazminat istenebilir.
İşçi iş kazası sonucunda tazminat dışında başka ödeneklerden yararlanabilir mi?
İş kazası veya meslek hastalığı sonucu oluşan hastalık ve özürler nedeniyle Kurumca yetkilendirilen sağlık hizmeti sunucularının sağlık kurulları tarafından verilen raporlara istinaden Kurum Sağlık Kurulunca meslekte kazanma gücü en az %10 oranında azalmış bulunduğu tespit edilen sigortalı, sürekli iş göremezlik gelirine hak kazanır. İş Kazası geçiren sigortalı, Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranının tespiti için priminin yattığı Sosyal Güvenlik İl/Merkez Müdürlüklerinde bulunan İş Kazası Servislerine müracaat etmelidir.
Yukarıdaki kısa açıklamalar aydınlatma amacı taşımakta olup, somut hukuki durumlara çözüm teşkil etmemektedir. Karşılaşacağınız hukuki sorunlar için bir avukata danışmanızı tavsiye ederiz.
Kılıç Hukuk Bürosu
[1] Süzek, İş Hukuku, 2005.
- Published in İŞ HUKUKU, İşçi Açısından, İşveren Açısından
DESTEKTEN YOKSUN KALMA TAZMİNATI
DESTEKTEN YOKSUN KALMA TAZMİNATI
Trafik kazaları sonucunda bir kişi öldüğü zaman bazı kişiler onun ekonomik desteğinden, mali yardım ve bakımından yoksun kalabilirler. Ölenin bu destek ve yardımından yoksun kalanlar destek kaybı sonucu uğradıkları zararlar için zarar verenden destekten yoksun kalma tazminatı talep edebiliriler. Bu tazminatın amacı ölenin yaşarken destek verdiği kişilerin hayatlarını değişiklik olmadan sürdürebilmeleri, sosyal ve ekonomik yaşantılarına ölümden önceki gibi devam edebilmelerinin sağlanmasıdır.
1) Kimler destekten yoksun kalma tazminatı talep edebilirler?
Ölen kişinin sağ olduğu dönemde destek ve yardımda bulunan kişiler destekten yoksun kalma tazminatı talep edebilirler.
- Ölen kişinin mirasçısı olmayanlar bu tazminat talebinde bulunabilir mi?
Destekten yoksun kalma tazminatı, destekten yoksun kalanın şahsında doğrudan doğruya doğan, asli ve bağımsız talep hakkıdır. Yoksun kalan bu hakkı ölenden miras yoluyla değil doğrudan doğruya, asli bir şekilde kazanmaktadır.[1] Yoksun kalabilecek kişiler, mirasçılardan daha fazladır. Bu bakımdan mirasçı olmayan nişanlı, arkadaş, üvey çocuklar da bu tazminat talebinde bulunabilir. Bu kişiler ölen kişinin kendilerine destekte bulunduğunu ispatlamak zorundadır.
- Ölen kişinin gelecekte kendisine destek olacağına inanan kişiler tazminat talep edebilir mi?
Ölmeseydi ileride başkasına bakması kuvvetle muhtemel olan kişiye, farazi destek denir. Farazi destekte akla gelen ilk kişiler küçük çocuklardır. Küçük çocukların farazi destek sayılmalarında ana ve babalarının ekonomik durumlarıyla çocukların fikri ve fiziki yetenekleri, becerileri göz önünde tutulur.[2]
Damadın da kayınbaba ve anne için farazi destek olma ihtimali her zaman vardır. Üvey çocuklarla evlatlık da farazi destek olabilir.
- Tazminat talebi yoksun kalanın ölmesi halinde mirasçılara geçebilir mi?
Destekten yoksun kalan, bakıma muhtaç hale düşmeden önce ölmüşse mirasçılarının bu davayı açması mümkün değildir. Bakıma muhtaç hale gelmek, yoksullukla karıştırılmaması lazımdır. Burada bakıma muhtaç hale gelmek zarar görenin desteğin ölümünden önceki sosyal ve ekonomik hayat seviyesini sürdürememesi anlamındadır.
Destekten yoksun kalan, ölümünden önce bakıma muhtaç hale düşmüşse, mirasçıları miras bırakanlarının bakım ihtiyacı doğduğu andan ölümü anına kadar olan devre için tazminat davası açabilir.
Zarar veren, destekten yoksun kalanın ölümünden önce tazminat talebini kabul etmiş veya mahkemece tazminata mahkum edilmiş ise, tazminat talebi destekten yoksun kalanın bakım ihtiyacı gerçekleşmemiş olsa bile mirasçılarına geçer.
2) Zarar hesaplanırken neler göz önünde tutulur?
- Desteğin gelir durumu
Ölenin, yani desteğin, gelir durumu, ekonomik imkanları esas alınır. Ayrıca davacının ekonomik durumu (gelir düzeyi) esas alınır.
- Yardım miktarı
Ölüm anına kadar destekte yardımda bulunuyor ve bunun miktarı biliniyorsa bu miktardan hareket edilir. Ayrıca bu miktarda gelecekte olabilecek artma ve eksilmeler göz önüne alınır. Buna karşılık yardım tam ve kesin olarak bilinemiyorsa yardım miktarı, desteğin mali gücüne, davacının hayat seviyesine, yakınlık ilişkilerine göre değişir.[3] Destek kendine da bakmakla yükümlü olacağından gelirinin tamamı destek olarak ayrılamaz.
- Desteğin (yardımın) devam süresi
Destek süresi hesaplanırken, bir yandan desteğin çalışma süresi, diğer yandan da davacının yaşama süresi dikkate alınır. Hakim her somut olayda destek ölmeseydi davacı daha ne süre bakacak idiyse bu süreyi destek süresi kabul etmektedir. Destek süresinin tayininde yardım görenin de yaşama süresi, çocuksa çalışmaya başlama anı göz önünde tutulur.
- Kimden bu tazminat talebinde bulunulur?
Karayolunda birden fazla aracın kazaya karışması halinde öncelikle karşı taraftaki aracın sürücüsünün meydana gelen kazada sorumluluğu bulunmaktadır. Araç sürücüsü dışında aracın işleteni ve araç işleticisinin bağlı bulunduğu teşebbüs sahibi de meydana gelen trafik kazasından sorumludur. Uygulama, dava işlemlerinde ve trafik kazası açısından bir diğer sorumlu sigorta şirketleridir. Karayolları Motorlu Araçlar Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası (ZMSS) kapsamında sigorta şirketi sigortalının karışmış olduğu kazada üçüncü kişilerin uğramış olduğu maddi zararları teminat limitleri ve sigortalının sorumluluğu dahilinde karşılar.
- Kazaya karışan aracın sigortası yoksa veya sigortalı tespit edilemiyorsa ne yapılmalıdır?
KTK gereğince Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası yaptırılması zorunlu olmakla birlikte bu kurala uymayan bir sürücünün kazaya karışmış olması mümkündür. Böyle bir durumda zarar görenin uğramış olduğu bedensel zararlar Güvence Hesabı tarafından karşılanır. Hangi hallerde zararın karşılanacağı Sigortacılık Kanunu madde 14’de sayılmıştır. Karşı taraftaki araç tespit edilemiyorsa ve araç tespit edilse de sigorta yapılmamışsa ve maddede sayılan diğer hallerde Güvence Hesabına başvuru yapılabilir. Güvence Hesabı, kazanın gerçekleştiği tarihte geçerli olan sigorta poliçesinin teminat limitleri dahilinde sorumludur.
- Dava zamanaşımı süresi nedir?
Destekten yoksun kalma nedeni ile açılacak olan tazminat davasının, zarar ile tazminat yükümlüsünün öğrenilmesinden itibaren 2 yıl zamanaşımı süresi vardır. Kazadan sonra tedavi aşaması gibi süreler dâhil edilerek, ölüm gününden sonra zamanaşımı süresi başlatılır.
Tazminat ödemekle yükümlü olan kişi ya da meydana gelen zarar sonradan öğrenilmesi durumunda 10 yıllık zamanaşımı süresi vardır.
Yukarıdaki kısa açıklamalar aydınlatma amacı taşımakta olup, somut hukuki durumlara çözüm teşkil etmemektedir. Karşılaşacağınız hukuki sorunlar için bir avukata danışmanızı tavsiye ederiz.
Kılıç Hukuk Bürosu
[1]PROF. DR. FİKRET EREN, BORÇLAR HUKUKU GENEL HÜKÜMLER,2016,Sf.775
[2]TANDOĞAN, MESULİYET, Sf.303
[3] TANDOĞAN, MESULİYET, Sf.305
- Published in TAZMİNAT HUKUKU
Ankara Hukuk Bürosu
Godwin’in adalet ile ilgili söylemiş olduğu meşhur sözlerden bir tanesi ile hukuk bürolarını ve avukatlarını değerlendirmek daha mantıklı bir rotaya girmenizin temel sebeplerinden bir tanesi olacaktır. ‘’ Adalet, bütün ahlaki görevlerin toplamıdır.’’ Godwin’in bu sözünden yola çıkarak değerlendirmeye tabi tutabileceğimiz Ankara hukuk bürosu da hem içerisinde barındırmış olduğu avukatlar hem de geçmiş dönemde kazanmış olduğu belirli davalar ile beraber çok daha ön planda olan bir meslek grubu olarak karşımıza çıkıyor. Nitekim adaletin ne kadar kapsamlı, ne kadar nitelikli bir kavram olduğu da göz önünde bulundurulduğu zaman avukatlık mesleğinin ne derece ifa edilmesinin önemli olduğu da bu noktada dikkat etmemiz gereken detaylar arasında kendisine yer buluyor. Akademik bilgi birikimi, tecrübe, farklı perspektif ile bakış açısı gibi farklı parametrelerin işin içine girmesi ile beraber yapacağınız avukat seçiminin de davanız ile ilgili oldukça elzem faktörler arasında konumlandığını unutmamak gerekiyor.
Meslek olarak avukatlık aslında günlük hayatımız ile ilgili olarak pek çok sorunun çözüm noktası arasındadır. Zira hemen her olayın çözümü şeklinde görülebilecek olan bu durumun geldiği nokta da hukuk bürosu seçimi de aslında bu akışın önemli kilit rollerinden bir tanesidir. Ankara hukuk bürosu ve içerisinde yer alan avukatları da bilgi ve tecrübelerini mahkeme salonlarına taşıyarak sizlerin anlaşmazlıklarınızı çözmek adına ahlaki görevleri bir arada sunmayı başarıyorlar.
- Published in Ankara Hukuk Bürosu, Avukat Ankara, Uncategorized @tr
Hukuk Bürosu Ankara
Hukuksal alanda yürütülen faaliyetlerin çehresi son dönemlerde değişim göstermeye başlamış durumda. Öyle ki eskiden tek avukatın hemen her dava tipine bakma zorunluluğu mevcut olsa da artık gelişen düzenin ve yenilenen adalet sistemi ile beraber bu olayın rafa kalktığını söylemek gerekiyor. Artık yeni düzen ve sistem içerisinde avukatların belirli dava tiplerine entegre olması ve tek branş üzerinde yoğunlaşmasının da kapıları ardına kadar açılmış bir konumda bulunuyor. Nitekim ceza avukatları, boşanma avukatları, ticari davaları takip eden avukatlar gibi pek çok faaliyet alanının bu konuda hukuk bürolarına yardımcı olduğunu da belirtmek yanlış bir değerlendirme olmayacaktır. Durum bu şekilde olunca hukuk bürosu Ankara ekibinde görevini ifa eden avukatların da bu konuda yardımcı olmak adına belirli çalışmaları üstlendiğini vurgulayabiliriz. Artık bir avukat arayan vatandaşın bu konuda derdini iyi anlatabilmesi ve bunun da karşı taraf tarafından doğru şekilde etüt edilmesi elzem konulardan bir tanesi olarak karşımıza çıkıyor. Dolayısı ile bir boşanma avukatının ticari mahkemelerde görev yapmayacağı gibi, bir ceza avukatının da usul ile ilgili davalara bakmayacağının da bu anlamda altının çizilmesi gerekiyor. Tabi ki bu durum çoğu insan avantaj olarak görünüyor olsa da belirli hukuk bürolarında hala eski sistemin işlediğini de sözlerimize ekleyelim. Bu konuda doğru bir hukuk bürosu ve dolayısı ile avukat seçimi yapmanız lazım.
- Published in Ankara Boşanma Avukatı, Hukuk Bürosu Ankara
Avukat Ankara
Hukuk bir ilkeler bütünlüğü olmanın dışında aslına bakılacak olursa bünyesinde çok daha farklı terim ve meslek gruplarına da ev sahipliği yapmaktadır. Savcı, mahkeme başkanı, avukat, müvekkil gibi çeşitli insanların bir amaç uğruna oluşturdukları bu kavramın altında yatan faktörleri veya etmenleri de kısaca bir özetlemek gerekiyor. Öncelikli olarak bu ortak amacın aslında haklı ve haksız ayrımı yapmak konusunda olduğunu başta belirtmiş olalım. Nitekim bu amaca giden yolda tabi ki iki farklı tarafın olduğu ve avukatların da kendi müvekkilini haklı çıkarmaya çalıştığı bu sürecin sonunda oldukça ilginç bakış açıları ve değişik görüşlerin ortaya çıktığını da söylemek çok zor olmayacaktır.
Tabi ki bu noktada devreye giren önemli konulardan bir tanesi de savunmanın nasıl ve ne şekilde yapılacağı ile ilgilidir. Dolayısı ile avukatların bu konuda üstün bir ikna kabiliyeti, hukuki olarak bilgi birikimlerinin olması ve tabi ki bunu uygulama anlamında başarı elde etmiş olmaları da beklenen gelişmelerden bazıları olarak ön plana çıkmaktadır. Hukukun çok fazla alana yayılması ve bunun da avukatlar üzerinde negatif etki yaratması ise vatandaşların şikayet etmiş olduğu konulardan bir tanesiydi. Ancak Ankara avukatları ve farklı şehirlerde görevlerini sürdüren avukatların yavaş yavaş farklı departmanlara entegre olması ve tek branş ile ilgili iş alımı yapması da bu sürecin daha faydalı bir hale gelmesinin temel taşlarından olmuştur.
- Published in Ankara Hukuk Bürosu, Avukat Ankara
Ankara Avukat
Ankara bilindiği gibi hem imkanları ile hem de meslek grubuna sunmuş olduğu fırsat yolları ile beraber ülkenin en verimli şehirlerinden birisi olarak görülüyor. Hemen her meslek grubunun itina ile varlığını sürdürmüş olduğu bu şehir içerisinde belki de en çok zorlanan mesleklerden bir tanesi de avukatlık olarak düşünülebilir. Nitekim yeterli olmayan bir adliye ile beraber çok daha farklı hakimler, çok daha farklı savcıların da bu şehir içerisinde olduğunu unutmamak bu anlamda faydalı olacaktır. Ankara avukatları da bu şartlar altında yapmış oldukları işler ile beraber adlarından söz ettirmeyi başaran bir gruba dahil olmayı başarmış durumdalar. Öyle ki artık gelinen nokta da hayatımızın neredeyse her adımında bir dava ile karşılaşmamız çok sürpriz bir olay olarak lanse edilmeyecektir.
Hal bu şekilde olunca avukatlar ve yaptıkları işler ile çok daha haşır neşir bir yaşam sürdüğümüzü söylemek de oldukça mantıklı bir yaklaşım olarak karşımıza çıkacaktır. Dolayısı ile artık avukatların mesleklerini nasıl yaptığı, hangi paraları gündeme getirdiği veya mesleğinde ne derece başarılı olduğu da son dönemde çok sık ortaya konan sorunlardan bir tanesi olarak ön plana çıkmayı başarmış durumda. Tabi ki avukatların kendi branşlarında üretmiş oldukları tezler, savunma şekilleri, savcı ve hakim ile iletişim alanında fark yaratma gibi opsiyonları da mevcut konumda bulunuyor. Ankara avukatları arasında seçim yaparken bu tip faaliyetleri de göz önünde bulundurmak elzem olacaktır.
- Published in Ankara Avukat, Ankara Hukuk Bürosu, Avukat Ankara